Doksan Üç. Виктор Мари Гюго

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Doksan Üç - Виктор Мари Гюго страница 14

Жанр:
Серия:
Издательство:
Doksan Üç - Виктор Мари Гюго

Скачать книгу

ileriye doğru açıldı. Hem rüzgâr hem de gelgit kürekçinin lehineydi. Küçük kayık, alaca karanlıkta sallanarak ve iri dalgalar tarafından gizlenerek hızla ilerledi.

      Denizin üzerinde kasvetli bir bekleyiş vardı.

      Aniden bu sınırsız, çalkantılı sessizliğin ortasında bir ses duyuldu; Antik Çağ trajedisinden fırlama tunç bir maskeden çıkan borazan sesine benzer abartılı bir ses duyuldu. Bu ses insana ait değildi sanki.

      Konuşan Kaptan Boisberthelot idi:

      “Kraliyet denizcileri.” diye haykırdı. “Beyaz bayrağı mizana direğine çekin! Bu izlediğimiz son gün doğumu olacak!”

      Korvet haykırdı:

      “Kralımız çok yaşa!”

      Hemen sonra ufkun eşiğinden uzak, karışık ve diğerine benzemeyen bir haykırış daha duyuldu.

      “Yaşasın cumhuriyet!”

      Ve denizin derinliklerinde üç yüz yıldırım gürültüsünü andıran bir gürültü patladı.

      Çatışma başladı. Deniz ateş ve dumanla kaplandı.

      Toplar denize fırlatıldıkça sudan çıkan dalgalar suya geri karışıyordu.

      Claymore, sekiz gemiyle birden savaşıyordu. Etrafında yarım bir daire oluşturmuş olan filo, tüm bataryalarından ateş açtı. Ufuk alevler içindeydi. Sanki denizden bir yanardağ fırlamıştı. Rüzgâr, savaşın içinde ileri geri esiyordu. Gemilerse bu kızıl örtüde hayalet gibi bir görünüp bir kayboluyorlardı. Bu kızıl gökyüzüne rağmen korvet ise tüm hatlarıyla belliydi.

      Fleur de lis 8 bayrağı ana direkten dalgalanıyordu. Kayıktaki iki adam da sessizdi. Minquiers kayalıklarının dibindeki sığ üçgensel alan, Jersey adasından daha büyüktür. Deniz onu örter. Zirveye ulaşan noktası ise bir platodur. En yüksek gelgitte bile asla su altında kalmaz. Kuzeydoğusundaki altı büyük kayalık ise devasa bir duvar gibi görünür. Plato ve duvar arasında kalan kanala sadece sığ sularda yüzmeye elverişli gemiler girebilir. Kanal aşıldıktan sonra engin denize çıkılır.

      Kayığı ulaştırmak için gönüllü olan denizci kanala doğru yöneldi. Böylece Minquiers, kayık ile savaş arasında kaldı. Gönüllü asker, kayığı sancak ve iskele tarafındaki taşlardan koruyarak dar kanalda ustaca kürek sallıyordu. Kayalıklar savaş manzarasını kapatıyordu. Kayık yol aldıkça alevler içindeki ufuk ve top mermisinin öfkeli gürültüsü geride kalıyordu. Ama devam eden patlamalara bakılırsa, korvetin hâlâ teslim olmadığı ve yüz yetmiş bir topunu sonuna kadar kullanmak niyetinde olduğu sonucuna varılabilir. Kayık kısa sürede kendisini kayalıkların ve savaşın ötesinde, misillemelerin ulaşamayacağı durgun sularda buldu. Deniz üstü yavaş yavaş kasvetinden sıyrılıyor, güneş ışınları alaca karanlığın içinden yansıyor, ışık hüzmeleri dalgaların üstünde parıldıyor ve kıyıya çarpan dalgalar cansız yansımalarını denize geri gönderiyordu. Gün doğmuştu.

      Kayık, düşmanın ulaşamayacağı bir yere ulaşmıştı. Ancak asıl sıkıntı hâlâ devam ediyordu. Şarapnel parçalarından kurtulmuştu ama denizin dibini boylama ihtimali hâlâ vardı. Burası uçsuz bucaksız bir deniz; o ise güvertesi, yelkeni, direği ya da pusulası olmayan, tamamen küreklerine bağlı, okyanus ve kasırga tehlikesi ile karşı karşıya kabuktan bir kayık. Devlerin merhametine kalmış bir cüce.

      Bu sonsuz yalnızlığın ortasında kalmışlardı. Kayığın ön tarafında oturan adam başını kaldırdı. Yüzüne doğan güneşin ışıkları vuruyordu. Sert bir çehreyle arka taraftaki adama şöyle dedi:

      “Ben, vurulmasını emrettiğiniz adamın kardeşiyim.”

      ÜÇÜNCÜ KİTAP

      HALMALO

      I

      SÖZ VAATTİR

      Yaşlı adam yavaşça başını kaldırdı.

      Karşısındaki otuzlarında biriydi. Denizin rengi alnına yansımış, gözleri bir garip bakıyordu. Basit bir köylünün kılıçtan keskin bir çift gözüydü bunlar. Küreklerini sıkıca elinde tutmuştu. Yeterince nazik görünüyordu. Belinde bir kama, iki tabanca ve bir tespih asılıydı.

      “Kimsiniz?” dedi yaşlı adam.

      “Az önce söyledim.”

      “Ne istiyorsunuz?”

      Adam kürekleri indirdi, kollarını kavuşturdu ve cevap verdi:

      “Sizi öldürmek.”

      “Nasıl isterseniz!” diye cevapladı yaşlı adam.

      Adam sesini yükseltti:

      “Kendinizi hazırlayın.”

      “Ne için?”

      “Ölümünüz için.”

      “Neden?” diye sordu yaşlı adam.

      Ardından bir sessizlik oldu. Adam bu soruya bozulmuş gibiydi. Sonra tekrardan devam etti:

      “Size sizi öldürmek istediğimi söylüyorum.”

      “Ben de size sebebini soruyorum.”

      Denizcinin gözleri parladı.

      “Çünkü kardeşimi öldürdünüz.”

      Yaşlı adam sessizce cevap verdi:

      “İlk başta onun hayatını kurtardım ama.”

      “Doğru. Önce onu kurtardınız, sonra onu öldürdünüz.”

      “Onu öldüren ben değildim.”

      “O zaman kimdi?”

      “Kendi hatası öldürdü onu.”

      Denizci hayretler içinde adama baktı. Sonra tekrardan kaşlarını öfkeyle çattı.

      “Adınız ne?” diye sordu yaşlı adam.

      “Benim adım Halmalo ama adımı bilseniz de bilmeseniz de sizi yine de öldüreceğim.”

      Tam o sırada güneş iyice yükseldi; denizcinin yüzüne tam bir güneş ışığı çarptı ve o vahşi yüzünü canlı bir şekilde aydınlattı. Yaşlı adam onu yakından inceledi.

      Top atışları henüz bitmemiş olsa da seyrelmişti. Ufka yoğun bir duman çökmüştü. Kendi kendine bırakılan kayık, rüzgârla beraber sürükleniyordu.

      Denizci sağ eliyle kemerindeki tabancalardan birini kavradı. Sol eliyle de tespihini tuttu.

      Yaşlı adam ayağa kalktı.

      “Tanrı’ya inanır mısınız?” diye sordu.

      “Cennetteki

Скачать книгу


<p>8</p>

(Fr.) Zambak desenli beyaz bir bayraktır. Fransız Kraliyeti’ni temsil eder. Saflık ve asillik ile bağdaştırılır. (ç.n.)