Osmanlı’da Devlet Tekke Münasebetleri - Meclis-i Meşâyih. Zekeriya Akman

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Osmanlı’da Devlet Tekke Münasebetleri - Meclis-i Meşâyih - Zekeriya Akman страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Osmanlı’da Devlet Tekke Münasebetleri - Meclis-i Meşâyih - Zekeriya Akman

Скачать книгу

bazıları bu soruya “Ol taife ile ülfetimiz olmadığından hâllerini hakikati üzere bilmeyiz.” diyerek susmayı tercih etmiş, bazıları ise; “Vakıa Üsküdar tarafında o misillü münkerat tevatür işidilmektedür.” deyü fezahatlarını haber verdikten sonra bir kısım ulema tarafından da bazı Bektaşilerin, oruç yemek, namazı terk etmek gibi kötülüklerden başka, “sebb-i şeyhayn” ettikleri, tevatür derecesinde vaki ve malum olduğundan bahsedilmiştir.

      Yapılan müzakere ve mütalaalar neticesinde, II. Mahmut, Şeyhülislam Tahir Efendi’nin verdiği fetvaya müsteniden, Rebiyülevvel 1242/1826 Eylül tarihli bir fermanla Bektaşi tekkelerini kapattı59

      Bektaşi tarikatı ve mensupları yeniçeriliğin kapatılmasından hoşnut olmamışlardır. Bu dönemde Bektaşilik tekkeleri ile ilgili şu karar alınmıştır:

      1. Bektaşi dervişlerinin dışında Bektaşi olarak tanınan sempatizanlar sürgün edilmiştir.

      2. Tekkelerdeki baba ve dervişler Hadım, Birgi ve Kayseri gibi ulemanın hâkim olduğu bölgelere gönderilmiştir.

      3. Altmış yıl önce ve daha eski tekkelerin dışındaki bütün Bektaşi tekkeleri yıktırıldı. Bunun için çeşitli yerlere bir dersiam ve bir memur gönderildi.

      4. Diğer tekkelere, ehlisünnet inancına bağlı şeyhler tayin edildi.

      5. Bektaşilik tarikatı dejenere olmuş bir hacegan tarikatı olarak değerlendirildiği için Bektaşi tekkeleri daha çok Nakşibendiye’ye mensup şeyhlerin idaresine verildi. Hacı Bektaş’taki merkez tekkeye Nakşi Mehmet Sait Efendi tayin edildi. Buradaki camiye de Nakşibendiye Camii adı verilmiştir.60

      Saray, Bektaşiliği kapattıktan sonra bu tarikatın ordudaki fonksiyonlarını ifa etmek üzere Mevleviliğe, halk seviyesindeki hizmetleri de Nakşibendîliğe devretmiştir.61

      1860 yılında Meclis-i Vala’da alınan bir kararla, İstanbul mahkemesinde tekkeler ile ilgili müstakil bir memur bulundurulması, kayıt defterlerinin iki suret halinde düzenlenip birini Şeyhülislamlık, diğerinin de Şehremanetinde saklanması, kaydı olmayan kişilerin tekkelere kabul edilmemesi ve tekkelerdeki usul dışı uygulamalardan şeyhlerin sorumlu tutulacağı kararlaştırılmıştır.62 Bu kararlar neticesinde tekkelerin giriş çıkışları kontrol altına alınmıştır. Yeniçeri Ocağı’nın kapanmasına da dinî gerekçeler gösterilmiş ve bu kesimin şeriata aykırı davranışları öne çıkartılmıştır. Bu durum II. Mahmut’un kapatma fermanında; “(…) işbu taife-i yeniçeriyan, şer’-i şerife mugayir ve küfre müncer olacak, istihlal-i muharremat ve terk-i savm ü salat ve Hülefa-i Raşidin hazretlerine küfretmek gibi hakaretlere cesaret ederek birtakım saf iman sahiplerini cehaletlerinden ötürü cadde-i müstakimden ayırarak delalet yoluna saptırmışlardır.”63

      Osmanlının yenileşme sürecinde idareciler, bazen yapmış oldukları icraatlarda tarikat önderlerinin desteğini almışlardır. Tekkelerin halkın nabzını elinde tutan kişi ve kuruluşlar olduğunu dikkate alarak bazı teşebbüslerine bu kesimi ortak etmeye çalışmışlardır. “II. Mahmut’un resminin, Selimiye Kışlasına asılması için yapılan merasimde, bütün vezir ve emirler attan inerek resmi hürmet dolu bir eda içinde alıp hazırlanan yere koydular. Kurbanlar kesildi. Sonra Hz. Hüdâî Şeyhi tarafından duaya, meşâyih-i Sünbüliyye’den meşhur Yunus Efendi, Fatiha diyerek yirmi bir pare top atılmış ve resmin önünde merasim geçit töreni düzenlenmiştir.”64

      II. Mahmut döneminde bazen tekkeler potansiyel tehlike olarak görülmüş ve buna karşı bazı tedbirler alınmıştır. “1828 senesinin Nisan ayının ilk haftasında, İstanbul’da bulunan meşhur Halidi halifelerini bir gecede aniden toplatarak kayık ile Kartal’a oradan da Sivas’a sürmüştür.”65 Bektaşiliğin ilgasından sonra bu tarikatın ileri gelenlerinden Kınacı Baba, İstanbul Ağasızade ve Salih Efendi idam edilmişlerdir. Ayrıca bu tarikattan kopan veznedarı Aziz, Haremeyn veznedarı Arif, Balıkçı Yokuşzade Raşid adındaki şahıslar hapse konmuştur.66

      İstanbul’daki bütün Bektaşi tekkelerinde bulunan şeyh ve dervişler toplanmış Şeyhülislamlık tarafından akidelerine yönelik sorgulamaya tabi tutulmuş ve neticede bir kısmı sürgüne gönderilmiştir.67

      II. Mahmut döneminde, devlet idaresinde ve toplum hayatına dair yapılan yeniliklere tarikat çevrelerinden tepkiler de gelmiştir.68

      Tekkelerde bulunan tarikat mensuplarına II. Mahmut ve Abdülmecit dönemlerinde maaş sayılabilecek mahiyette maddi yardımlarda bulunulmuştur. Bu uygulamadan önce, tekke şeyhlerinin ihtiyaçları vakıf gelirlerinden karşılanmakta idi. Şeyhler görev yapmış oldukları dergâhın vakfiyesinde belirlenen miktarlarda ücret alır ve bu durum tayin beratlarında da belirtilirdi. II. Mahmut döneminde ise padişahın emri ile Mevlevi tarikatına mensup şeyhlere verilmek üzere Konya mukataasından yılda 1500 kuruş verilmesi ve İstanbul’da yaşayanlara da maaş tahsisi emredilmiştir. Abdülmecit döneminde de bazı tekke ve mensuplarına “vezayif” adıyla maaş verildiği bilinmektedir.69

      Fakat bu dönemde tekkelere yapılan maddi desteklerin daha çok Mevlevi tarikatına yönelik olduğu görülmektedir.

      “Abdülmecit döneminde de 1276/1859 yılında bazı tekke ve tekke mensuplarına ‘vezâif’ adıyla maaş verildiği görülmektedir. Örneğin, Mevlevihaneye 150, Abdullah Efendi Dergâhı’na 250, Hikmet Efendi Dergâhı’na 50, Üftade Dergâhı’na 50, Muradiye Şeyhi Şâzeli Efendi’ye 50, Özbekler Şeyhi Ahmet Şah’a 100, Narlı Şeyhi Efendi’ye 50, Tarik-i Kadiriyye’den Ahmet Dede’ye 30, Şeyh Safiyyuddin Efendi’ye 50, Ali Derviş Hüseyin’e 30, Gar-ı Aşıkan zaviyedarına 15, Fincanî Baba’ya 50, Morali Şeyh Bedrettin Efendi’ye 100, Şeyh Hüseyin Efendi’ye 30, Seferi Şeyhi’ne 10 kuruş maaş bağlanması Tanzimat’tan sonra da maaş tahsisatının devam ettiğini göstermektedir.”70

      “Bir defasında, Yenikapı Mevlevihanesi’ne ziyaret için gelen II. Mahmut’a, dervişler tarafından, tekkelerdeki normal faaliyeti aksatacak derecede özel bir karşılama merasimi yapılır. Tekkelerin tavrına yakışmayan bu nevi hareketlerden sıkılan Şeyh Abdülbaki Dede (1236/1820), bir fırsatını kollayarak durumu padişaha arz etmek ister. Yine böyle bir ziyaret dönüşü, Mukabele-i Şerîfe’nin bitimini müteakip, memnuniyetini izhar etmek üzere şeyhin yanına gelen padişah, gark olduğu manevi zevkten dolayı şeyhe teşekkür eder. O da bu fırsatın geldiğine inanarak padişaha, “Ne olur efendim, bir daha, böyle bu dergâha gelmeyin.” dediğinde ummadığı ve beklemediği bu sözler karşısında irkilen ve şaşkına dönen padişah, birden kendini toparlayarak, “Şeyhim, beni bab-ı Mevlâna’dan mı kovuyorsunuz?” deyince, Şeyh Abdülbakî Dede, “Hayır devletlum. Bu kapıdan kimse kovulamaz. Lakin siz geliyorsunuz, giderken de dervişlere para dağıtıyor, hediyeler veriyorsunuz. Bu durum onları, derviş yerine, dünyaperest yapıyor. Sizden istirhamım, bir daha bu dergâha, Sultan Mahmut olarak değil, Mahmut Efendi olarak gelin. Hatta her zaman buyurun gelin”71

Скачать книгу


<p>59</p>

Bkz. Ahmet Cevdet Paşa, “Tarih-i Cevdet”, Matbaa-i Osmaniye, Dersaadet 1309/1891, XII, 182.

<p>60</p>

Mustafa Kara agmd., s. 983.

<p>61</p>

Mustafa Kara agmd., s. 983; Bektaşilik tarikatının Nakşibendiliğe dönüştürüldüğüne dair bilgi Meclis-i Meşâyih defterlerinde de vurgulanmıştır. Bkz. 1736, s. 122; kurumun 23 Şubat 1335 tarihli kaydında yer alan müzekkerede; “Cennetmekân Sultan Mahmut hanı sani hazretleri tarafından güruh-u Bektaşiyana mahsus tekkelerin tarikatı aliye-i Nakşibendiye tekkesine tahvili hakkında 241 tarihlerinde sadır olan fermanı alinin münderecatının meclisçe bilinmesine lüzum görüldüğünden kuyud-u vakfiye idaresinden bir kıta sureti müsaddakasının ihracıyla serian irsali zımnında iş bu müzekkerenin mazrufen Evkaf-ı Hümayun Nezareti Celilesine irsal buyrulması babında” ifadeleriyle, konu ile ilgili üyelerin bilgilendirilmesi için ferman kaydının Evkaf Nezaretinden istenmesine karar verilmiştir. 1741, s. 124.

<p>62</p>

Yurdakul, age., s. 211.

<p>63</p>

Gündüz, age., s.135.

<p>64</p>

Gündüz, age., s.151.

<p>65</p>

Gündüz, age., s.151.

<p>66</p>

Varol, agtz., s.36.

<p>67</p>

Sürgüne gönderilen Bektaşiler için bkz. Varol, agtz., s. 40-41.

<p>68</p>

“1837 senesinde, Padişah II. Mahmut yeni üniforması ile atı üzerinde Galata Köprüsü’nden geçerken Saçlı Şeyh adında bir derviş, ‘Ey gâvur padişah, işlediğin melanetlere hâlâ doymadın mı? Dinsizliğinin hesabını, elbette Allah senden soracaktır. Ecdadının müesseselerini yıkıyor, İslamiyeti harap ediyor, hem kendinin hem de bizim üzerimize, Hz. Peygamber’in gazabını celbediyorsun.’ diyerek suçladığı vakıadır. Padişahın maiyetindeki devlet adamları, bu ‘herifin’ deli olduğunu ileri sürmüşlerse de Saçlı Şeyh tekrar sesini yükselterek, ‘Deli mi dediniz? Hayır, ben deli değilim! Akıllarını kaçıranlar, işte bu padişahla onun iğrenç müşavirleridir. Beni harekete getiren Rabb’imdir. Onun için hakikati olduğu gibi söylemek mecburiyetindeyim. Bu sözlerim, doğru yoldan sapmış olanları inşallah uyandırır.’ ” bkz. Gündüz, age., s. 152.

<p>69</p>

Gündüz, age., s. 153.

<p>70</p>

Mustafa Kara, “Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler”, Bursa, 1990, s. 70-71.

<p>71</p>

Gündüz, age., s. 153-154; Abdülbaki Gölpınarlı, “100 Soruda Tasavvuf”, İstanbul, 1969, s. 163-164.