On Beş Yaşında Bir Kaptan. Жюль Верн
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу On Beş Yaşında Bir Kaptan - Жюль Верн страница 10
Benedict’in küçümsemesi dudak bükmesiyle bir kez daha tescillendi: “Bir böcek bilimci olarak ilgi alanıma sadece altı bacaklıların girdiğinin farkında değil misiniz beyefendi?”
Gülümsemekten kendini alıkoyamayan kaptan şu cevabı verdi: “Zevklerinizin bir balinanınkiyle aynı istikamette olmadığını görüyorum beyefendi.” Bayan Weldon’a dönerek devam etti: “Balinacılara soracak olursanız hanımefendi, bu görüntü bir şey söyler. Bu, vakit kaybetmeden zıpkınlarımızın ne durumda olduğunu incelemeye başlayacağımızın bir işareti.”
Jack buna şaşırdığını açığa vurarak “Yani balina gibi devasa yaratıkların böylesine küçük şeyleri yiyerek mi beslendiğini söylüyorsunuz?” dedi.
“Evet yavrum, sana irmik veya pirinç ne kadar lezzetli geliyorsa bunlar da onlara o kadar lezzetli geliyor diyebilirim. Bir balina bunların bulunduğu yere geldiğinde ağzını açmak dışında bir şey yapmasına gerek kalmıyor. Bunlardan yüz binlercesi bir dakika gibi bir sürede ağzına doluyor.” diye cevap verdi kaptan.
“İşte böyle Jack.” dedi Dick. “Balina, karidesleri ayıklama zahmetine girmeden yiyebiliyor.”
“Ağzını kapattığı anda da zıpkının güzel tadına bakıveriyor.” diye ekledi kaptan. Sözlerini henüz bitirmişti ki denizcilerden biri bağırıverdi:
“Sol tarafta balina var!”
“İşte balina…” diye tekrar etti kaptan. O sırada bütün mesleki içgüdüleri harekete geçmişti ve geminin başına doğru bir telaş koştu. Geminin meraklı yolcuları da onun peşinden gitti.
Kuzen Benedict bile -kendisine rağmen- herkesin gösterdiği bu ilgiye dâhil olmuştu.
Rüzgâr yönünde altı kilometre kadar ileride olağan dışı bir hareketlilik vardı; tecrübeli gözler bunun bir balinaya işaret ettiğini anlardı. Buna şüphe yoktu. Lakin aradaki mesafe, bu canlının memeli hayvanların hangi türüne ait olduğunu kestirmeyi imkânsızlaştırıyordu.
Balinaların yaygınlıkla bilinen üç türü vardır. Bunlardan ilki buzul balinası, genellikle kuzeyde bulunur. Bu hayvanın boyu ortalama on sekiz metre olsa da yirmi dört metre olanlarına da rastlanılmıştır. Sırtında yüzgeç bulunmaz ve derisinin altında kalın bir yağ tabakası bulunur. Bu canlıların sadece bir tanesinin yüzlerce varillik yağı vardır.
İkinci tür ise balaenopteraların tipik bir temsilcisi olan kambur balinadır. Bu hayvanların kanadı andıran ve açıldığında vücudunun genişliğine ulaşan iki farklı sırt yüzgeci vardır. Bu yüzgeçler uçan balığınkilere benzer ve bu balinalara çok nadir rastlanır.
Son olarak oluklu balina olarak da bilinen Jubarteler… Arka yüzgeci bulunan bu türün boyu devasa buzul balinasına yaklaşamaz bile.
Bulundukları mesafeden gördüklerinin hangi türe ait olduğunu tam olarak kestiremeseler de genel kanaat bu hayvanın bir Jubarte olduğu yönünde idi.
Kaptan Hull ve tayfası herkesin dikkatini çeken bu canlıya istekle bakıyordu. Balina avcıları, bir saatçinin, karşısına çıkan her saatin mekanizmasını karşı koyulmaz bir tutkuyla incelemesi gibi bir duyguyla yollarına çıkan her balinaya saplamak isterler zıpkınlarını. Hayvan ne kadar büyükse heyecan da o kadar büyük olur. Hiçbir fil avcısı balinacının avının peşindeyken duyduğu hazzın lezzetine varamaz.
Ufukta görünen balina, tayfa için beklenmedik fırsatlar demekti ve bereketsiz geçen av mevsimini telafi edecek bir imkân yakalamış olmak onları fazlasıyla heyecanlandırıyordu.
Balina hâlâ uzakta olsa da kaptan, tecrübeli gözleriyle gördüğü canlının ne olduğunu anladı. Dikkatini çeken çok sayıda şeyden biri, hayvanın hava deliklerinden buharla birlikte su fışkırmasıydı:
“Bu bir buzul balığı değil. Eğer öyle olsaydı fışkıran su daha az olurdu ve daha yükseğe çıkardı. Kambur balina olsaydı çığlığını duyardık. Dick, sen ne düşünüyorsun?”
Dick, fışkıran suya baktı. “Su fışkırtıyor efendim. Buhar ve su… Sanırım bu bir oluklu balina. Fakat ender rastlanan büyüklerinden…”
“En az yirmi metre.” dedi heyecandan kızaran kaptan.
Jack “Ne kadar da büyük…” diyerek büyüklerin heyecanına ortak oldu.
“Evet, Jack, evladım!” diye güldü kaptan. “Ve balina kahvaltısını yaparken kendisini kimin seyrettiğini umursamıyor.”
“Evet.” dedi dümenci. “Eğer bunu yakalayabilirsek boş varillerimizi doldurma fırsatımız olur.”
“Böyle bir balinaya saldırmak çok zor bir iş, biliyorsunuz.” dedi Dick.
Kaptan “Haklısın yelkenlimiz jubartenin olası kuyruk darbelerine dayanacak kadar güçlü değil.” diye karşılık verdi.
“Ama kazancımız riske değer, değil mi?”
“Bir kez daha haklısın Dick.” diye cevap verdi kaptan, balinayı daha iyi görebilmek için cıvadranın üzerine tırmandığı sırada.
Tayfa da kaptan kadar heyecanlıydı. Arzuladıkları avlarının hareketlerini ilgiyle izliyor ve bir oluklu balinadan elde edecekleri hasılat üzerinde tartışıyorlardı. Olur da boş varillerini doldurma fırsatını kaçırırlarsa bunun büyük talihsizlik olacağını düşünüyorlardı.
Kaptan Hull düşünceli bir tavır içindeydi ve kaşları çatık bir vaziyette tırnaklarını yiyordu.
“Anne ben balinayı yakından görmek istiyorum. Çok yakından…” dedi küçük Jack.
“Göreceksin çocuğum…” dedi o sırada yanında bulunan kaptan. Eğer ki adamları da ona destek çıkarsa bu armağanı yakalayacağına inanıyordu. Adamlarına döndü ve “Pekâlâ çocuklar ne dersiniz, bu işe girişelim mi? Bilmeniz lazım ki bu işte tek başımızayız ve bize yardım edecek balina avcıları yok. Sadece kendimize güvenebiliriz. Daha önce mızrak fırlatmışlığım var, şimdi de fırlatabilirim. Ne dersiniz?”
Tayfa neşeyle hep bir ağızdan cevap verdi:
“Hayhay efendim, hayhay…”
7
SALDIRI HAZIRLIĞI
Herkes çok heyecanlıydı ve deniz canavarını nasıl yakalayacakları, günün konusu olmuştu. Bayan Weldon bu kadar az kişiyle bu kadar riskli bir teşebbüsün nasıl hayata geçirileceği ile ilgili şüphelerini dile getirdi; Kaptan Hull daha önce de tek yelkenliyle balina avladığı hususunda onu temin etmeye çalışıyordu. Kendisine sorulacak olsa başarısızlıktan korkmaya hiç mahal yoktu. Hanımefendi daha fazla itiraz etmedi; ikna olmuş gibi bir hâli vardı.
Kararını