Antikacı Dükkânı. Чарльз Диккенс

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Antikacı Dükkânı - Чарльз Диккенс страница 4

Жанр:
Серия:
Издательство:
Antikacı Dükkânı - Чарльз Диккенс

Скачать книгу

kadarıyla öyle olmadığınız muhakkak dedim. Yalnız, size bir şey sorabilir miyim?

      Yaşlı adam:

      – Hayhay, dedi. Nedir öğrenmek istediğiniz?

      – Şu narin çocuk, dedim. Böylesine güzel, zeki bir çocuğun sizden başka ilgilenecek kimsesi yok mu, kuzum? Başka bir arkadaşı ya da yol göstericisi yok mu?

      Adam tasalı yüzüme bakarak:

      – Hayır, dedi. Yok. Zaten o da başka kimseyi istemiyor.

      – Peki ama böylesine nazik bir emaneti yanlış anlamaktan korkmuyor musunuz? İyi niyetli olduğunuzdan şüphem yok ama böyle bir emanetin nasıl korunacağını gerçekten bildiğinize emin misiniz? Ben de sizin gibi yaşlı bir adamım; üstelik, körpe, umut dolu her şey karşısında yaşlı bir adamın tasasını duyarım. Bu akşam sizinle bu küçük yaratığın hâlinde gördüklerimin pek de acıdan yoksun olmadığını düşünmüyor musunuz?

      Yaşlı adam bir saniye kadar sustuktan sonra:

      – Beyim, dedi. Sözlerinize kırılmaya hakkım yok. Birçok bakımlardan çocuk asıl ben, büyük de o; bu doğru. Siz de gördünüz. Yalnız, uyanıkken olsun, uyurken olsun, gece olsun, gündüz olsun, hastayken olsun, sağlamken olsun, bu kız benim ilgilendiğim tek varlıktır. Onunla nasıl ilgilendiğimi bilseydiniz, bana daha başka gözle bakardınız; gerçekten öyle olurdu. Ah, bu hayat, yaşlı bir adam için çok yorucu, çok hem de pek yorucu bir hayat… Gelgelelim, sonunda büyük kazanç var. İşte bunu göz önünde tutuyorum.

      Adamın heyecanlanıp sabırsızlandığını görünce odaya girerken çıkarmış olduğum paltoyu almak üzere döndüm. Niyetim artık konuşmamaktı. Çocuğun bir kolunda pelerin, elinde de şapka ile baston, sabırla beklediğini görünce şaşırdım.

      – Bunlar benim değil, yavrucuğum, dedim.

      Çocuk sakin sakin:

      – Değil, dedi. Dedemin bunlar.

      – O da, bu gece sokağa çıkmayacak.

      Çocuk, gülümseyerek:

      – Yo, çıkacak elbet, dedi.

      – Peki, ya sen ne olacaksın, güzelim?

      – Ben mi? Burada kalacağım elbette. Hep öyle yaparım.

      Şaşırarak, yaşlı adamdan yana baktım; o, giyinmesine dalmıştı; ya da yalandan öyle görünüyordu. Onu bırakıp geriye, çocuğun incecik gölgesine baktım. Tek başına! O kasvetli yerde o upuzun korkunç geceyi düşündüm.

      Çocukta benim şaşkınlığımı fark ettiğine dair bir işaret yoktu, dedesinin pelerinini giymesine yardım ediyordu. Adam hazır olunca da bizi kapıya kadar götürmek için mum yaktı. Onun hemen peşinden gitmediğimizi anlayınca da gülümseyerek arkasına bakıp, bizi bekledi. Yaşlı adam benim duraklamamın nedenini açıkça anladığını yüzündeki ifadeyle belli etmişti ama kendisinden önce dışarı çıkmamı yalnız başının bir işaretiyle anlattı, sessizce durdu. İsteğe uymaktan başka çarem yoktu.

      Kapıya varınca çocuk mumu yere bıraktı, iyi geceler dilemek üzere bize döndü, öpeyim diye yüzünü bana uzattı. Sonra da yaşlı adama koştu, o da kızı kolları arasına alıp Tanrı’dan iyilikler diledi.

      Alçak sesle:

      – Güzel güzel uyu, Nell, dedi. Yatağını melekler korusun. Sakın dualarını unutma, tatlım benim.

      Çocuk heyecanla:

      – Hayır, unutmam! dedi. Dualar beni öylesine mutlu ediyor ki!

      – İşte bu güzel! Öyle olduğunu biliyorum; öyle olmalı. Tanrı seni yüzlerce defa korusun. Sabahleyin erkenden gelirim.

      Çocuk:

      – Kapıyı iki kere çalmayacaksın ama diye atıldı. Zil beni bir rüyanın ortasındayken bile uyandırıyor.

      Böylece ayrıldılar. Çocuk kepenkli kapıyı açtı, (oğlanın gitmeden önce kepengi indirdiğini duymuştum) binlerce defa kulaklarımda çınlayan, sevgi dolu, duru bir sesle “güle güle” deyip, biz çıkıncaya kadar kapıyı açık tuttu. Kapı yavaşça kapanıp içeriden sürgülenirken yaşlı adam da bir an durdu; bu iş yapılınca da, rahatlayıp, ağır adımlarla yoluna koyuldu. Sokağın köşesinde durdu. Yüzünde tasalı bir ifadeyle bana bakıp yollarımızın enikonu değişik yönlerde olduğunu, benden ayrılmasının gerektiğini söyledi. Ben konuşacaktım ama adam görünüşünden umulmayacak bir çeviklikle uzaklaşıverdi. İki, üç kere de sanki onu hâlâ seyredip etmediğimi ya da uzaktan onu izlemediğime iyice kanaat getirmek istiyormuş gibi arkasına baktığını gördüm. Gecenin karanlığı onun kaybolmasını kolaylaştırdı, çok geçmeden göremez oldum.

      Onun beni bıraktığı yerde durmuş kalmıştım. Hiçbir yana gitmek istemiyordum; orada niye oyalandığımı da bilmiyordum. Az önce geçtiğimiz sokağa baktım, bir süre sonra da adımlarımı o yana yönelttim. Kapının önünden geçtim, bir daha geçtim, kapıda durup dinledim: Dört bir yan mezar gibi karanlık, sessizdi.

      Yine de oralarda gezindim; bir türlü uzaklaşamıyordum. Çocuğun başına gelebilecek felaketleri, yangınları, soygunları, hatta cinayeti düşünüyordum. Sanki oraya arkamı döner dönmez bir kötülük olacakmış gibi bir duygu vardı içimde. Sokakta bir kapının ya da bir pencerenin kapanması beni bir kere daha antikacının evinin önüne getirdi. Yolu geçtim, sesin oradan gelmediğine kendimi inandırmak için eve baktım. Hayır, orası deminki gibi kapkaranlık, hayatsızdı.

      Yoldan geçen bir iki kişi vardı; sokak kasvetli, üzgündü; eh, ben de aşağı yukarı öyleydim. Tiyatrolardan çıkan birkaç kişi telaşla yürüyordu; ara sıra da evlerine doğru sallana sallana giden bir iki gürültücü sarhoşla çatışmamak için yana çekildiğim oluyordu. Yalnız, bu engeller pek sık ortaya çıkmadığı gibi, çok geçmeden de arkası kesildi. Saatler biri vurdu. Ben hâlâ ileri geri gidip geliyor, her defasında da bunun sonuncu olduğunu kendimevadediyordum, her defasında da yeni bir mazeret bulup sözümden dönüyordum.

      Yaşlı adamın söylediklerini düşündükçe gördüklerime, duyduklarıma da inancım azalıyordu. Adamın gece ortadan kayboluşunun hiç de iyi bir amaç taşımadığını da kuvvetle tahmin ediyordum. Ben gerçekleri ancak saf bir çocuktan öğrenmiştim: Üstelik, o zaman, yaşlı adam da orada bulunduğu hâlde, benim açıkça görülen şaşkınlığımı da sezmesine rağmen, garip bir esrar havasına bürünmüş, mesele hakkında bir tek açıklayıcı kelime söylememişti. Bu düşünceler, adamın perişan yüzü, dalgın tavırları, huzursuz, kaygılı bakışları sonradan daha da kuvvetle canlandı elbette. Adamın çocuğa karşı gösterdiği sevginin çok kötü bir niyetle ilişkisi de olabilirdi. Zaten o sevgi de kendi başına, inanılmaz bir aykırılık örneğiydi; yoksa, çocuğu nasıl böyle bırakabilirdi ki? Adam hakkında kötü düşünceler beslemeye hazır olduğum hâlde çocuğa karşı beslediği sevginin gerçekliğinden yine de şüphe etmedim. Aramızda geçenleri, kızın adını söylerken sesinin aldığı edayı hatırlayınca bu düşünceyi kabul edemedim.

      Çocuk

Скачать книгу