On Beş Yaşında Bir Kaptan. Жюль Верн
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу On Beş Yaşında Bir Kaptan - Жюль Верн страница 7
Jack’in bulduğu yeni arkadaşlar ona eski arkadaşı Dick Sands’i hiçbir şekilde unutturmadı.
Sands, boş vakitlerini her zamanki gibi ufaklığa ayırıyordu. Onların samimiyetinden memnun olan Bayan Weldon, Kaptan Hull’a da bu durumdan bahsetti.
“Haklısınız hanımefendi…” dedi kaptan içtenlikle. “Dick mükemmel bir genç ve kesinlikle birinci sınıf bir denizci olacak. İçgüdüleri neredeyse bir dâhininki kadar kuvvetli ve teorik konulardaki yetersizliklerini telafi etmeye yetiyor. Tecrübesinin ve eğitiminin ne kadar az olduğunu hesaba katacak olursak gemicilik konusundaki bilgilerinin harika olduğunu söyleyebiliriz.”
“Kesinlikle yaşına göre ilginç bir şekilde ileride.” diye onayladı Bayan Weldon. “Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki onda hiçbir kusur bulamadım. Sanırım kocamın niyeti, bu yolculuk bittikten sonra ona kaptan olabilmesi için gereken sistematik denizcilik eğitimini sağlamak.”
“Bu işi hakkıyla yerine getireceğinden hiç şüphem yok hanımefendi.” diye cevap verdi kaptan.
“Zavallı öksüz… Çok zor bir okulda okumuş.” dedi kadın.
“Bu okulda öğrendiği dersler kesinlikle boşa gitmemiş. Ona hayatta kendi yolunu kendisinin bulması gerektiği dersini vermişler.”
O sırada ikisinin de gözleri dümenin başında duran Dick Sands’e çarptı.
“Ona bir bakın hele…” dedi kaptan, “nasıl da dikkatli. Hiçbir şey onu görevini yerine getirmekten alıkoymuyor. En tecrübeli bir dümenciye nasıl güvenilir ise ona da öyle güvenilir. Eğitimine miço olarak başlaması çok iyi oldu. En başından başladı her şeye. Bunun gibisi yoktur. Eğitimin en iyisi bu şekilde olur.”
“Fakat şüphesiz…” diye itiraz etti Bayan Weldon, “donanmada bahsettiğiniz türde bir eğitimi almamış bir sürü iyi denizci olduğunu inkâr etmezsiniz.”
“Haklısınız hanımefendi. Ne var ki en iyilerin dahi bazıları merdivenin ilk basamağından başlamıştır. Mesela Lord Nelson.”
Tam bu sırada Kuzen Benedict kamarasından çıktı. Alışkanlığı üzere güvertede geziniyor, ağı inceliyor, oturma yerlerinin altını kurcalıyor ve uzun parmaklarını zemindeki boşlukta gezdiriyordu.
“Evet, nasıl gidiyor Benedict?” diye sordu Bayan Weldon.
Kuzen Benedict “Ah çok iyi, teşekkürler.” diye cevap verdi sersemlemiş bir vaziyette. “Ama keşke kıyıda olsaydık.”
“Orada ne arıyorsun?” diye sordu Kaptan Hull.
“Ben her zaman böcek ararım.”
“Fakat bilmiyor musun Benedict…” dedi Bayan Weldon, “Kaptan Hull gemisinde haşere barındırmayacak kadar titiz.”
Kaptan Hull gülümsedi ve “Bayan Weldon çok iltifatkâr. Yine de Pilgrim’de yaptığınız bu araştırmalarınızın başarıyla sonuçlanmaması ümidindeyim.” dedi.
Benedict, kompartımanlarda böceklerin cazip bulacağı bir şey bulunmadığının farkında olduğunu gösteren bir hareket yaptı.
Kaptan, “Ama yine de diyebilirim ki ambarda hamam böceği bulabilirsiniz. Sanırım hamam böcekleri ilginizi çekmiyordur.” dedi.
“İlgimi çekmiyor mudur?!” diye cevap veren Benedict hemen heyecanlanmıştı. “Virgil ve Horatius’un bedduasına uğrayan şey düz kanatlılar değil miydi? Periplaneta orientalis ve Amerikan kakerlak türleri ile akraba olup yaşadıkları yer…”
“Yaşadıkları değil istila ettikleri demeyi tercih ederim.” diyerek sözünü kesti Kaptan Hull.
Şaşkınlıktan donakalan Benedict, “Böcek bilimci olmadığınız belli beyefendi.” dedi.
“Ne yazık ki suçumu itiraf etmek zorundayım.” dedi kaptan gülümseyerek.
“Herkesin sizin ilgi alanınıza merak duymasını beklememelisiniz.” diyerek itiraz etti Bayan Weldon. “Peki Yeni Zelanda’da yaptığınız araştırmalarınızın sonuçlarından memnun musunuz?”
“Evet, evet…” dedi Benedict gönülsüz bir tereddütle. “Memnun olmadığımı söyleyemem. Cepkenli böcekgillerin Yeni Kaliforniya dışında görülmemiş bir türüne tesadüf ettiğim için çok mutlu oldum. Ama bilmeniz gerekir ki bir böcek bilimci her zaman koleksiyonuna yeni türler eklemek arzusundadır.”
Benedict konuşmaya devam ederken küçük Jack’le boğuşan Dingo onun üzerine atladı ve sırnaşmaya başladı. Fakat adam “Uzak dur seni hayvan!” diye bağırarak onu itti. Bunun üzerine küçük Jack, “Zavallı Dingo, cici köpek!” diye bağırdı ve yanına koşarak hayvanın başını küçük ellerinin arasına aldı.
“Hamam böceklerine olan ilginiz, köpeklere yok galiba.” dedi kaptan.
“Köpekleri sevmediğimden değil; bu hayvan beni hayal kırıklığına uğrattı.” diye cevap verdi Benedict.
“Ne demek istiyorsunuz?” dedi Bayan Weldon gülerek. “Bu hayvancağızı çift kanatlılarla veya zar kanatlılarla birlikte koleksiyonunuza eklemek istemezsiniz herhâlde.”
“Ah tabii ki hayır.” diye cevap verdi Benedict ciddiyetinden ödün vermeden. “Anladığım kadarıyla bu hayvan Batı Afrika kıyılarında bulunmuş. Belki sırtında Afrika’ya ait bir yarım kanatlıyla gelmiştir diye ümit ediyordum. Tüylerini defalarca aradım taradım ama bir tek hayvana bile rastlayamadım. Köpek beni hayal kırıklığına uğrattı.” diye ekledi kederle.
“Eğer bir şey bulsaydınız onu öldüreceğinizi ümit ediyorum.” dedi kaptan.
Benedict kaptanın yüzüne sessiz bir hayretle baktı bir süre. Sonra dedi ki:
“Sir John Franklin’in sizin meslekte tanınmış biri olduğunu biliyorsunuz zannediyorum beyefendi!”
“Evet, ne olmuş?”
“Çünkü Sir John en önemsiz böceğin dahi canına kıymazdı. Rivayet edilir ki bir keresinde bir sivrisinek tarafından gün boyu eziyet çekmiş. Nihayet böcek elinin üstüne konduğundaysa ‘Hadi uç bakalım minik yaratık. Dünya sana da bana da yetecek kadar büyük.’ diyerek ona üflemiş.”
“Anlattığınız