Zabit ve Kumandan - Zabit ve Kumandan ile Hasbihâl. Мустафа Кемаль Ататюрк

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Zabit ve Kumandan - Zabit ve Kumandan ile Hasbihâl - Мустафа Кемаль Ататюрк страница 7

Zabit ve Kumandan - Zabit ve Kumandan ile Hasbihâl - Мустафа Кемаль Ататюрк

Скачать книгу

ilgi çekici olan nokta, tugay komutanlığı vekilliğinin en kıdemli subay bulunan bir binbaşıya verilmesinin orada bizzat tümen komutanı tarafından yapılmış olmasıdır. “Orada” dediğimiz yeri biraz tanımlayalım; kendilerinden yüksek bir sırttaki düşmana saldıran 7. Prusya Alayı’nın birinci ve ikinci taburları, hücum anında düşman süvarisinin karşı saldırılarına uğradıklarından ve bundan cesaret alan düşman da taarruzunu tekrarladığından hücum başarılı olmamış ve avcı hatlarında subayların hemen hepsi vurulmuş olduğundan erler kendi başlarına dağınık bir biçimde geriye dönmeye başlamışlardı. Muharebenin sol kanatta iyi gitmediğini gören veya anlayan tümen komutanı, bütün muharebe hattının gerisinden atını dörtnal sürerek düşman tüfeklerinin nişan hatlarına ve mermi çıkışlarına dik bir çizgi üzerinden yıldırım gibi gelmiş ve durumu görerek hemen geri dönmekte olan erler üzerine baskı yaparak bunları durdurmuş ve kısmen de üzerlerine bir süvari bölüğü göndererek geri kaçmalarını önlemişti. O anda bozulan düzeni yenileyerek tugay komutanlığını da işte o zaman binbaşıya vermişti. Bu işlerin yapılması ile birlikte düşman durdurulmuş, yapılan bu hareketin sonunda kıtalar ikinci taarruzda başarılı olmuş, zafere ulaşmıştı. İşte tümen komutanının ansızın orada bulunuşu bütün yolsuzlukların önünü almış ve sarsılmış olan manevi gücü kuvvetlendirmiş ve pekiştirmiştir.

      Savaşın şiddetli bunalımından şaşırmış olan asker durdurulabilir ve onlara yeniden taarruz ettirilebilir ama işte böyle bir tümen komutanı tarafından emir ve uyarıda bulunulmalıdır. Ancak böyle bir tümen komutanının durdurmak için gönderdiği süvari bölüğü görev yapabilir. Bu komutana bu hareketi yaptıran kuvvetin ise bilgi ve teknik güçten çok, yiğitlik ve cesaret gücü olduğu ortadadır.

      İtalyanlarla, bir yıl Trablus ve Bingazi harekât alanlarında16 çarpışan bir avuç asker ve mücahitlerin olağanüstü işler görmesine etken olan sebeplerin başlıcalarından biri de bu muharebelerde subaylarla, kurmay heyetinin ve komutanların erlerle bir doğrultuda aynı safta savaşmış olmalarıdır.

      Almanya’da geçen muharebelerde ün ve şerefle hayatlarını bu yola koymuş olan alay komutanlarının ve kıta subaylarının büyük boy resimleri, alay gazinolarının özel salonlarını süslemekte ve bu mutlu kişilerin kafalarını parçalayan ve gövdelerini delen düşman kurşunları ve mermi parçaları da buralarda bulundurularak fedakârlık ve yiğitlik müzeleri kurulmaktadır. Bu görev kurbanlarının kan akıttıkları savaş yıllarını anma ve kutlama günlerinde bu salonlar özel törenle açılır ve adı geçen yiğitlerin başarıları anılarak ve anlatılarak gelecek için hazırlık ve isteklendirme örneği olarak bu duygular geliştirilir.

      Geçenlerde teknik ve askerlik sanatının yükselmesi yolunda yiğitçe hayatını ortaya koyan genç pilotlarımızdan Sadık, Fethi ve Nuri’nin adları ve ünleri için dikilecek övgü anıtının amacı da kadirbilirliğin belirtisi olduktan başka memleketin örnek yiğitliğinin ve örnek geleceğinin aynı yiğitlik ve fedakârlığa yöneltilmesi ve özendirilmesi demektir.

      İtalya Savaşı sonunda Derne’de topçu komutanlığı, komutanlık yaverliği ve koruma bölük komutanlığı görevlerini yapmış olan Üsteğmen Sadık Efendi, bu kitapta sözü edilen fedakârlığın bir örneğiydi. O; et, kemik ve kandan oluşan ve kalp taşıyan bir insanın, tehlikeyi hiçe saymada gösterebileceği dayanıklılık ve kayıtsızlığın en yüksek ölçüsünü göstererek bu konuda ciddi ve canlı bir örnek olmuştur. 26 Aralık 1911 tarihinde Derne’de, İtalyanların bir çıkma hareketi ile başlayıp birçok savaş ganimetleri ve düşmana yoğun kayıp vermesi ile sonuçlanmış olan büyük savaşta Sadık Efendi, bizim iki toptan ibaret topçumuzun komutanıydı. Düşmanın birçok bataryalarına karşı toplarının ateşini olağanüstü bir sebat ve metanetle yöneterek ve sürdürerek zafere ulaşmaya yardımcı olmuştu. Şehit olan rahmetli, aynı savaşta 12-13 Ocak 1912 gecesi Derne’ye karşı girişilen saldırıda düşman kıtaları ve mevzisindeki silahların ölüm saçan kıyamet ateşleri kopardığı bunalımlı bir dakikada, yedeği oluşturan iki bölükten biri olan kendi komutasındaki genç ve seçkin çocuklardan oluşan koruma bölüğünün başında ateş hattına ilerlerken göstermiş olduğu hücum isteği ve yiğitlik duygusu hâlâ gözlerimin önündedir.

      Yafa’da kazaya uğrayarak denize düşen Prens Celalettin, uçağının gözetleyicisi Yüzbaşı İsmail Hakkı Efendi de Sadık Efendi’den sonra Derne’de iki topu olan topçunun komutanlığını üstlenmişti. Uçak kazasından sağ olarak kurtulan İsmail Hakkı Efendi 3 Mart 1912 ve 16 Nisan 1912 tarihlerinde Derne Muharebelerinde topların eski komutanlarını aratmayacak biçimde olağanüstü metanet ve yiğitlik göstermişti. Bu iki muharebede iki topumuza ateş eden değişik çaplı İtalyan toplarının sayısı yirmiden aşağı değildi.

      16 Nisan’da düşman, toplarımızın mevzisini iyice keşfedemediğinden aralarındaki nispet onda bir olan iki taraf topçuları arasındaki muharebe âdeta topçu düellosu biçiminde sabahtan akşama kadar sürmüştü. Bizim ateşlerimize karşı düşmanın dört-beş bataryası birden grup ateşi ile karşılık veriyordu. Fakat 3 Mart’ta mevzi biraz daha açık bulunduğu için İsmail Hakkı Efendi bir top çavuşu ile bir numaralı erini şehit vererek yüzde 20 kayba uğramıştı ve toplarından biri bozulmuştu.

      Burada buna benzer bir tarihî olayı anarak uçak fedailerimizle birlikte bunu da bütün askerlerin görüşlerine sunmak isterim.

      Ekim-Kasım 1908’de, ünlü zorbalardan İsa Bolatin’in, meşruti hükûmete karşı ilk ayaklanmasında, üzerine bir taburla iki top gönderilmişti. Metroviçe’den sabah karanlığında yola çıkan bu askerî kol, sisli ve karlı bir günde, gün ağarırken kasabaya bir buçuk saat uzaklıkta bulunan Bolatin köyüne hâkim, taşlı yüksek tepenin yamacında Bolatin’in çetesi tarafından pusuya düşürülmüştü. İlerideki bölükler derhâl Balkan’a saldırmışlarsa da alaca karanlıktan ve tipiden yararlanan Arnavutlar, büyük kısma etkili olmaktan geri kalmıyordu. Tabii olarak bu sırada hepimiz düz yol üzerinde, kar içinde yatarak önümüzdeki düşman mevzisini belirlemeye uğraşıyorduk.

      Ansızın birkaç piyade erinin kanı, karı kırmızılaştırmış ve birkaç top katırı da devrilmişti. Askerdeki şaşkınlık ve bunalım çok acıydı. Yanımda duran topçu komutanı Asteğmen Manastırlı Faik Efendi’ye (şimdi 3. Topçu Alayı’nın 7. Bölük Komutanı Yüzbaşı) askerlerimizin manevi gücünü korumak ve kollamak, zorba Arnavut’unkini kırmak üzere yüksek nişangâhla ateşe başlamasını söyledim.

      Faik Efendi, hemen ayağa kalkarak ve erlerini de kaldırarak yol kenarındaki hendeğe düşmüş olan topu düzlüğe çıkardı. Ateşe hazırlanırken erlerden birinin şehit edilmesi üzerine, topçuların topu bırakmalarına karşı subay, durumunu hiç değiştirmeden saklanmaya çalışan erlere öylesine etkili sözler söyledi ki erler hemen yine topa sarıldılar. Bu defa da top çavuşu gözünden kurşun yiyerek düştü. Ben artık topçunun göreceği bu işten vazgeçmek istiyordum. Orada tek topçu subayı olmak dolayısıyla varlığı gereğinden çok önemli olan bu subayın da yok olacağından korkuyordum. Fakat Faik Efendi’nin mertliğe varan çabası, işi çözümledi. Onun, erlerine cidden örnek olan gerçek subay tutum ve davranışıyla toplar ateşe başladı. Ve biraz sonra, ilerideki düşmanla vuruşarak pusudan güçlükle kurtulabildik.

      Kahramanlık hareketlerini örnek aldığımız subaylardan üçü de topçuya rastladı. Oysa 3 Mart 1912 Derne Muharebesi’nde düşmanın iki

Скачать книгу


<p>16</p>

Harekât Alanı: Tespit edilen ana vazifeye uygun olarak askerî kuvvetlerin sevk ve idaresi, desteklenmesi için harp alanının gerekli olan parçası. Harekât alanının coğrafi hudutları Genelkurmay Başkanlığınca belirtilir.