On Beş Yaşında Bir Kaptan. Жюль Верн
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу On Beş Yaşında Bir Kaptan - Жюль Верн страница 8
Bu konuşma, Kuzen Benedict’in her konuyu nihayet kendi gözde ilgi alanına getirmesindeki ısrara verilebilecek örneklerden sadece biriydi. Pilgrim doğu yönüne doğru monoton yolculuğuna devam ederken Benedict kendine yeni müritler bulmaya çalışıyordu. İlk önce Dick Sands’i ikna etmeye çalışsa da genç miçonun böcek bilimin gizemlerine ilgi duymadığını anlaması uzun sürmedi. Bunun üzerine dikkatini zencilere yöneltti. Ne var ki onları da ikna etmeyi başaramadı. Teker teker hepsini denemişti. Fakat Tom, Bat, Acteon ve Austin onun öğretilerine pek ilgi duymadılar. Nihayet geriye tek bir kişi kalmıştı ve bu kişi Herkül’dü. Meraklı doğa bilimci kılkuyrukgiller ile parazitler arasındaki farkı bilen gizli bir yetenek bulmuştu.
Böylece Herkül boş vakitlerinin önemli bir kısmını kın kanatlıları incelemeye ayırıyordu artık. Geyik böceği, uyuz sineği ve uğur böceklerinden oluşan geniş bir koleksiyonu incelemeye teşvik ediliyordu. Her ne kadar Benedict, en hassas ve kırılgan böceklerini Herkül’ün devasa ellerinde görmekten ürkse de kısa zaman sonra anladı ki bu adam çok uysaldı ve bu sayede sakarlığının önüne geçilebilirdi.
Böcek bilimi bu iki takipçisini oyalayadursun Bayan Weldon, Jack’i eğitmek için büyük çaba harcıyordu. Okuma yazma öğretme işini kendi üzerine almış, matematik öğretmeyi ise Dick Sands’e havale etmişti. Beş yaşında bir çocuğun eğlenerek öğrenmesinin daha hızlı sonuç vereceğini düşündüğünden sıradan okuma kitapları yerine bir tarafında harflerin yazılı olduğu küplerden faydalanıyordu. İlk önce küplerle bir kelime oluşturup Jack’e gösteriyor, sonra da aynı işlemi çocuğa yaptırıyordu. Çocuk bu şekilde çok hızlı ilerliyor, bu alıştırma için kompartımanda ve güvertede saatler harcıyordu. Üzerinde alfabedeki harfler dışında rakamlar da yazan yaklaşık elli küp vardı ve bu küpler matematik eğitimi için de kullanılıyordu. Bu icadı kadını fazlasıyla memnun etmişti.
Dokuzuncu günün sabahında ilginç olduğunu söyleyebileceğimiz bir hadise oldu. Jack güvertede yarı yatar bir vaziyette küpleriyle oynuyor, yaşlı Tom’u şaşırtmak için bir kelime oluşturuyordu. Çocuğun oyununa katılan ihtiyar, eliyle gözlerini kapatıyor ve kendisini şaşırtmak isteyen çocuğun yaptıklarını görmüyormuş gibi davranıyordu. İşte tam bu sırada çocuğun etrafında dolanan Dingo aniden durdu, sağ patisini kaldırdı ve kuyruğunu sallamaya başladı. Sonra “S” harfini ağzına aldı ve oradan uzaklaştı.
“Ama Dingo, harflerimi yememen lazım!” diye bağırdı çocuk. Bu sırada köpek küpü bırakmış, başka bir tane daha alıp ikisini yan yana koymuştu. Götürdüğü ikinci harfse “V” harfiydi. Bunu gören Jack öyle bir şaşkınlık çığlığı attı ki sadece annesi değil kaptan ve Dick de yanına koştu. Çocuğa ne olduğunu sorduklarında Dingo’nun okumayı bildiğini söyledi; en azından harfleri tanıdığı kesindi.
Dick Sands gülümsedi ve harfleri almak için eğildi. Bunu gören Dingo ise hırıldadı ve dişlerini gösterdi fakat miço hiç korkmadı ve harfleri alıp diğerlerinin yanına koydu. Ama köpek tekrar harflerin üzerine atıldı ve patilerini, sahiplenircesine üzerlerine koydu. Diğer harfleri görmemiş gibiydi.
“Çok ilginç, yine S ve V harflerini aldı.” dedi Bayan Weldon.
Kaptan, “S, V!” diye mırıldandı kendi kendine. “Tasmasındaki harfler değil miydi onlar?” dedi ve yaşlı zenciye dönerek devam etti: “Tom, bu köpeğin her zaman Waldeck’te bulunmadığını söylemiştin değil mi?”
“Bildiğim kadarıyla kaptan, sadece iki yıldır köpeğe sahipti. Onu Kongo Nehri’nin ağzında nasıl bulduğunu sık sık anlatırdı.”
“Peki köpeğin nereden geldiğini veya daha önce kime ait olduğunu biliyor muydu sence?” diye sordu kaptan.
“Hayır.” diye cevap verdi Tom başını sallayarak. “Kayıp bir köpeğin kime ait olduğunu bulmak kayıp bir çocuğun ailesini bulmaktan daha zordur.”
Düşüncelere dalmış gibi görünen kaptan cevap vermedi; fakat Bayan Weldon, “Bu harfler size bir şey çağrıştırıyor sanki kaptan!” dedi.
“Tam olarak dediğiniz gibi değil de…” dedi ve devam etti. “Bu harfleri cesur bir kâşifle özdeşleştirmekten kendimi alamıyorum.”
“Kimi kastediyorsunuz?”
“1871 yılında, yani iki yıl önce Fransız bir gezgin Paris Coğrafya Derneğinin de yardımıyla Afrika’yı batıdan doğuya geçme amacıyla bir sefer düzenlemişti. Bu seferin başlangıç noktası Kongo Nehri’nin ağzıydı ve bitişi için hedeflenen yer ise Delgado Burnu yakınlarında Ruvuma Nehri’nin ağzıydı. Bu adamın adı Samuel Vernon’du ve Dingo’nun tasmasına işlenmiş harfler beni bu ilginç tesadüf ile ilgili olarak düşündürdü.”
“Peki bu gezginle ilgili bir şeyler biliniyor mu?” diye sordu Bayan Weldon.
“İlk ayrıldığı zamandan beri onunla ilgili hiçbir şey bilinmiyor. Muhtemelen yolculuk sırasında öldüğü için doğu kıyısına ulaşmayı başaramadı. Veya yerliler tarafından esir alındı. Eğer durum buysa köpek, muhtemelen Waldeck kaptanının onu bulduğu yere yani deniz kıyısına kendi başına gitti.”
“Peki Vernon’un böyle bir köpeğe sahip olup olmadığı ile ilgili bir bilginiz var mı kaptan?”
“Böyle bir şeyi hiç duymadım.” dedi kaptan. “Ama zannediyorum ki köpek ona ait. Bu iki harfi ayırt etmeyi başarması çok ilginç. Ona bakın hanımefendi. Harfleri okumakla kalmıyor, bizim de okumamızı bekliyor sanki.”
Bayan Weldon köpeği ilgiyle izleyedursun konuşmaya şahit olan Dick Sands, kaptana Vernon’un yolculuğa tek başına çıkıp çıkmadığını sordu.
“Bununla ilgili bir şey bilmiyorum delikanlı. Ancak kendisine hatırı sayılır miktarda yerlinin eşlik ettiğini söyleyebilirim.”
Kaptan, konuştuğu sırada Negoro’nun güvertede sessizce durduğunu görmedi. İlk başlarda güvertede olduğu fark edilmemişti ve Dingo’nun ısrarla tuttuğu iki harfi ilginç bakışlarla seyrettiği, kimsenin dikkatini çekmedi. Ne var ki köpek aşçının varlığını fark eder etmez öfkeyle hırıldamaya başladı. Bunun üzerine Negoro gayriihtiyari gibi görünen bir tehdit hareketiyle mutfağına doğru yollandı.
Bu durum kaptanın gözünden kaçmadı. “Şüphesiz bu işte bir gizem var.” dedi ve Dick Sands konuşmaya devam ederken bu konu üzerine düşündü.
“Köpeğin alfabeyi bilmesi sizce de fevkalade bir durum değil mi?”
Bu sırada Jack, “Annem bana öğretmen kadar iyi okuyabilen Munito adlı bir köpekten bahsetti. Bu köpek domino bile oynayabiliyormuş.” dedi.
Bayan Weldon gülümsedi. “Ama o köpek senin düşündüğün kadar eğitimli değildi yavrucuğum. İki harfi birbirinden ayırt edebildiğini zannetmiyorum. Ama akıllı bir Amerikalı sahibi vardı ve köpeğin işitme konusundaki hassasiyetini fark ettiğinden ona birkaç numara öğretmişti.”
“Nasıl numaralar?” diye sordu neredeyse küçük Jack kadar meraklı Dick.
“Gösteri yapması gerektiğinde seninkilere benzeyen harfler masanın üzerine