Tom Sawyer´ın Maceraları. Марк Твен

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Tom Sawyer´ın Maceraları - Марк Твен страница 2

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Tom Sawyer´ın Maceraları - Марк Твен

Скачать книгу

da ayakkabı giymişti, daha günlerden cuma olduğu hâlde… Hatta boyunbağı da takmıştı. Yabancıda bir şehirli havası vardı ki bu da Tom’u en can alacak yerinden vuruyordu. Tom, bu yeni harikaya baktıkça, yabancı, burnunu biraz daha havaya kaldırıyor, Tom da kendi kılığının gittikçe eskidiğini hisseder gibi oluyordu. Çocukların ikisi de konuşmuyordu. Bir tanesi hareket ederse öbürü de kıpırdıyordu; ama yalnızca yana doğru bir kıpırdanmaydı bu… Yüz yüze ve göz göze karşılıklı duruyorlardı. Nihayet Tom, dayanamayarak konuştu:

      “Bana bak, dayak mı istiyor senin canın?”

      “Hele bir dene de görelim bakalım.”

      “Yapamaz mıyım sanıyorsun?”

      “Yapamazsın tabi.”

      “Belli olmaz.”

      “Yapamazsın dedik ya!”

      “Çakayım mı?”

      “Hadi bakalım, erkeksen…”

      Can sıkıcı bir sessizlik oldu. Sonra Tom gene sordu:

      “Adın ne senin?”

      “Sana ne?”

      “Bana ne olduğunu gösterirsem aklın başına gelir!”

      “Ne duruyorsun?”

      “Kızdırma kafamı?”

      “Kızdırırsam ne olacak be?”

      “Kendini pek akıllı bir şey zannediyorsun, öyle mi? Bir elim arkada bağlıyken bile seni döverim istesem…”

      “Ne duruyorsun o zaman? Hadisene!”

      “Matrak geçmeyi bıraksan iyi edersin… Pişman olacaksın sonra?”

      “Hele bir görelim!”

      “ Vay beyim… Kendini bir şey sanıyorsun, değil mi? Şuna bak ne biçim şapka o be?”

      “Beğenmiyorsan şapkayı başımdan atabilirsin. Hadi bakalım. Ama unutma ki o şapkaya el sürecek babayiğidi eşek sudan gelinceye kadar döverim!”

      “Yalancı!”

      “Babandır!”

      “Sen huysuz bir yalancısın.”

      “Bana bak, bir tane geçirirsem…”

      “Hey, biraz daha böbürlenirsen yersin taşı kafana!”

      “Cart!”

      “Ha… şimdi…”

      “Ne duruyorsun? Boyuna şimdi demenin ne faydası var? Yap da görelim. Üç buçuk atıyorsun da onun için değil mi?”

      “Yuh! Senden mi korkacağım?”

      “Tabi korkuyorsun.”

      “Korkmuyorum.”

      “Korkuyorsun.”

      Gene sustular, biraz daha birbirlerini gözleyip kavgacı horozlar gibi birbirlerinin çevresinde dört döndüler. Sonunda omuz omuza gelmişlerdi.

      Tom:

      “Çek arabanı,” dedi.

      “Sen çek arabanı.”

      “Çekmeyeceğim.”

      “Al benden de o kadar.”

      Birden kapıştılar.

      İkisi de ayakları bir açı oluşturabilecek şekilde açık durarak birbirlerine öfke ve nefretle vurmaya başladılar. Ama hiçbiri fırsatını bulup öbürünü yere yıkamıyordu. İkisi de kan ter içinde kalıncaya kadar mücadeleden vazgeçmedi. Sonunda dikkatli ve ihtiyatı elden bırakmadan yumrukları azalttılar, kavga da bitti.

      “Sen korkağın birisin, korkak domuz seni. Ağabeyime söylersem görürsün gününü, küçük parmağıyla ezer seni.”

      “Ağabeyinden korkan kim? Benim ondan büyük bir ağabeyim var. Senin ağabeyini bir tutarsa tel örgüden öteye fırlatıp atar.” (İki ağabey de hayaliydi.)

      “Yalan söylüyorsun.”

      “Senin demenle yalan olmaz.”

      Tom, ayağının başparmağıyla toprağa bir çizgi çizdi.

      “Hele şu çizginin öbür tarafına geçmeyi bir dene… Pestilini çıkartırım alimallah.”

      Yabancı çocuk hemen çizginin öbür tarafına geçerek cevap verdi:

      “Eee, hadi çıkarsana bakalım!”

      “Kafamı kızdırma; kolla kendini…”

      “Ne duruyorsun? Göster bakalım ne yapacaksın!”

      “Elbette… İki sente gösteririm.”

      Yabancı çocuk, cebinden iki tane kocaman bakır para çıkarıp alaylı bir tavırla Tom’a fırlattı. Tom, paraları yere vurdu. Bir saniye sonra iki çocuk yerde kirli toprağın üstünde kediler gibi yuvarlanmaya başlamıştı.

      Bir dakika içinde de birbirlerinin saçlarını çekmişler, elbiselerini yırtmışlar, burunlarını tırmalamışlardı. Biraz sonra şaşkınlık devresine geldi sıra. Dövüşün yarattığı toz duman arasında Tom, yabancının yanına çöküp onu yumruklamaya koyuldu.

      “Tövbe, de!”

      Çocuk, yalnız kendini kurtarmaya çalıştı. Sırf öfkesinden ağlıyordu.

      “Tövbe de…” Yumruklar devam ediyordu.

      Nihayet yabancı çocuk boğulacak hâle geldi, nefes nefese, “Tövbe!” dedi.

      “Eh, artık bu sana iyi bir ders olmuştur. Bir dahaki sefere birine çatmadan önce kim olduğuna iyi bak da öyle davran!…”

      Yabancı çocuk ayağa kalkmış, üstünü başını silkerek yürüyordu; bir yandan da hem hıçkırıyor hem de burnunu çekiyordu. Arada sırada da arkasına dönüp bir dahaki sefere, Tom’u eline geçirirse neler yapacağına dair tehditler savuruyordu. Tom ise çocukla eğleniyordu. Mağrur bir tavırla yola düzüldü. Fakat o arkasını döner dönmez yabancı çocuk yerden bir taş kapıp Tom’a fırlattı. Bereket ki taş Tom’un iki omzu arasından geçip gitti. Çocuk bunu görünce geyik gibi sıçrayarak var kuvvetiyle koşmaya başlamıştı. Tom, mızıkçı çocuğu evine kadar kovalayıp nerede oturduğunu öğrendi. Bahçe kapısında bir süre bekledi; düşmanının elbette gene dışarı çıkacağını düşünüyordu. Oysa onu gören çocuk, pencerenin önüne geçmiş, camdan dilini çıkarıyor, türlü maskaralıklar yapıyordu. Nihayet düşmanının annesi kapıya çıktı, Tom’a yaramaz, terbiyesiz bir çocuk olduğunu söyleyip derhal oradan

Скачать книгу