Tom Sawyer´ın Maceraları. Марк Твен
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Tom Sawyer´ın Maceraları - Марк Твен страница 5
Sonra birden doktorun bir tarihte hastalarından birine bir parmak kaybettiren bir hastalıktan bahsettiğini hatırladı. Hemen merakla ayağını yorganın altından çıkardı ve nasırlı parmağına baktı. Fakat o hastalığın emarelerini nereden bilecekti?
Ama gene de bir defa denemekten zarar çıkmazdı, hemen ümitle inlemeye başladı.
Ne yazık ki Sid hiçbir şeyin farkında olmadan derin derin uyuyordu.
Tom daha yüksek bir sesle inlemeye başladı, parmağındaki ağrının arttığını hayal ediyordu.
Tom artık harcadığı gayretlerden bitkin bir hâlde ağır ağır soluk almaya başlamıştı. Biraz dinlendi ve kendine çeki düzen verip yeniden inlemeye koyuldu.
Sid hâlâ horluyordu.
Tom’un içine fenalık gelmişti. “Sid, Sid!” diye bağırarak çocuğu sarstı. Bu usûl işe yaradı, Tom gene inliyordu. Sid esneyip gerindi ve dirseklerinin üstünde doğrularak hayretle Tom’a bakmaya başladı. Tom inlemeye devam etti.
Sid, “Hey, Tom, sana söylüyorum, Tom!” diye bağırıyordu. “Şişşt, Tom! Nen var, Tom?” Tom’u sarsıp merakla yüzüne baktı.
“Ayy, Sid, yapma. Beni sarsmasana!”
“Neden? Ne oldu, Tom? Teyzemi çağırayım.”
“Yok zahmet etme. Belki yavaş yavaş geçer. Sakın kimseyi çağırayım deme.”
“Olur mu canım? Tom, öyle inlemek çok müthiş bir şey… Ne zamandan beri böylesin?”
“Saatlerdir… Uuuff… Kıpırdanıp durma Sid, beni öldüreceksin.”
“ Tom, niçin daha önce uyandırmadın beni? Aman, Tom, n’olur yapma… Her yanım karıncalanıyor.”
“Her şeyi affediyorum Sid. Bana yaptığın bütün kötülükleri affediyorum (inilti). Öldükten sonra her şeyi unutacağım.”
“Ah, Tom, ölmeyeceksin değil mi? N’olur ölme Tom. Ah, Tom, ölme… Belki de…”
“Herkesi affediyorum (gene inilti). Onlara böylece anlat, emi Sid. Sana…”
Fakat Sid elbiselerini kaptığı gibi aşağı koşmuştu. Hayali gayet iyi çalıştığı için Tom, şimdi gerçekten kendini hasta gibi hissediyordu. Bu yüzden de iniltileri gayet tabiî oluyordu.
Sid aşağı koştu ve: “Aman Polly Teyze, koş. Tom ölüyor.” dedi.
“Ölüyor mu?”
“Evet, teyzeciğim. Hadi durmayın, çabuk olun.”
”Şom ağızlı, sen de… İnanmam.”
Fakat buna rağmen kadıncağız yukarı koştu. Sid’le Mary de arkasındaydılar. Yüzü bembeyaz kesilmiş, dudakları titremeye başlamıştı. Yatağın başına geldiği vakit nefes nefese, “Hey, Tom, Tom!” diye bağırdı, “N’oldun?”
“Ah teyzeciğim. Ben şey…”
“N’oldun, yavrum. Söylesene çocuğum…”
“Ah, teyzeciğim, nasırlı parmağım mahvoldu.”
İhtiyar kadın bir iskemleye çöküp evvela güldü, sonra biraz ağladı, daha sonra gülerken ağlamaya başladı. Böylece kendine gelmişti.
“Tom, beni nasıl telaşa düşürdün… Artık bu saçmalığı bırak da çık şu yataktan…”
İniltiler kesildi, parmaktaki ağrı da sona erdi. Tom biraz aptallaşmıştı.
“Vallahi, Polly Teyze bana ölüyorum gibi geldi, o kadar çok ağrıyordu ki dişimin acısını unuttum.”
“Sahi dişin mi ağrıyordu?… Peki ne oldu dişine bakalım?”
“Bir tanesi sallanıyor, hem de pek fena ağrıyor.”
“Hadi, hadi… Gene inlemeye başlama sakın. Ağzını aç. Şey, dişin gerçekten sallanıyor ama bu yüzden ölmezsin. Mary bana bir parça ibrişimle mutfaktan yanan bir kömür parçası getir.”
“Ayy, n’olur teyzeciğim, dişimi sakın çekme. Artık acımıyor. Acısa da dayanırım ağrısına. N’olur yapma teyzeciğim. Evde kalıp derslerimi kaçırmak istemiyorum.”
“İstemiyorsun değil mi? Demek bütün bu gürültü patırtı okula gitmeyip balık avlamak içindi ha?… Ah Tom, Tom, seni bu kadar sevdiğim hâlde karşılık olarak benim yaşlı kalbimi kırmak için elinden gelen şeytanlığı yapmaktan çekinmiyorsun.”
Bu esnada diş aletleri hazırlanmıştı. Yaşlı kadın, ibrişimin bir ucunu dikkatle Tom’un dişine bağladı, öbür ucunu da karyolanın demirine… Sonra kömür parçasını hızla çocuğun yüzüne doğru fırlattı. Şimdi diş, karyolanın baş ucunda sallanıyordu…
Fakat çekilen acıların mutlaka bir mükâfatı vardır. Kahvaltıdan sonra Tom, okula giderken yolda karşılaştığı çocukların hepsi onu kıskanmıştı.
Çünkü üst çenesinde, dişten kalan boşluk gayet güzel bir şekilde tükürmesine yarıyordu. Böylece etrafına bir hayli meraklı topladı; hatta parmağını kestiği için şimdiye kadar hep el üstünde tutulan ve herkesten saygı gören çocuk bile artık kendini bir kenara bırakılmış hissediyordu. Yüreğine işlemişti, sahte bir hoşnutsuzlukla Tom gibi tükürmenin mühim bir şey olmadığını söyledi; fakat başka bir çocuk hemen atılıp “Caart kaba kâğıt!” diye takılınca zaferi elden gitmiş bir kahraman gibi oradan uzaklaştı.
Tom biraz sonra kasabanın küçük serserisi Huckleberry Finn’e rastladı. Huckleberry Finn, kasabanın en sarhoş adamının oğluydu. Kasabadaki annelerin hepsi ondan yaka silker, korkarlardı; çünkü tembel, laf anlamaz, asi bir çocuktu. Bundan başka bütün çocuklar Huckleberry’ye hayrandılar, onun gibi yaşamaya can atarlardı. Tom da bütün kasaba çocukları gibi ona hayrandı ama onunla asla konuşmamak hususunda da kat’i emirler almıştı. Onun için de fırsat buldukça Huckleberry ile beraber oyun oynardı. Her zaman eskimiş büyük adam elbiseleri giyerdi Huckleberry. Canı istediği zaman gelir, istediği zaman da çıkar giderdi. Güzel havalarda evlerin kapılarının önünde durur, yağmurlu havalarda da çatı altlarına sığınırdı. Okula ya da kiliseye gitmek zorunda değildi; herhangi birine