Monte Kristo Kontu. Александр Дюма
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Monte Kristo Kontu - Александр Дюма страница 14
“Yirmi yedi filan öyleyse. İnsan bu yaşta hain olamaz daha.”
Dantés, “Hayır!” diye bağırdı. “Parça parça doğrasalar ele vermem seni!”
“Yaşın bana güven veriyor. Geleceğim oraya. Bekle.”
“Ne zaman geleceksin?”
“Tehlikeyi bir düşüneyim de. Sana işaret veririm.”
“Gelmezlik etmezsin değil mi? Beraber kaçarız. Kaçamazsak da konuşuruz hiç olmazsa. Eğer gençsen senin arkadaşın olurum. Yaşlı isen oğlun olurum.”
“Pekâlâ. Yarına öyleyse.”
Dantés doğruldu. Taşı duvardaki yerine koydu. Yatağı önüne dayadı. O andan itibaren de kendini tamamıyla bu yeni saadete verdi. Artık bundan sonra yalnız kalmayacak, belki de hürriyetine kavuşacaktı.
O gece öbür mahkûmun, sessizliği ve karanlığı fırsat bilerek kendisi ile tekrar konuşacağını ümit etti fakat yanılmıştı. Bütüngece hiçbir ses duymadı. Ertesi sabah, zindancının sabah ziyaretinden sonra duvara üç defa vurulduğunu duydu.
“Sen misin?” diye sordu. “Buradayım.”
“Zindancın gitti mi?”
“Evet. Artık akşama kadar uğramaz. On iki saat serbestiz.”
Bir müddet sonra dökülen taş ve toprak sesleri duydu. Kazmaya başladığı geçidin dibinde bir delik açıldı. Bu delikten bir başın uzandığını gördü. Az sonra bir adam kendini delikten yukarı çekip hücreye girdi.
10
Dantés, uzun zamandan beri sabırsızlıkla beklediği arkadaşının boynuna sarıldı ve onu, iyice görebilmek için hafif bir ışığın girdiği pencereye doğru götürdü.
Mahkûm, saçları yaşlılıktan değil de ızdıraptan aklaşmış, oldukça kısa boylu bir adamdı. Delici gözleri; kalın, kırlaşmış kaşlarının altında kaybolmuş gibiydi. Hâlâ siyah olan sakalı göğsüne iniyordu. Bedeni ile değil de kafası ile çalışan insanlarda olduğu gibi ince yüzü kırış kırıştı. Elbisesi öyle feci bir şekilde yıpranmıştı ki ilk hâlini göz önüne getirmenin imkânı yoktu.
En aşağı altmış beş yaşında gösteriyordu. Fakat hareketlerindeki canlılık, bu tahminin gerçek yaşından değil de mahkûmiyetten ötürü olduğunu kanıtlar gibiydi.
Adam, Dantés’nin gösterdiği içten yakınlığa sevindi. Ruhundaki buzlar bir an erir gibi oldu. Hürriyete kavuşacağı yerde kendisini başka bir hücrede bulmanın acı hayal kırıklığına rağmen ona oldukça sıcak bir yakınlık gösterdi.
“Bakalım bu deliği senin zindancından gizlemek mümkün mü?” dedi.
Taşı yerine koydu.
“Çok biçimsiz çıkarılmış bu taş. Doğru dürüst bir aletin yok muydu elinde?”
Dantés hayretle, “Sizin var mı?” diye sordu.
“Ben kendim yaptım. Törpü hariç, bana lazım olan her şey var. Keski, kerpeten ve bir de manivela.”
Ona tahta saplı, sağlam, keskin bir bıçak gösterdi.
“Bu bıçağı nasıl yaptınız?”
“Yatak demirinden. Buraya kadar olan on beş metrelik geçidi hep bununla kazdım.”
Dantés dehşetle “On beş metre mi?” diye haykırdı.
“Evet, fakat bütün emeğim boşa gitti. Senin hücrenin önündeki geçit, asker dolu. Hiçbir kaçış yolu yok burada. Tanrı’nın dediği olur, ne yapalım.”
Yaşlı adamın yüzü mütevekkil bir hâl aldı. Dantés, senelerce besleyip kuvvet verdiği bir ümitten böyle filozofça umudunu kesen adama hayret ve takdirle baktı.
“Kim olduğunuzu söylemeyecek misiniz bana?” diye sordu.
“Artık sana bir faydam dokunamayacağı hâlde yine de merak ediyorsan söyleyeyim. Ben Rahip Faria’yım. İf Kalesi’ne 1811’de getirildim. Daha önce üç yıl Fenestella Kalesi’nde hapistim. 1811’de Piedmont’tan Fransa’ya nakledildim.”
“Neden hapsettiler sizi?”
“Çünkü 1807’de, Napolyon’un 1811’de yürürlüğe koymak istediği projeyi uygulamayı düşündüm çünkü İtalya’yı aciz, zalim, küçük kötü yuvalarhâline getiren prenslikler yerine Makyavel’in istediği gibi tek bir büyük imparatorluk istiyordum. Çünkü beni mahvetmek için görüşlerimi anlar görünen taçlı bir delide, aradığım Sezar Borjiya’yı bulduğumu sanmıştım!”
Dantés bir insanın böyle şeyler için hayatını nasıl tehlikeye atabileceğini anlamadı. Zindancısının fikrini paylaşmaya başlayarak “Siz yoksa o… O hasta rahip misiniz?” diye sordu.
“Deli demek istiyorsun değil mi?”
Dantés gülümsedi.
“Cesaret edemedim.”
Faria acı acı gülerek “Evet.” dedi. “Ben, o deli sandıkları rahibim.”
Dantés bir an sustu. Sonra “Kaçma fikrinden vazgeçtiniz mi?” diye sordu.
“Artık buna imkân olmadığını görüyorum. Tanrı’nın arzusuna aykırı bir şeye teşebbüs etmek ona isyan etmek olur.”
“Niye ümidinizi kaybediyorsunuz? İlk teşebbüste başarılı olmayı istemek Tanrı’dan çok fazla lütuf beklemek olmaz mı? Niçin başka bir yöne yeni bir geçit kazılmasın?”
“Yeni bir geçit mi? Sen açtığım bu geçidin nasıl meydana geldiğini biliyor musun? Aletleri yapmak için tam dört sene uğraştığımı biliyor musun? Granit gibi bir toprağı tam iki sene kazıp temizlediğimi biliyor musun? Kımıldatmada bile başarılı olacağımı sanmadığım taşları yerlerinden çıkardığımı biliyor musun? Bütün bu taş ve toprağı bir yere yığmak için bir merdiven duvarını deldiğimi ve şimdi duvarda bir avuç toz bile koyacak yer kalmadığını biliyor musun? Ve nihayet, tam işin sonuna geldiğimi düşündüğüm ve kendimde ancak işi bitirebilecek kadar kuvvet kaldığını hissettiğim bir sırada bütün bu çalışmaların heba olduğunu anladığımı biliyor musun? Yok, hayır, Tanrı benim buradan kurtulmamı istemediği için; hürriyetimi elde etmek üzere artık hiçbir şey yapmayacağım.”
Dantés, bir arkadaş bulmuş olma sevincinin, onun bütün üzüntüsünü paylaşmasına mâni olduğunu belli etmemek için başını önüne eğdi.
Faria devam etti: “On iki senelik hapishane hayatım boyunca dikkatle tarihteki bütün meşhur kaçışları düşündüm. Başarılı firarlar son derece nadirdir ve en ince teferruatına kadar düşünülmüş, sabırla hazırlanılmıştır. Bundan sonra