Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç. Hüseyin Rahmi Gürpınar
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 3
Emeti Hanım, sağına soluna kıvranıp çıkmaya uğraşarak:
“Ah, mümkün değil… Küfenin ağaçları böğrüme batıyor. Tıpkı kapana benziyor. İçine girmesi kolay da çıkması güç. (ağlamaya başlayarak) Ne yapacağım ben şimdi?”
Emine Hanım, salıncağın başında ninnisine devamla:
“Pek yaramaz susmuyor niiiinni
Ne desem uyumuyor niiiinni
Kuyrukludan korkmuyor niiiinni
E yavruma e… e… e…h.”
Mebrure pencereden başını uzatabildiği kadar uzatarak komşuya doğru sarkıp:
“Bedriye teyze, yıldızın gözleri tarif ettiğin kadar sahi güzel mi?”
Bedriye Hanım: “Pek alımlı. Tahrilli tahrilli, görsen…”
Mebrure: “Ya saçlar?”
Bedriye Hanım: “İpek gibi beyaz. Uzun mu uzun. Topuklarını dövüyor.”
Mebrure: “Ah, bir kere görsem… Meraktan çıldıracağım!”
Emeti Hanım, küfenin içinden haykırarak:
“Orada vıcır vıcır ne konuşuyorsunuz? Ben bu berzaha bir kere düştüm. Bana oldu olacak. Burada bunalıyorum. Benimle de konuşunuz bari de biraz eğleneyim. Sıkıntıdan patlayacağım!”
Bedriye Hanım: “O küfenin içinde ne kadar duracaksın?”
Emeti Hanım: “Birisi gelip de beni kurtarıncaya kadar.”
Bedriye Hanım: “Ne vakit gelecekler?”
Emeti Hanım: “Allah bilir!”
Bedriye Hanım: “Kapı çalınırsa kim açacak?”
Emeti Hanım: “Ervahiler…”
Bedriye Hanım: “Hayriye Hanım’da anahtar yok mu?”
Emeti Hanım: “Var.”
Bedriye Hanım: “Eh, öyleyse tamam. Ama o gelinceye kadar, anacığım, sen üşüyeceksin.”
Emeti Hanım: “Yarı belimden aşağısı buz kesildi. Dondum zati… Bütün yellerim, kulunçlarım ayaklanacak.”
Mebrure: “Hanım teyze, halamın yıldızı sakallı mı bıyıklı mı?”
Bedriye Hanım: “Sakalı, bıyığı belli değil ki… Yüzü gözü, tüy içinde.”
Emeti Hanım: “Bedriye kızım, kuyrukluyu Mebrure’ye pek övme.
Baksana sorup duruyor, erkek sanıyor. Şimdiki tazelerin gönülleri pek arsız. Belki seviverir. Ay’a, Güneş’e âşık olan budalalar çok…”
Mebrure, dargın:
“Emeti Hanım’ın da söylediği lakırtıya bakınız! Ben onun için mi sordum?”
Emeti Hanım, birdenbire haykırmaya başlayarak:
“Ay, gördünüz mü başımıza gelenleri?”
“Ne oldun anneciğim?”
“Ne olacağım? Kız bugün yemek pişirdi. Sahanlara kotardı. Taşlığa dizdi. Komşuya gitti. Bahçe kapısı açık kalmış. Kediler birer birer içeri giriyor. Bir şeye yanmam, efendi baban sütlaç istedi. Bizim kız içine vanilya koydu, yumurta sarısı çalkaladı. Tabakların üzeri birer parmak kalınlığında sapsarı kaymak tutmuştu. O canım yemekler bugün kedilere kısmet olacak. A, işte bak, işte bak!.. Göçmenlerin kuyruksuzu da girdi. Aman bir mundar kedi daha girdi. Uyuz mudur nedir? Kapları da yeni kalaylattıktı. Ah, bugün bana olanlar kimseciklere olmadı! Hayriye’m de Bedestenlilerin evinde yıllandı kaldı! Şimdiye kadar seksen etek bastırılırdı…”
Emine Hanım, ninninin perdesini dikleştirerek:
“Bakın neler olacak niiinni
Kuyruklular çarpacak niiiinni
Susun oğlum uyuyacak niiiinni…”
Emeti Hanım, küfenin içinden:
“Çocuklar, yanık bir ses geliyor, o nedir?”
Mebrure: “Annem Haydar’a ninni söylüyor.”
Emeti Hanım: “Annenin sesi ne kadar yanıkmış? Bana pek dokunuyor. Bizim sütlaçların ruhuna mersiye okuyorlar sandım. Kediler şimdi içeride hepsinin canına okuyorlar. (evin içerisine doğru kulak vererek) A, Bedriye kızım, çat çat çat bizim sokak kapısı çalınıyor. Sizin cumbadan bizim kapı gözükür. Baksana kim geldi? Bir yabancı olacak.”
Bedriye Hanım, cumbaya koşarak kendi kendine:
“A, bakkal gelmiş… Kucağında kalıp kalıp sabunlar. (cumbadan seslenerek) Ayol bakkal, o kapıyı nafile çalıyorsun.”
Bakkal: “Evde kimse yoh mi ki?”
Bedriye Hanım: “Emeti Hanım evde ama o zavallı kadın küfeye düştü. Sana kapıyı açamaz ki…”
“Ne mırıldanıyon annayamadım.”
“Emeti Hanım küfeye düştü. Sana kapıyı açamaz diyorum.”
“Zabahınan bunun burasında şahalaşmaya gelmedim. Tükkânda işim var. Haydi söyle ki çabuh gapıyı açsın.”
“A… Deli! İşim yok da sanki sabahleyin seninle şakalaşacağım. Hatun küfeye düştü diyorum da inanmıyor!”
“Bağa bah… Kofeye mi düştü? Gocca garının kofede ne işi var canım?”
“Duvarın kenarında küfenin üzerine çıkmıştı da bizimle kuyruklu yıldızı görüşüyordu. Sonra nasılsa küfenin içine gidiverdi!”
“Kuyruhludan gorhusundan mı kofenin içine gaçtı? Hele bi yol şu gocakarının ahlına bah! Kuyruklu bu dünyeyle dolaşınca kofenin içine girmez diye mi belliyo ki? Adam divanelik de türlü türlü… Gocagarılar can korhusuyla şindiden kofelere gaçarlarsa gençler, tezeler nerelere tıhılmağa savaşacahlar? Kofeye girmekle bu belanın bir çaresi bulunsa bizim yumurta kofeleri birer mecidiyeye satılurdu ya… Hepimiz birer kofeye, fıçıya tıhılır otururduk. Benim için kofeye girme ne iktiza? Batahçı müşteriler beni çoktan gafese goydular getti… Söyle o Emeti gadına kofeden çıhsın da bu sabunları elimden alsın.”
“Aman alık musibet sen de… Söz anlar bir adam gibi ben de durdum da seninle çene yarıştırıyorum. Kadın küfeden çıkamıyor diyorum sana!..”
“Kedi yavrusu mu bu? Koskoca garı kofeden çıhamaz mı kim?”
“Çıkamıyor işte!”
“Ne