Aşk Politikası. Burhan Cahit Morkaya

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Aşk Politikası - Burhan Cahit Morkaya страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Aşk Politikası - Burhan Cahit Morkaya

Скачать книгу

devrin eski usul çapkınlığından diploma almış bir mütekait, biri yeni hayatın eğlencelerinde nam salmış bir delikanlı olan bu iki akran, çapkın arkadaş gibi konuşur, çene çalar, dedikodu ederlerdi.

      “Vermutun içine biraz da cin koyunuz. Sen de öyle içersin değil mi Necati?”

      Genç adam gergin omuzlarını oynatarak güldü:

      “Benimkinin cini fazla olsun. Hamdi amca diş gıcırtısına benzeyen bir çene oynatışı ile cevap verdi.”

      “Ah gidi gençlik.”

      Ve masaya dayanarak sordu:

      “Eh, ne var ne yok bakalım? Annen seni daha evlendirmedi mi?”

      “Bugün Erenköy’e gitti bakalım ne havadis getirecek.”

      “Aysel, bu hazırlığın farkında mı?”

      “Bilmem!”

      “Olur iş değil, biri Fransız mektebinde, Biri Galatasaray’da okumuş iki genç evlendiriliyor da kendilerinin haberi yok. Kuzum Necati, doğru söyle, sen bu işe ne diyorsun?”

      “Hiç, ben işin alayındayım canım. Ama birdenbire kestirip atınca annem kızacak, babama karşı beni müdafaa etmeyecek. İyisi mi suyuna giderim, olur biter.”

      “Peki ama iki gözüm. İşin içinde yalnız sen olsan ne ise. Aysel, kafalı bir genç kızdır. Annen bu işi pişirir, hazırlarken tabii onun da haberi olacak, sonra sen işi sallar, alaya dökersen, genç kız bunu bir izzeti nefis meselesi yapmaz mı?”

      “İç bakalım.”

      Amca yeğen karşılıklı kadehleri boşalttılar. Necati cevap verdi:

      “Bu işte Aysel de alay geçiyor galiba.”

      “Nerden anladın?”

      “Bana geçen hafta, Avrupa’ya gidip resme çalışacağını söyledi.”

      “Kim bilir, belki. Sen ne dedin?”

      “Fena fikir değil. Babam para verse ben de giderdim dedim.”

      “Aranızda aşku alakaya ait hiçbir şey geçmedi mi?”

      “Yoook!”

      Amca Bey vermutları tazelerken gülümsüyordu.

      “Olur adam değilsin Necati, insan Aysel gibi bir kızla akraba olur da sevişmez mi?”

      Necati, dışarıdan geçen nefti şapkalı, kıvrak bir kadına selam verdikten sonra sırıttı:

      “Sevişmek kolay amca, ama Aysel gibi bir kızla sevişince evlenmeli.”

      “İyi ya!”

      “Uslu oturmalı.”

      “Tabii!”

      “Barları, kadınları, sporu bırakmalı.”

      “Oldukça!”

      “Arkadaşları, kulübü, olimpiyat seyahatlerini unutmalı.”

      “Az çok!”

      Bu fedakârlıklar bir kadın için değer mi?”

      “Kadına, adamına, kalbine, gönlüne göre!”

      “Sen ne dersin amca?”

      Hamdi amca arkaya doğru yaslandı, yeni yaktığı küçük yaprak sigarasını çeke çeke avurtlarını şişirdi. Mühim bir münakaşada, rey veren bir âyan reisi tavrıyla yavaş yavaş cevap verdi:

      “Ben elli altı yaşında bir bekârım; böyle meselede kanaata itibar edilmez. Yalnız, tecrübelerimi söylersem belki istifade edersin. Bazı erkekler, doğuşlarında bir kadınla yaşamaya elverişlidirler. Evlenmek, onlar için öyle rahatlıktır ki; ateş etrafında dolaşan pervaneler gibi döne döne nihayet muratlarına ererler. Artık sabahleyin ellerine verilen köpüklü bir fincan kahve, ayaklarına çevrilen bir çift terlik, önlerine sürülen bir iki kap yemek ve her yıl kollarına verilen bir çocuk onları zaman zaman taze sevinçlere gark eder.

      Bazıları da vardır ki; kendilerinin ne olduklarını tartıp hesaplamadan evlenirler. Bunlar aç karnına iştihalı bir sofraya oturmuş pehlivanlara benzerler. İlk hamlede ağızlarını şapırdatıp, avurtlarını şişirerek boğazlarına kadar tıkabasa yerler, şişerler ve sonra yavaş yavaş açıldıkça yemeklerin çeşitlerini, cinsini beğenmez olurlar. Evlilik, ilk zamanlar böyledir, ilk kadının kokusu, sıcaklığı, sesinin ahengi, yürüyüşünün kıvraklığı, her şeyi erkeği mest eder. Gırtlağına kadar mesut olduğunu zanneder. Sonra tabiattaki bütün eşya gibi manzara durgunlaşır, renk bayağılaşır, yürüyüşünün kıvraklığı kaybolur, sesinin ahengi umumileşir ve artık gönül dolduran o genç, güzel, kokulu, lezzetli hayat arkadaşı; mesela duvarları süsleyen çerçevesi çarpık, boyası silik bir karlı dağ lavhası gibi görünür.

      Eskilerden biri kadını yemek listesine benzetmişti. En güzel yemeklerin bütün bir hafta hiç değişmeden listeye girmeleri, en aç insanlara bile nasıl dudak büktürecek, iştihasızlık getirecek bir sebepse, aynı kadının bir yıl, on yıl hayatına karışması o kadar usanç getirecek bir felakettir derdi.

      Bana kalırsa kadın meraklı, heyecanlı, insana bazen aşk buhranları duyuran, bazen hayatı bir ebedî çiçek bahçesi gibi sevdiren feerik bir filmdir. Bunu bir kere seyretmek insanın ruhuna, sinirine ve kemiğine kadar lezzet ve heyecan verir. İkinci defa temaşasında bu lezzetin yarısı erimiştir. Üçüncü bir defası dayanılmaz bir işkencedir… Sorayım sana, şimdiye kadar seyrettiğin en fevkalade filmler içinde, bir ikinci defa temaşasını arzu ettiğin var mıdır? Mamafi, bu da telakki ve görüş meselesi.”

      İngiliz muharrirlerinden biri: ‘Cennette evlilik yokmuş. Pek tabii, çünkü izdivaçta cennet yoktur.’ diyor. Hele ‘Shakespeare’in izdivaç için verdiği hüküm müthiştir. Bu dâhi:

      ‘Erkekle kadının müştereken yaptıkları belahetin en büyüğü izdivaçtır.’ diyor.

      Ama bunlar, anormal insanların kanaatleridir. Büyük bir dâhi böyle söyledi diye, milyarlarca insan evlenmek fikrini değiştirmemiştir. Bu bir hürriyet ve zevk meselesidir. Hürriyetini çok isteyen, nefsinden fedakârlığa razı olmayan erkek, evlilikte saadet bulamaz. Çünkü birleşen hayat iki tarafın da hürriyetinden en etli filetoluk tarafını keser, alır. Geriye kemik ve sinir kalır. Sinirin sağlamsa dayan artık!.. Hatırıma geldi. Yine İngiliz muharrirlerinden biri: ‘İzdivaç dilimizle bağladığımız bir düğümdür ki sonra dişimizle koparmaya çalışırız.’ demiş, yalan değil.

      Ne olursa olsun, şunun bunun hükmüyle yaşanmaz; doktor her hastaya aynı ilacı vermiyor ki… Sen kendini yokla, tart, düşün, karar ver.

      Rusların bir söz temsili vardır. Tam sırasındadır; Ruslar:

      ‘Denize çıkarken bir kere, muharebeye giderken iki kere, evlenirken üç kere düşünmeli.’ derler. Evlenmenin ne mühim olduğunu anladın değil mi?

Скачать книгу