Akıl ve Tutku. Джейн Остин
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Akıl ve Tutku - Джейн Остин страница 10
“Elinor!” diye haykırdı Marianne, “Bu hiç adil değil! Haksızlık bu! Ben o kadar kıt fikirli miyim? Ama ben biliyorum sorunun ne olduğunu! Çok rahat, çok mutlu, çok doğal davrandım; tüm görgü kurallarının dışına çıktım; çekingen, ruhsuz, boş ve yalancı olmam gereken yerde açık yürekli ve samimi davrandım. Yalnızca havadan ve yollardan konuşsaydım, doğru dürüst sesimi çıkarmasaydım şimdi bu azarı işitmezdim.”
Annesi, “Yavrucuğum, Elinor’un söylediklerine kırılmamalısın, sadece latife ediyordu. Yeni ahbabımızla sohbet etmekten aldığın keyfin önüne geçmek isteseydi onu bizzat ben paylardım.” Marianne hemen sakinleşti.
Diğer yandan Willoughby muhabbetlerinden aldığı hazzı açıkça belli ediyordu; samimiyetlerini ileri götürmek istediğini gösteriyordu. Her gün Dashwood’ları ziyarete geldi. Önceleri Marianne’in durumunu kontrol etme bahanesiyle geliyordu ama günden güne büyük bir nezaketle ağırlandığı için bundan aldığı cesaret, artık geçersiz hâle gelmeden çok önce bu bahaneyi gereksiz kıldı. Marianne birkaç günlüğüne eve hapsolmuştu fakat hiçbir hapislik daha az sıkıcı olmamıştır.
Willoughby, güzel nitelikleri, hızlı çalışan hayal gücü, şefkatli tavırlarıyla neşeli ve açık yürekli bir adamdı. Tam Marianne’in gönlüne göreydi; çünkü bütün bu meziyetleriyle sadece cazibeli biri değil, Marianne tarafından uyandırılıp pekiştirilen ve onu Marianne’in hislerine her şeyden fazla yaklaştıran doğal bir ruh enerjisini de kendinde birleştiriyordu.
Zamanla, Willoughby’nin varlığı Marianne’in büyük zevklerinden biri hâline geldi. Birlikte okuyor, sohbet ediyor, şarkı söylüyorlardı; müziğe yeteneği vardı; Edward’da göremediği bir şevkle ve hissederek okuyordu üstelik.
Bayan Dashwood, onun kusursuz olduğu konusunda Marianne ile hemfikirdi; Elinor ise onda şaşmaz bir şekilde kız kardeşine benzeyen ve onu memnun eden, insanları ve şartları umursamadan düşündüğü şeyi her durumda fazlaca söyleme huyundan başka tenkit edecek bir şey görmüyordu. İnsanlar hakkında hemen hüküm vermek ve bunu belirtmek, o an kendini kaptırdığı şeyin keyfine ara vermemek için genel nezaket kurallarını bir kenara itmek, adap kaidelerini hiçe saymakla o ve Marianne -ne derlerse desinler- Elinor’un tasvip edemeyeceği bir basiretsizlik sergiliyorlardı.
Marianne daha on altı buçuk yaşında kendini kaptırdığı, kusursuz olarak görebileceği bir adamla karşılaşma umutsuzluğunun saçma ve acele olduğunu anlayabiliyordu. Willoughby, onun mutsuz olduğunda ve daha canlı bir döneminde hayalinde yarattığı, ona bağlanılabilecek biricik kişiydi; nasıl yetenekli biriyse davranışları da bu meyandaki isteklerinin o kadar doğal olduğunu ortaya koyuyordu.
Delikanlının zenginliğini göz önünde bulunduran Bayan Dashwood da evlensinler diye iç geçiriyor ve daha haftası dolmadan bu evliliği umut edip bekliyor, içten içe Edward ve Willoughby gibi damatlar edindiği için kendisini tebrik ediyordu.
Albay Brandon’ın Marianne’e olan ve arkadaşları tarafından çoktan keşfedilen ilgisini, şimdi Elinor ilk defa fark ediyordu. Fakat daha şanslı olan rakibi, arkadaşlarının tüm dikkatini ve şakalarını üzerine çekiyordu; albayın kimsenin dikkatini çekmeden önce maruz kaldığı küçük alaylar, hisleri tutkularının gerektirdiği bir şey olarak algılanıp gerçekten gülünç olmaya başladığı anda bitiverdi. Elinor istemeye istemeye de olsa, Bayan Jennings’in zevk olsun diye Albay Brandon’a atfettiği hislerin gerçekten kardeşi tarafından alevlendirildiğini ve iki tarafın da mizacen benzerliği Bay Willoughby’nin duygularını harekete geçirmiş de olsa aynı derecede önemli bir karakter farklılığının Albay Brandon’ın gözünde engel olarak görülemeyeceğini kabul etmek zorunda kalıyordu. Bunu kaygıyla fark etti; otuz beş yaşında sessiz sakin bir adam, yirmi beş yaşında kanlı canlı biriyle nasıl rekabet edebilirdi ki! Hiç şansı olmadığını görerek kayıtsız kalmasını diledi canıgönülden. Tüm ağırlığına ve ciddiyetine rağmen, ondan hoşlanıyor, ilgi çekici buluyordu. Tavırları ağırbaşlı olsa da yumuşaktı; ciddiyeti ise iç dünyasının kasvetli olmasından ziyade kendini kontrol etme arzusunun sonucu gibiydi. Sör John, onun geçmişte bazı acı verici olaylar yaşadığını ve hayal kırıklıkları olduğunu ima etmişti ki bu da onun talihsiz bir adam olduğuna dair sezgisini haklı çıkarıyordu; bu yüzden ona saygı ve merhamet duyuyordu.
Elinor’un albaya yakınlık duymasının nedeni Willoughby ve Marianne idi belki de çünkü genç ve heyecanlı değil diye onun tüm meziyetlerini hafife almaya meyilliydiler.
Bir gün onun hakkında konuşurken Willoughby “Brandon sadece hakkında herkesin iyi düşündüğü ve aslında kimsenin umursamadığı türden bir adam. Herkes onunla olmaktan memnundur ama kimse dönüp konuşmuyor.” dedi.
“Ben de öyle düşünüyorum.” diye haykırdı Marianne.
Bunun üzerine Elinor, “Bununla hiç övünmemelisin. İkiniz de haksızlık ediyorsunuz. Park’taki bütün aileler onu önemsiyor; şahsen onu her gördüğümde sohbet etmek için hevesleniyorum.” dedi.
Willoughby, “Senin onu koruyup kollaman elbette ki onun için gayet iyi fakat başkalarının onu önemsemesine gelince, bu başlı başına bir hakaret! Kim Leydi Middleton ve Bayan Jennings gibi kadınlar tarafından takdir edilmenin itibarsızlığını taşımak ister ki başka herkes kayıtsız kalırken?” dedi.
“Fakat siz ve Marianne gibi insanların küçümsemesi, Leydi Middleton ve annesinin saygısını telafi ediyordur belki. Eğer siz onların övgülerini aşağılama olarak görüyorsanız, sizin aşağıladıklarınız da onlar tarafından övgüye layık görülebilirler; sonuçta onlar, sizin ön yargılı ve zalim oluşunuz kadar düşüncesiz değiller.”
“Gözdenizi savunmak için küstahlaşmaktan çekinmiyorsunuz.”
“Sizin tabirinizle ‘gözdem’ aklı başında bir adam ve akıl da beni hep cezbetmiştir. Evet Marianne, otuzlarındaki bir adamda bile. Epeyce görüp geçirmiş; yurt dışına çıkmış, okumuş, sorgulayan bir adam. Birçok konuda bana bir sürü bilgi verebildiğine şahit oldum ve sorularıma her zaman nezaketle ve sevecen bir ilgiyle cevap verdi.”
Marianne küçümseyerek, “Bunu da sırf sana Doğu Hint Adaları’nda havanın sıcak ve sivrisineklerin zararlı olduğunu söyledi diye diyorsun.” dedi.
“Eğer öyle sorular sorsam kesin söylerdi ama ben bunları zaten daha önceden biliyordum.”
Willoughby, “Belki gözlemleri mihracelere, altın rupilere ve tahtırevanlara kadar uzanıyordur.” dedi.
“Şunu söyleyebilirim ki siz ne ölçüde samimiyseniz, o daha ileri derecede deneyimli biri. Ama ondan neden hazzetmiyorsunuz?”
“Ondan hazzetmiyor