Tom Sawyer´ın Maceraları. Марк Твен
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Tom Sawyer´ın Maceraları - Марк Твен страница 4
Aynı zamanda bir sürü arkadaşla rahat ve güzel vakit geçirmiş, hem tembel tembel oturmuş hem de parmaklığa üç kat badana sürdürmüştü. Eğer harcı bitmemiş olsaydı kasabadaki çocukların hepsini iflas ettirecekti Tom.
Tom, kendi kendine, dünyanın pek o kadar da hoş olmadığını tekrarladı. Ayrıca insan karakterinin çok önemli bir sırrını da keşfetmişti. Bir insanda bir şeyi elde etme arzusunu uyandırmak isterseniz, onu, ele geçirilmesi zor, erişilmez bir şey olarak göstermelisiniz… Bu kitabın yazarı gibi Tom da büyük ve akıllı bir filozof olsaydı, insan vücudunun yapmak zorunda kaldığı şeyin iş, böyle bir zorunluluk duymadığı şeyin de oyun olduğunu anlardı.
3
SEVİNÇLER VE KEDERLER
Tom, açık bir pencerenin önünde oturan teyzesinin karşısına geçti. Burası hem yatak odası hem kahvaltı ve yemek odası hem de kütüphane olarak kullanılan sevimli, hoş bir odaydı. Yumuşak yaz havası, huzur veren sessizlik, çiçeklerin kokusu, arıların uykulu mırıltıları kadını etkilemiş, elindeki yün işine doğru başını eğerek uykuya dalmıştı. Biricik arkadaşı kedi de kucağında uyukluyordu. Kazaya uğramasın diye gözlüğünü de kurşunî saçlarının üzerine itmişti. Tom çoktan bir yana sıvışmış olmalı, diye düşünüyordu, onun için çocuğu böyle karşısında, hem de gayet sakin bir hâlde görünce şaşırdı.
Tom: “Şimdi gidip biraz oyun oynayamaz mıyım, teyze?” dedi.
“Ne o?… Bu kadar çabuk mu?… İşin ne kadarını yaptın?”
“Hepsi bitti teyze.”
“ Tom, bana yalan söyleme. Artık dayanamıyorum.”
“Yalan değil, teyze, vallahi hepsi bitti.”
Polly Teyze, böyle bir durum karşısında Tom’a biraz inandı. Bir defa da kendi gözleriyle görmek için dışarı çıktı; hani Tom’un sözlerinin dörtte biri doğru çıksa, kadıncağız çoktan razıydı.
Bütün parmaklığın baştan başa bir defa değil, üç defa badanalanmış olduğunu görünce hayretten dili tutuldu.
“Şey, ben hiç böyle… Gördün mü? İstediğin zaman pekâlâ çalışabiliyormuşsun demek…” Polly Teyze, biraz önce yaptığı iltifatın havasını şu sözlerle değiştirdi: “Ama şunu da söylemeliyim ki çalışmayı canın pek seyrek istiyor… Eh, hadi git oyna bakalım.”
Kadıncağız, Tom’un yaptıklarına o kadar şaşırmıştı ki çocuğu kilere götürüp istediği elmayı verdi. Bir taraftan da günah işlemeden, kabiliyet sayesinde erişilen başarılardan bahsediyordu.
Tom sıçrayarak dışarı çıktı. Tam o sırada Sid de ikinci kattaki arka odalara giden dış merdivenlere tırmanmak üzereydi. Bir saniye içinde havada kerpiç parçaları uçuşmaya başlamıştı. Polly Teyze kendine gelinceye kadar altı yedi parça da ona isabet etmiş ve Tom parmaklığın ötesinde kaybolmuştu. Gerçi bahçe kapısı vardı ama bu kapıdan faydalanacak kadar zamanı yoktu Tom’un… Sonunda siyah ipliğin intikamını Sid’den alma fırsatını yakaladığı için Tom’un yüreği ferahlamıştı.
Akşam yemeğinde de o kadar neşeliydi ki Polly Teyze buna şaşırmaktan kendini alamadı. Sid’in başına toprak attığı için azar işitti ama Tom buna pek aldırmamıştı. Teyzesinin burnunun dibinde şeker çalmaya teşebbüs etti, bu yüzden de kaşıkla parmaklarına vuruldu.
“Aynı şeyi Sid yaptığı zaman ona kızmıyorsun, teyze.”
“Tabi, Sid insana senin gibi işkence etmiyor ki!…
Her zaman tetikte bulunmasam şeker kavanozunun içinden hiç çıkmayacaksın.”
Biraz sonra Polly Teyze mutfağa gitti, olup bitenlere müthiş sevinen Sid gülerek hemen kavanoza uzandı. âdeta Tom’a karşı zaferini ilan eder gibi bir vaziyet almıştı ki buna dayanmak da çok zordu hani… Fakat Sid’in parmakları kaydı, kavanoz yere düşüp kırıldı. Tom sevinç içindeydi ama gene de dilini tutup sesini çıkarmadı. Teyzesi gelince de hiçbir şey söylememeye karar vermişti. Kazayı kimin yaptığını soruncaya kadar susacaktı. Sonra da bülbül gibi her şeyi anlatacaktı. Örnek bir çocuğun dayak yiyişini görmek kadar zevkli bir şey var mıydı? O kadar sevinçliydi ki teyzesi kavanoz parçalarının önünde gözlerinde şimşekler çakarak durduğu zaman bile dilini tuttu. İçinden “Tamam işte tokat geliyor,” dedi ve bir saniye sonra da kendini yerde buldu. Kuvvetli el, tekrar ona vurmak üzere havaya kalktığı zaman, Tom, “Bana niçin vuruyorsun?” dedi. “Ben kırmadım ki Sid’in marifeti.”
Polly Teyze, birden durdu, şaşırmıştı. Acıyan, pişmanlık dolu gözlerle Tom’a baktı. Ama tekrar ağzını açtığı zaman da yalnız: “Zararı yok,” dedi. “Bu tokat pek boşa gitmiş sayılmaz, nasıl olsa ben burada yokken sen bir hınzırlık yapmışsındır.”
Ama vicdanı kadını rahatsız etmeye başladı. Tatlı, muhabbet dolu birkaç söz söylemeye can atıyordu; o zaman da yenildiğini resmen ilan etmiş olacaktı ki bu da disiplini bozardı… Onun için sessiz sedasız, üzgün bir kalple işlerini yapmaya daldı.
Tom bir köşeye çekilip kederini bir kat daha arttırmaya çalıştı. Teyzesinin kalpten onun önünde diz çökmek istediğini biliyordu. Gözyaşları arasından, kadıncağızın ara sıra ona yalvaran bakışlar fırlattığının da farkındaydı ama hiç anlamamış gibi davranmayı daha uygun buldu. Kendini ölüm döşeğine yatmış farz ediyor, teyzesinin üzerine eğilip onu bağışladığına dair bir kelime söylemesi için yalvardığını görür gibi oluyordu; ama gene de Tom, teyzesine sırtını dönerek bu kelimeyi işitmeden ölüyordu… Ah o zaman da teyzesi kim bilir nasıl Tom’un üzerine atılacak, gözyaşları yağmur gibi yanaklarından aşağı inerek oğlunu ona geri vermesi için Tanrı’ya yalvaracaktı. Bir daha azarlamayacağına dair de kim bilir ne yeminler edecekti! Fakat Tom, gene orada bembeyaz ve buz gibi yatacak, hiçbir harekette bulunmayacaktı. Tom, bu hâllere kendini öyle kaptırmıştı ki üzüntüden yutkunuyor, gözlerinde toplanan yaşlar ufacık bir göz kırpmasıyla yanaklarından aşağı inip burnunun ucundan damlıyordu. Keder Tom için öyle bir lükstü ki herhangi bir sevincin bunu bozmasını istemiyordu; ıstırabı böyle bir şeye uymayacak kadar kutsaldı. Kuzeni Mary, bir haftalık bir ayrılıktan sonra eve gelmenin sevinci içinde dans ederken Tom yerinden kalktı, bulutlar arasında, karanlık bir hava içerisinde, kapıdan çıktı. Kuzeni bir kapıdan şarkı ve güneşle girerken Tom, başka bir kapıdan çıkıp uzaklaşmıştı.
Çocukların her zamanki buluşma yerlerinden uzakta, sessiz, kendi hâline uygun yerler aradı. Nehirdeki, uzun atlama tahtası onu kendine çağırıyordu. Tahtanın kenarına oturup nehrin