Monte Kristo Kontu. Александр Дюма

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Monte Kristo Kontu - Александр Дюма страница 15

Жанр:
Серия:
Издательство:
Monte Kristo Kontu - Александр Дюма

Скачать книгу

kalem, mürekkep veriyorlar mı?”

      “Hayır. Ben yapıyorum bunları.”

      Dantés hayretle sordu: “Kâğıdınızı, kaleminizi, mürekkebinizi siz mi yapıyorsunuz?”

      “Evet.”

      Dantés ona hayranlıkla baktı. Fakat dediklerine inanmak çok zordu. Faria onun bu tereddüdünü sezdi.

      “Hücreme gelirsen; hayatım boyunca yaptığım inceleme ve çalışmalarımın, bütün düşüncelerimin mahsulü olan kitabı sana gösterebilirim.” dedi. “Adı ‘İtalya’da Kurulabilecek Umumi Bir Krallık Hakkında Risale’dir.”

      “Burada mı yazdınız?”

      “Evet. İki gömleğe mal oldu bana. Kumaşı parşömen gibi düz ve katı yapan bir terkip keşfettim. Bize ara sıra verdikleri koca balıkların başlarındaki kıkırdaklardan da nefis yazı kalemleri yapıyorum.”

      “Ya mürekkep? Mürekkebi nasıl yapıyorsunuz?”

      “Hücremde vaktiyle bir ocak varmış. Ben gelmeden bir süre önce körletilmiş. Fakat uzun zaman kullanılmış olacak ki içi bir kurum tabakası ile kaplıydı. Pazar günleri bana verdikleri şarabın birazının içinde bir parça kurum eritiyorum. Mükemmel mürekkep oluyor. Yazının belirli bir yerine dikkati çekmek istediğim zaman da bir parmağımı hafifçe deliyorum ve o kısmı kanımla yazıyorum.”

      “Bütün bunları ne zaman görebilirim?”

      “Ne zaman istersen.”

      “Şimdi.”

      “Takip et beni.”

      Dönüp yer altı geçidinde kayboldu. Dantés de onu takip etti.

      İnsana pek zorluk vermeden aşağı doğru bükülen yer altı geçidini geçtikten sonra, geçidin, rahibin hücresine açılan öbür başına geldiler. Dantés hücreye girer girmez dikkatle etrafını inceledi. Hiçbir fevkaladeliği yoktu.

      Rahibe, “Hazinelerinizi çok merak ediyorum.” dedi.

      Faria gidip ocağın ağzındaki taşı kaldırdı. Dantés’ye bahsettiği şeyler burada duruyordu.

      “Önce neyi görmek istersin?” diye sordu.

      “İtalya’daki krallık hakkında yazdıklarınızı.”

      Faria on santimetre eninde, otuz beş santimetre uzunluğunda; hepsi numaralı ve yazılı üç dört kumaş tomarı çıkardı. Yazı, Dantés’nin, Provanslı olduğu için, çok iyi anladığı İtalyanca ile yazılmıştı.

      Faria, “İşte bunlar.” dedi. “Yirmi sekizinci tabakanın altına son kelimesini yazalı ancak bir hafta oldu. Bütün bu iş için iki gömlekle bütün mendillerimi kullandım. Eğer bir gün kurtulursam ve eğer İtalya’da bunu basmaya cesaret edecek birini bulursam meşhur olurum.”

      Dantés’ye, yaptığı yazı kalemlerini gösterdi. Faria’nın bunları nasıl bir aletle bu kadar düzenli kesebildiğini anlamak için Dantés etrafına baktı.

      Faria, “Bıçağı arıyorsun, değil mi?” diye sordu. “İşte. Bu benim şaheserimdir. Eski bir demir şamdandan yaptım.”

      Bıçak, ustura gibi keskindi. Faria devam etti: “Geceleri çalışabilmek için lambam bile var.”

      “Onu nasıl yaptınız?”

      “Yemek için verdikleri etin yağını ayırıp eritiyorum. Böylece bir çeşit kandil yağı meydana getiriyorum.”

      Dantés’ye lambasını gösterdi.

      “Peki kibriti nereden buluyorsunuz?”

      “Cilt hastalığım varmış gibi yaptım. Kükürt istedim. Verdiler.”

      Dantés elindekileri masanın üstüne koydu Rahibin zekâsı ve azmi karşısında bunalarak başını önüne eğdi.

      Faria, “Hepsi bu kadar değil.” dedi. “Bütün servetimi aynı yerde saklamak akıllıca bir hareket olmazdı. Bunu kapayalım.”

      Taşı yerine koydular. Rahip, taşın üstüne toz serperek ayağı ile bastırdı. Sonra giderek yatağını çekti. Yatağın ardında, bir taşla çok iyi bir şekilde kapatılmış bir delikte, yedi buçuk ile on metre arasındaki bir uzunlukta ip bir merdiven vardı. Dantés merdiveni kontrol etti ve son derece sağlam buldu.

      “Bu fevkalade merdiveni yapmak için ipi nereden buldunuz?” diye sordu.

      “İlk olarak birçok gömleğimi, sonra da Fenestella’daki üç senelik mahkûmiyetim sırasında yatak çarşaflarının ipliklerini sökmek suretiyle onu yaptım. İf Kalesi’ne nakledilirken bir kolayını bulup iplikleri de yanıma aldım. İşime burada devam ettim.”

      “Peki zindancılar çarşafların dikişsiz olduğunu fark etmiyorlar mıydı?”

      “Sonra bu iğne ile tutturuyordum.”

      Dantés’ye uzun, keskin ve ucunda hâlâ iplik olan bir balık kılçığı gösterdi.

      “Önceleri demir çubukları söküp pencereden kaçmayı düşündüm. Bu pencere senin hücrendekinden genişçedir. Kaçacağım zaman biraz daha genişletebilirdim de. Fakat pencere bir iç avluya açılıyordu. Tehlikesi yüzünden bundan vazgeçtim fakat belki beklenmedik bir fırsat çıkar diye ip merdiveni sakladım.”

      Dantés, ip merdiveni inceler gibi görünürken başka bir şey düşünüyordu: Bir türlü anlayamadığı kendi bahtsızlığının içyüzünü, o kadar zeki, marifetli ve anlayışlı olan bu adam aydınlatamaz mıydı acaba.

      Faria gülümseyerek “Ne düşünüyorsun?” diye sordu.

      “Bana hayatınızı anlattığınızı fakat sizin, benim hayatım hakkında daha bir şey bilmediğinizi düşünüyordum.”

      “Senin kısa ömründe çok mühim olan ne olabilir delikanlı?”

      “Hiç olmazsa büyük bir bahtsızlık var. Hiç hak etmediğim ve bazen yaptığım gibi bundan dolayı Tanrı’ya isyan etmeyi değil de buna insanların sebep olduğunu düşünmeyi istediğim bir bahtsızlık.”

      Rahip, gizli yeri örtüp yatağı eski yerine iterek “Anlat bana öyleyse hayatını.” dedi.

      Dantés ona; bir defa Hindistan’a, iki üç defa da Yakın Doğu’ya yaptığı seyahatler çerçevesi içindeki hayat hikâyesini anlattı. Nihayet son seyahatine gelerek Kaptan Leclére’nin ölümünü; onun ölmeden önce Elba Adası’na götürmesini istediği paketi; Elba Adası’nda mareşalin Paris’te Mösyö Noirtier’ye götürülmek üzere kendisine verdiği mektubu; Marsilya’ya gelişini; babasını ziyaretini; Mercédés’e olan aşkını; düğün ziyafetini; tutuklanmasını; sorguya çekilişini; adliye sarayında kısa bir zaman için alıkonuluşunu ve nihayet İf Kalesi’ne getirilişini anlattı. Bundan sonrasını, hatta ne zamandan beri tutuklu olduğunu bile bilmiyordu.

Скачать книгу