Anne'in Hayaller Evi. Люси Мод Монтгомери

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Anne'in Hayaller Evi - Люси Мод Монтгомери страница 10

Жанр:
Серия:
Издательство:
Anne'in Hayaller Evi - Люси Мод Монтгомери

Скачать книгу

Okul Müdürü günleri sayardı. Onu sahilde yürürken gördüğümüzde birbirimize şöyle derdik, ‘Nişanlısı yakında onunla olacak.’ ”

      “Müstakbel gelinin temmuz ortasında gelmesi beklense de o tarihlerde gelmedi. Ama kimse endişeye kapılmadı. Gemilerin günlerce hatta haftalarca geciktiği olurdu. Royal William bir hafta, iki hafta, sonra da üç hafta gecikti. En sonunda korkmaya başladık ve her şey daha da kötüye gitmeye başladı. Artık John Selwyn’in gözlerine bakmaya dayanamıyordum. Biliyor musunuz Bayan Blythe.” Kaptan Jim sesini alçalttı. “O günlerde John’un, yakarak öldürdükleri büyük büyük ninesinin son anlarında baktığı gibi baktığını düşünürdüm. Pek konuşmamaya başladı. Hayalet misali dersini anlattıktan sonra sahile koşardı. Birçok sefer akşamdan sabaha yürüdüğünü bilirim. İnsanlar aklını kaybetmeye başladığını söyler oldular. Herkes ümidini yitirmişti. Royal William sekiz hafta boyunca gecikmişti. Eylül’ün ortasıydı ve Okul Müdürü’nün müstakbel eşi gelmemişti. Asla da gelmeyeceğini düşündük.”

      “Sonra üç gün süren büyük bir fırtına koptu. Fırtınanın sona erdiği günün akşamında sahile gittiğimde Okul Müdürü’nü kollarını koca bir kayaya dolamış vaziyette denizi seyrederken gördüm.”

      “Onunla konuştuğumda cevap vermedi. Gözleri benim göremediğim bir şeye bakıyor gibiydi. Yüzü ölü bir adamın yüzü gibi çökmüştü.”

      “ ‘John! John!’ diye bağırdım. Korkmuş bir çocuk gibiydim. ‘Uyan hadi, uyan!’ ”

      “Gözlerindeki o tuhaf, korkunç bakış azalır gibi oldu. Kafasını çevirip bana baktı. O anki yüzünü hiç unutmadım. Son yolculuğuma yelken açıncaya dek de unutmayacağım.”

      “ ‘Her şey yolunda delikanlı.’ dedi. ‘Royal William’ın East Point’ten geldiğini gördüm. Şafak vakti burada olacak. Yarın gece şömine ateşimizin yanında müstakbel eşimle baş başa oturuyor olacağız.”

      “Sizce bunu önceden görmüş müydü?” diye sordu Kaptan Jim aniden.

      “Tanrı bilir.” dedi Gilbert usulca. “Büyük aşklar ve büyük acılar bizim bilemeyeceğimiz mucizelere sebep olabilirler.”

      “Bence kesinlikle gördü.” dedi Anne içtenlikle.

      “Saç-ma-lık.” dedi Doktor Dave. Ama sesinde her zamankinden daha fazla tereddüt vardı.

      “Biliyor musunuz…” dedi Kaptan Jim ciddiyetle, “Royal William ertesi sabah gün doğumunda Four Winds limanına geldi.”

      “Glen’de ve sahil kıyısında yaşayan herkes eski iskelede onu beklemeye koyuldu. Okul Müdürü bütün gece sahildeydi. Yaklaştığında okadar neşelendik ki anlatamam.”

      Kaptan Jim’in gözleri ışıl ışıldı. O gözler altmış yıl önceki Four Winds limanında, gün doğumunun güzelliğinde yaklaşan eski gemiye bakıyorlardı.

      “Peki Persis Leigh gemide miydi?” diye sordu Anne.

      “Evet, o ve kaptanın eşi gemidelerdi. Felaket bir yolculuk geçirmişlerdi. Fırtına üstüne fırtınaya kapılmışlardı. Üstelik erzakları da tükenmişti ama en nihayetinde vardılar. Persis Leigh eski iskeleye adımını attığında John Selwyn onu kollarına aldı ve ahali tezahüratı bırakıp ağlamaya başladı. Ben bile ağladım. Ama bunu itiraf etmem yıllar sürdü. Erkeklerin ağlamaktan bu kadar utanmaları tuhaf değil mi?”

      “Persis Leigh güzel miydi?” diye sordu Anne.

      “Aslına bakarsan güzel miydi değil miydi bilemiyorum, bilmiyorum.” dedi Kaptan Jim yavaşca. “Nedense güzel mi değil mi diye soracak noktaya gelmiyordu insan. Bunun bir önemi yok. Onda çok sevimli ve cana yakın bir şeyler vardı. Onu sevmemek mümkün değildi. Ama hoş bir görünüşü vardı. Kocaman berrak ela gözleri, parlak kahverengi gür saçları ve İngiliz teni vardı. John’la akşamın erken saatlerinde bizim evde evlendiler. Uzak yakın herkes düğüne katıldı. Sonra da onları buraya getirdik. Bayan Selwyn ateşi yaktı, sonra da biz ayrılıp onları burada bıraktık. Tam da John’un önsezisinde olduğu gibiydi. Çok tuhaftı, çok tuhaf! Ama ben çok fazla tuhaf şey görmüşümdür hayatımda.”

      Kaptan Jim kafasını bilgece salladı.

      “Çok güzel bir hikâye.” dedi Anne. Belki de ilk kez romantizme doymuştu. “Burada kaç yıl yaşadılar?”

      “On beş yıl. Onlar evlendikten sonra ben denizlere kaçtım. Tam bir fırlamaydım. Ama her dönüşümde kendi evime bile uğramadan buraya gelir, Bayan Selwyn’e yolculuğumu anlatırdım. On beş mutlu yıl! O ikisinin mutluluk konusunda özel bir yeteneği vardı sanki. Bazı insanların öyle olduğunu siz de fark etmişsinizdir. Ne olursa olsun uzun süre mutsuz kalamazlar. Arada bir kavga ederlerdi. Ama ikisi de şen şakrak insanlardı. Bir keresinde Bayan Selwyn kendine has o güzel kahkahasıyla şöyle demişti, ‘John’la kavga ettiğimizde çok kötü hissediyorum. Ama içten içe kavga edip barışabileceğim dünya iyisi bir kocam olduğu için de çok mutluyum.’ Sonra Charlottetown’a taşındılar. Sonra Ned Russell evlenip eşiyle buraya geldi. Hatırladığım kadarıyla çok neşeli bir çifttiler. Bayan Elizabeth Russell, Alec’in kız kardeşiydi. Bir iki yıl sonra onlarla yaşamaya geldi. O da çok neşeli biriydi. Bu evin duvarları kahkahalar ve güzel zamanlarla kaplanmış gibidir. Buraya gelen üçüncü gelinsiniz Bayan Blythe, aynı zamanda da en güzeli…”

      Kaptan Jim elindeki yavan iltifatı allayıp pullayıp güzelleştirmişti. Anne de bu iltifatı gururla kabul etti. O gece hiç olmadığı kadar güzel görünüyordu. Yanaklarında güller açıyordu ve gözleri aşkla ışıldıyordu. Huysuz ihtiyar Doktor Dave bile takdir edercesine bakmıştı Anne’e ve eve dönüş yolunda eşine, oğlanın kızıl saçlı eşinin çok güzel olduğunu söylemişti.

      “Benim fenere dönmem lazım.” dedi Kaptan Jim. “Bu geceden çok keyif aldım.”

      “Bizi sık sık ziyaret etmelisiniz.” dedi Anne.

      “Bu daveti kabul etme ihtimalimin ne kadar yüksek olduğunu bilseydiniz acaba yineler miydiniz diye merak ediyorum.” dedi Kaptan Jim muzipçe.

      “Bu da sizi davet ederken samimi olup olmadığımı bilmek istediğiniz anlamına gelir.” diye gülümsedi Anne. “Samimiyim, hem de tüm kalbimle.”

      “O zaman geleceğim. Her an başınıza bela olabilirim. Arada bir sizin de ziyaretime gelmeniz benim için bir şereftir. İkinci Kaptan dışında konuşabileceğim kimse yok genelde, Tanrı onun sokulgan ruhunu kutsasın. Kendisi iyi bir dinleyicidir ama çok iyi bir konuşmacı değil. Siz genç ben yaşlı olsam da sanırım ruhlarımız aynı yaşta. Cornelia Bryant’ın dediği gibi Joseph’i tanıyan ırka mensubuz ikimiz de.”

      “Joseph’i tanıyan ırk mı?” dedi Anne. Hiçbir şey anlamamıştı bu sözden.

      “Evet. Cornelia dünyadaki herkesi ikiye ayırır. Joseph’i tanıyan ırk ve tanımayan ırk. Eğer bir kişi seninle iyi anlaşır ve meselelere dair aşağı yukarı aynı fikirlere sahip olur, aynı mizah anlayışını paylaşırsa ozaman Joseph’i tanıyan ırka mensup demektir.”

      “Şimdi anladım.” diye haykırdı Anne. Bu ifadenin anlamı aniden dank etmişti. “Ben

Скачать книгу