Sevenler Yolu. Burhan Cahit Morkaya

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Sevenler Yolu - Burhan Cahit Morkaya страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Sevenler Yolu - Burhan Cahit Morkaya

Скачать книгу

yok!”

      Şair Fazıl öksürdü:

      “Yok değil, belki de hepsi… Fakat söylenmez tabii. Meslek esrarı. Gevezelik edeceğimize hanımların yanına gidelim de dedikodu edelim.”

      Geç vakte kadar devam eden toplantıda grup grup eğlenceler, briç, poker oynayanlar sekiz buçuğa doğru dağıldılar. Ahmet Melih Bey’in ısrarıyla iki arkadaşı Nâzım Cemal’le Mühendis Ragıp yemeye kaldılar.

      Onlar Radyum Palas’ın Marmara’ya uzanmış gibi binadan ayrılan geniş taraçasında rakıya başlamışlardı ki Melek Hanım yorulduğunu söyleyerek misafirleriyle kocasını yalnız bıraktı. Odasına çekildi.

      Hakikaten çok yorgundu.

      Her yıl isim gününün gecesi sabaha kadar eğlenirlerdi. Hatta evdeki eğlencelere kanmadıkları bile olurdu. O zaman sırf değişiklik olsun diye otomobillere atlar; nerede açık bir gazino, bar, hatta meyhane bulurlarsa girerlerdi.

      Salonlarının ipek kadife, atlas döşemelerine alışkın bu süslü insanlar bu şehirden uzak kır meyhanelerinin hasır ve tahta iskemlelerinden hiç şikâyet etmezler, kalın ve kirli kadehlerle içtikleri ağır, fena içkilerden zevk alırlardı.

      Ne iyi eğleniyorlardı.

      Nermin Melih hiçbir eksikleri olmadığı hâlde hayatının ve muhitinin böyle can sıkacak kadar sakinleşmesine mana veremiyordu. Bu gece misafirleri de kendisi gibi neşesizdi. Onlar âdeta resmî bir ziyafet savmak endişesiyle akşamın bir an evvel geceye kavuşmasını beklemişlerdi.

      Havada gönülleri ağırlaştıran bir sıkıntı var gibiydi. Genç erkekler bile isteksiz, heyecansız görünüyorlardı. Hele daha iki yıl evvel âdeta yapışkan, gönülsüz bir âşık gibi sırnaşıklık eden Doktor Nusret bu akşam ne kadar somurtkandı.

      Odasının bütün elektriklerini yaktı. Küçük tuvaletinin önündeki tabureye ilişti. Evlendiği günden beri en samimi arkadaşı olan yuvarlak ayna ile karşı karşıya kalmıştı. Bu yuvarlak cam parçası onun ne azametli günlerine şahit olmuştu! Tam on sekiz yıl bu aynanın karşısında erkek gözlerini kıvılcımlandıracak bakışları, hareketleri, mimikleri tecrübe etmiş; yüzünün, dudaklarının, kaşlarının hatları üzerinde etütler yapmıştı.

      On sekiz yıl, evet bu gün evlendiğinin tam on sekizinci yıl dönümü idi. Ahmet Melih’le yirmi yaşında evlenmişti. Şu hâlde otuz sekiz yaşında idi.

      Bir zamanlar isim günlerinde bu yaş bahsini ne emniyetle açardı.

      “Bu yıl yirmi beş yaşıma bastım!” dediği zaman âdeta gözleri parlardı.

      Yirmi beş yaşında evli bir kadın ne mesut kadındı! Evli, bekâr, genç ve ihtiyar her erkeğin gözünde arzular kaynaştığını görmek ne zevkli şeydi! O, kocasının sevgisine bağlı kaldığı hâlde bu gözlerden sızan arzuları, yıllarca ne tatlı heyecanlarla seyretmişti.

      Bu tılsım nasıl çözüldü?

      Bu arzular neden kendini belli etmez oldu?

      Hâlbuki daha bir hafta evvel bu gün giydiği tuvaletin provasını yapan terzisi vücudunun dişi hatlarını sevip okşayarak:

      “Oh Madam Melih, sizin vücudunuz her zaman genç kız kalacak!” diye hayretini saklayamamıştı.

      Yaşını ifşa eden nesi vardı ki etrafındaki erkek arzular hayretini kaybetmişti?

      Bulunduğu salonlarda kendisine tesadüf etmek, yalnız tesadüf edip birkaç kelime konuşabilmek için davet edildiği yerleri polis hafiyesi gibi araştıran erkeklere ne olmuştu?

      Genç kadın bu alakasızlığı ne zamandan beri hissediyor, fakat benimsemiyor, bunu tesadüfün aksiliğine veriyordu. Fakat tanıştığı, hatta sırnaşırca takiplerine karşı gizli ve tatlı heyecanlar duyduğu erkek gözlerindeki kıvılcımlar neden sönmüştü?

      O erkek bakışlarının manasını pek iyi bilirdi. En miskin erkek gözlerinde bile zaman zaman öyle alevli kurt bakışları parlardı ki!

      Üzerinde kümelenen bu erkek bakışları kalbini gıcıkladıkça kadınlık gururu da beraber şahlanırdı.

      Onlara ümit verecek zayıf bir harekette bulunmadığı hâlde duyduğu zevkin hissedilmesi endişesiyle ince kaşlarını asabiyetle gerginleştirir; ağır, ciddi bahisler açarak kendini meşgul ederdi. Bütün bu söylenmeyen, lezzeti yalnız hissedilerek duyulan arzu ve sevgilerin izi yavaş yavaş kaybolmuştu.

      Bunu ne zamandan beri hissediyordu? Üzerinde toplanan erkek bakışlarının harareti mi kalmamıştı?

      Ona hoş görünmek, onu takdir etmek, onu beğendiklerini belli etmek için giydiği elbiseden, beğendiği filme kadar her fırsattan istifade ederek şaklabanlık eden erkeklerin dili mi tutulmuştu?

      İlk zamanlar bunu kendi kendine izah etmek için çok düşündü. İlk vardığı netice şu olmuştu? Muhtelif fırsatlarla tanıştığı bu erkekler onun güzelliği karşısında pek haklı olarak gıcıklanmışlar, hislerini ve arzularını anlatmak için terbiyeli bir insanın yapabileceği kadar fırsatlardan istifade etmişlerdi. Fakat bütün bu hissî hareketleriyle onun kalbini harekete geçiremediklerini görünce heyecanlarını zapt etmeye çalışmışlardı. Bu muhakkak böyle idi.

      Her terbiyeli erkek böyle hareket edebilirdi.

      Daha iki yıl evvel büyük İstanbul balosunda Sabri Hami ona ne kadar takılmıştı? Her danstan sonra büfeye giderlerken hâlleriyle, sözleriyle neler anlatmak istemişti?

      Fakat her güzel kadına yılışkanlığıyla hele sarhoş zamanlarında sırnaşıklığıyla şöhret bulan Sabri Hami’ye o kadar ağır davranmıştı ki adamcağız üçüncü danstan sonra, bir daha gelip davet etmeye cesaret edememişti.

      Kocasının adına hürmet ettirmek isteyen her şerefli kadın şüphesiz böyle hareket ederdi. Fakat kendine hâkim olduktan, hislerini idare edebildikten ve en tehlikeli vaziyeti kurtardıktan sonra bu temayüllere müsamaha etmekten ne çıkardı?

      Kadın isterse en çetin erkeği en harlı dakikasında bir kedi gibi dizlerinin dibinde yaltaklandırabilir. Bunu yapabildikten sonra onlara biraz ümit vermekte, gönül heyecanlarıyla eğlenmekte ne tehlike olabilirdi? Bu, böyle idi.

      Fakat şimdiye kadar bunu düşünmemişti bile! Kızlığından beri erkeklere karşı garip bir titizlik hissetmişti. Bu belki de eski terbiyenin tesiri idi. Ahmet Melih’le evlenişi de sevgi neticesi olmamıştı. Eski, klasik evlenme… Bu evlenmelerde belki de sevgi yoktu, samimiyet yoktu. Fakat onların yerine hislere ve itiyatlara da hâkim olan öyle kuvvetli bir inanış vardı ki az bir zaman karı kocaya birbirinin hakiki eşleri olduğu kanaatini veriyordu.

      Zaten insanları birbirlerine bağlayan hislerin kökü hep bir kaynaktan fışkırmıyor mu? Ve nihayet bütün sevgiler dönüp dolaşıp aynı kalıba dökülmüyor mu?

      Nermin Melih, evlenişinin ilk günleriyle son yılları arasında büyük bir fark görmemişti. Hummalı bir sevgi ile başlamayan bu evlilik hayatı zaten hızlanmamış ve alevlenmemişti ki bu ateşini

Скачать книгу