Ben-Hur. Lew Wallace
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Ben-Hur - Lew Wallace страница 25
Mağara yabancıların kucağındaki çocukla anneyi görmelerine yetecek şekilde bir lambayla aydınlatılmıştı.
“Bu çocuk senin mi?” diye sordu Baltazar, Meryem’e.
Etraftaki hiçbir şeyin miniği etkilemesine izin vermeyen kadın çocuğu ışığa doğru tutup cevap verdi:
“Benim oğlum!”
Yere çöküp ona tapındılar.
Çocuğun diğer çocuklar gibi olduğunu gördüler. Başının çevresinde ne bir hale ne de bir taç vardı; dudakları aralıktı. Onların sevinç nidalarını, yakarışlarını ve dualarını duyduysa da hiçbir belirti göstermeden onlara değil de lambanın alevine bakıyordu.
Kısa bir süre sonra insanlar ayağa kalktılar, develerin yanına dönüp altın, buhur ve mür hediyelerini getirdiler, huşu dolu konuşmalarına hiç ara vermeden bunları çocuğun önüne koydular. Bu konuşmalar, anlayışlıların bildiği üzere, şimdi olduğu gibi o zaman da temiz kalbin temiz duaları, ilham dolu bir şarkıydı.
İşte buraya kadar bulmak üzere geldikleri kurtarıcı buydu!
Hiçbir kuşku duymadan tapındılar.
Neden?
Şimdiye kadar baba olarak bildiğimiz onun tarafından gönderilen işaretlere dayanıyordu inançları ve onun vaatlerinin kendileri için yeterli olduğu tipte insanlardı onlar, hiç sorgu sual etmediler. İşaretleri gören ve vaatleri duyan birkaç kişiydiler: Anne, Yusuf, çobanlar ve üçlü, ama diğer hepsi de aynı şekilde inanıyordu. Bu kurtuluş döneminde Tanrı her şey, çocuk hiçbir şeydi. Ama ileriye bak, ey okur! İşaretlerin oğuldan geleceği bir dönem de gelecek. Ne mutlu ona inananlara!
O dönemi bekleyelim.
İKİNCİ KİTAP
Bir ateş vardır, bir de ruhun kıpırtısı Asla sığamaz kendi kabına, Arzuların ötesine taşar, Bir kere yandı mı sönmez bir daha Atıldı mı maceralara Durmak bilmez asla.
I
ROMA VE YAHUDİYE
Şimdi okuru yirmi bir yıl sonrasına, Yahudiye’nin dördüncü valisi Valerius Gratus’un yönetiminin başlangıcına götürmek gerekiyor. Bu dönem Kudüs’teki siyasi gerginlikleriyle hatırlanır, Yahudilerle Romalılar arasındaki son çekişmelerin başlangıç tarihidir.
Bu dönemde Yahudiye onu her yönden, özellikle de siyasi durumu açısından etkileyen bazı değişimlere maruz kalmıştı. Büyük Herod çocuğun doğumundan bir yıl sonra öyle sefil bir şekilde öldü ki Hristiyan dünyası haklı olarak onun ilahi bir gazaba maruz kaldığına inandı. Hayatlarını yarattıkları gücü mükemmelleştirmek için harcayan bütün büyük hükümdarlar gibi o da tahtını ve tacını devretmeyi, bir hanedanlığın kurucusu olmayı hayal etmişti. Bu niyetle topraklarını üç oğlu Antipas, Philip ve Archelaus arasında paylaştıran bir vasiyet bıraktı. Archelaus onun unvanını almak üzere seçilmişti. Vasiyetname gerektiği şekilde İmparator Augustus’a sunuldu, o da bir istisnayla bütün maddeleri onayladı. Archelaus liyakatini ve sadakatini kanıtlayana kadar ona kral unvanını vermedi. Bunun yerine onu dokuz yıl hüküm süreceği valiliğe getirdi; ama kötü yönetimi ve etrafında büyüyen ve güçlenen kavgacı unsurları bastırmadaki yetersizliği nedeniyle Gaul’e sürgüne gönderildi.
Sezar, Archelaus’un görevden alınmasıyla yetinmeyip Kudüs halkının gururuna dokunan ve Tapınak’ın kibirli sofularının hassasiyetlerini şiddetle yaralayan bir darbe vurdu. Yahudiye’yi bir Roma vilayeti yapıp Suriye yönetimine bağladı. Böylece şehir, Herod’dan kalan Sion Dağı üzerindeki saraydan ülkeyi yöneten kral yerine vekil diye adlandırılan ikinci dereceden bir subayın eline düştü; subay Roma ile olan ilişkilerini Antakya’da oturan Suriye elçisi üzerinden yürütüyordu. Bu aşağılamayı daha da acılı hâle getirmek için vekilin Kudüs’e yerleşmesine izin verilmedi, yönetim yeri Kayserya’ydı. Bütün dünyada en çok horlanan Samiriye de aynı vilayetin bir parçası olarak Yahudiye’ye katıldı! Kayserya’da hem de vekilin huzurunda Gerizim sofuları tarafından itilip alay edilen bağnaz Ayrılıkçılar ya da Ferisiler ne tarifsiz sefaletlere katlanmak zorunda kaldılar!
Bu elem sağanağının içinde insanlara sadece tek bir teselli kalıyordu: Başrahip pazar yerindeki Herod sarayında oturuyor, orada bir meclis yönetiyordu. Otoritesinin aslında ne olduğunu tahmin etmek zor değil. Ölüm kalım kararı vekilin yetkisindeydi. Adalet Roma’nın adına ve dinî hükümlerine göre yönetiliyordu. Daha da önemlisi, saray, imparatorluk vergi memuru ve bütün yardımcıları, sicil memurları, tahsildarlar, muhbirler ve casuslarla ortaklaşa kullanılıyordu. Yakın bir özgürlüğün hayalini kuranlar için tek memnuniyet konusu saraydaki hükümdarın bir Yahudi olmasıydı. Onun oradaki varlığı onlara günbegün peygamberlerin güvenceleri ile vaatlerini ve Yehova’nın Harun’un oğulları aracılığıyla kabileleri yönettiği yılları hatırlatıyordu. Bu onlar için Tanrı’nın onlardan vazgeçmediğinin bir işaretiydi. Böylece umutları yaşadı, sabırlarını korudular, İsrail’i yönetecek olan Yahuda’nın oğlunu beklediler.
Yahudiye seksen yılı aşkın bir zaman boyunca bir Roma vilayeti oldu, bu süre Sezarların halkın kişisel özelliklerini incelemelerine ve Yahudilerin eğer dinlerine saygı duyulacak olursa kolaylıkla yönetilebileceklerini öğrenmelerine yetecek bir süreydi. Gratus’tan önceki valiler bu politikayı sürdürerek vatandaşlarının kutsal geleneklerine karışmaktan dikkatle uzak durmuşlardı. Ama o farklı bir yol izledi, neredeyse ilk resmî eylemi Hannas’ı başrahiplikten azletmek ve onun yerine Fabus’un oğlu İsmail’i getirmek olmuştu.
Bu eylem ister Augustus tarafından yönetilmiş, ister bizzat Gratus’tan çıkmış olsun, yanlış olduğu hızla ortaya çıktı. Okura Yahudi politikası üzerine bir bölüm sunulacaktır; bununla birlikte ilerideki anlatımın net olarak anlaşılması için konuya ilişkin birkaç söz söylemek şart olmuştur. O zamanlar Yahudiye’de bir soylular bir de Ayrılıkçılar ya da halk partisi vardı. Herod’un ölümü üzerine bu iki parti Archelaus’a karşı birleşti, tapınaktan saraya, Kudüs’ten Roma’ya kadar, bazen entrika, bazen de gerçek silah yoluyla hep onunla savaştı. Defalarca Moriah Tepesi’ndeki kutsal manastırlar savaşçıların çığlıklarıyla çınlamıştı. Sonunda onu sürgüne gönderdiler. Bu arada bu mücadele esnasında müttefikler muhalif amaçlarını planladılar. Soylular Başrahip Joazar’dan nefret ediyorlardı; öte yandan Ayrılıkçılar onun ateşli taraftarıydılar. Herod’un vasiyeti Archelaus ile birlikte geçersiz kalınca Joazar da bu düşüşten payını aldı.