Cadı. Hüseyin Rahmi Gürpınar
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Cadı - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 4
3
Doğru Sözlü Bir Kocakarı
Fikriye Hanım’ın kinaye yoluyla ağzından çıkan bu sözlerin etkisi gerçekten yerini bulur: Kılavuz kadın her gün gider, gelir. Yenge hanımla bir odaya kapanıp kapıyı sürmelerler. Saatlerce gizli konuşurlar. Bu özel konuşmalarına hiçbir gün Fikriye Hanım’ı kabul etmedikleri gibi bir süre, kesin kararları hakkında da kimseye renk vermezler. Fikriye, meraktan ölür… Yengesinin elinde olsa kendini bir an önce evden savacağına şüphe yok. Fakat iş neye uzuyor? Demek çözülmesi gereken nice zorluklar, pürüzler var… Evlenmenin olabilmesi için, gösterdiği her türlü engeli yıkan şiddetli isteğe karşın, yenge hanımın bu hızlı gidişini durduran zorluk acaba nedir? Kılavuz kadının ağzından kaçırmış olduğu şu “Bu adamın düşmanı çoktur; işiteceğiniz dedilere kodulara, özellikle tuhaf söylentilere önem vermeyiniz.” sözleri Fikriye Hanım’ın düşünce gecelerinde, düşünme saatlerinde, düşlerinde durmadan tekrarlanıyor; tedirgin edici, heyecan verici tınlayışlarla kulaklarında, çözülemez, korkunç bir bilmece gibi çınlayıp duruyordu.
Çok sürmez. Gerçekte bu dediler, kodular, tuhaf söylentiler başlar. Fikriye’nin merakı bu kez olanca gücüyle korkuya döner. Bakınız nasıl:
Yenge Emine Hanım’ın, sır dolu telaşları, gizli konuşmaları sonucunda besbelli var olan zorluklara bir çözüm yolu bulunur. Dayı efendiye mesele, bir yumuşak biçimde anlatılır. Kılavuz kadının becerikliliği sayesinde her şey yoluna girer. İş pişirilip kotarılır.
Günün birinde Fikriye Hanım’a, Naşit Nefi Efendi ile nikâhlarının kıyılacağı haber verilir. Zavallı kadından çıkacak evet veya hayır cevabını dinlemeyi bile önemli saymayarak işe girişilir. Eksiği, gediği tamamlamak için çarşıya, pazara gidilmeye, nikâh hazırlıkları görülmeye başlanır.
Evlenme günü yaklaştıkça yenge hanımın telaşı her gün bir parça daha artar. Gelen, giden konuk kadınlarla uzun uzadıya fısıltılara girişir. Fikriye Hanım, odadan içeriye girince sözler değişir, bütün yüzler garipseyen bir acıma tavrıyla önce o zavallıya, sonra anlamlıca ve gizlice soran bakışlar birbirine dikilir. Herkes birbirine baka baka dudaklarını ısırır.
Evet, gizli bir hâl var. Ortada bir şey dönüyor, Fikriye’ye büyük bir oyun oynanıyor ama nedir?
Yenge Emine Hanım’ın, Fikriye’ye duyurmamak için gelene gidene karşı ettiği sıkı tembihlere, gösterdiği tedbirlere, sakıntılara karşın, sonunda bir gün bu önemli sır patlak verir. Bunun ne olduğunu Fikriye de öğrenir. Tüyleri ürperir, nefesi kesilir…
Bir gün eve Habibe Hanım adında eski dostlarından eli değnekli, yaşlı bir konuk gelir. Daha kapıdan girer girmez yenge Emine Hanım önüne çıkarak Naşit Nefi Efendi hakkındaki söylentilerin Fikriye Hanım’ın yanında ağıza alınmaması için gerekenleri söylemeye girişir. Fakat konuk hanım, değneğini titrek eliyle ve öfkeyle bir savurarak:
“Baksana hanım, sen bu eve gelin gelmezden yirmi yıl önce ben bu aileyi tanırım. Yalnız Fikriye değil, hemen hemen onun anası da benim elimde büyüdü gibi bir şeydir. Dostlarımız öldüyse hatırları ölmedi. Ben bugün buraya Allah için birkaç söz söylemeye geldim…”
Yenge Emine, o saate değin pişirmekte olduğu aşa bir kocakarının soğuk su katmaya kalkıştığını anlayınca öfkeyle:
“Büyük hanım, bu evin ne kadar büyük ve eski dostu olursanız olunuz, şu saatte burada bir misafirden başka bir şey değilsiniz. Nasıl söylenirse o yolda davranmak üzere içeri kabul olunabilirsiniz… Yoksa!..”
Kocakarı, arkasına giydiği geniş hırkanın kabarıklığı ile iki omzu ortasında bir kaplumbağaya benzeyen başını yerinme ile sağa sola döndürerek:
“Sözünü bitir bakayım!.. Yoksa, kapı dışarı öyle mi?”
“Evet… Ne yazık ki öyle…”
“Sen bana iyi bak hanım!.. Ben öyle senin gibi şımarık yeni hanımların sözleriyle hareket eden kocakarılardan değilim. Gözünü aç yavrum! Hem sen karşımdan çekil! Fikriye gelsin. Benim sözüm ona… Seninle bir işim yok!”
“Bu evin hanımı benim… Fikriye’nin burada ‘esamisi’ okunmaz! Sabahleyin bunakça lakırtılar dinlemeye de vaktim yok! Bir gürültü çıkarmadan buradan selametle gidiniz… Haydi bakayım büyük hanım!.. Haydi!..”
Kocakarı, korkunç bir taşkınlıkla değneğini Emine Hanım’ın suratına doğru savurarak:
“Çekil karşımdan yelloz!..”
“Ay bu titrek hâlinle beni mi döveceksin?..”
“Evet, seni döveceğim! Öteye bile geçeceğim…”
“Sen bunamışsın hanım… Yanlış yere geldin galiba!.. Burası kavga yeri değil… Pabucu büyüğe3 git de okun…”
“Tanrı’ya şükürler ben bunamadım… Bu yaşında sen bunamışsın… Ne dediğini bilmiyorsun. Ben yanlış yere gelmedim. Hasan Efendi’nin evine geldim. O kocan olacak herifi elime bir geçirsem önce onu döveceğim! Sana ne kadar yüz vermiş böyle… Dünya değişti: Ayaklar baş, başlar ayak oldu. Şimdiki karılar, kocalarına komuta ediyorlar… Âlemin düzeni, nizamı bozuldu. Sen ıslah eyle Tanrı’m! Ne günlere kaldık!..”
“Benim kocama karşı olacak davranışım senin ne üstüne vazife!.. Âlemin nizamından, düzeninden sana ne? Bir ayağın çukurda, senin şurada üç günlük ömrün kalmış… Onun bunun dedikodusuna karışacağına Tanrı’dan af dilemekle, ibadetle uğraşmana bak…”
“Haydi karşımdan çekil kadın! Senin öğütlerine muhtaç değilim… Ölüm, yaşla sırayla değildir. Gençliğine güvenme. Kimin ölüp kimin kalacağını bir Tanrı’m bilir. Onun işine karışılmaz… (Haykırarak) Fikriye, neredesin kızım?.. Gel bu çaçaron yengenin elinden beni kurtar! Sana söyleyecek birkaç önemli sözüm var!”
Zaten bütün bu sert konuşmayı merdivenin camlı bölmesi arkasından dinleyen Fikriye Hanım, bu çağrı üzerine ortaya çıkar. Yengesinin öfkeli bakışlarına önem vermeyerek gider, saygıyla büyük hanımın elinden öper… Kocakarı da Fikriye’nin alnına bir öpücük kondurarak:
“Gel yavrum gel… Rahmetli anacığın üç gecedir sıra ile düşlerime giriyor ‘Kızımın başını ateşlere yakıyorlar. Git, kurtar!’ diye yalvarıyor… Seni Naşit Nefi Efendi adında bir adama veriyorlarmış… Söz kesilmiş. Nikâh olmak üzereymiş… Bu adamın kaç karı boşadığını, ne belalı herif olduğunu, ne korkunç geçmişi bulunduğunu biliyor musun?”
O saate değin kendinden gizlemeye uğraştıkları önemli sırlara artık ermek üzere bulunduğunu anlayan Fikriye, iyiliğini isteyen bu kocakarının karşısında baştan ayağa kulak ve canlı bir dikkat kesilerek:
“Hayır bilmiyorum…”
“Bilmiyorsun da öyle ‘netameli’ uğursuz bir herife ne varıyorsun? Başın bacadan
3
Papucu büyük: Okuyup üfleyerek ve muska yazarak büyü bozduğuna, sorun çözdüğüne inanılan kişi (e.n.)