UNUTULMAZ. Nurhan Incir
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу UNUTULMAZ - Nurhan Incir страница 5
“Her şey değişti,” dedi. İki eliyle oynuyordu. “Ailem…” dedi ve sustu. Derin bir nefes aldıktan sonra gözlerime baktı. “Olmayacak Füsun. Seni daha fazla üzmek istemiyorum.” Arkasına yaslandı:
“Beni çok iyi dinlemeni istiyorum. Belki önceden her şey çok güzeldi ama şu an değil. Yani dün geceden sonra her şey tamamen değişti. Nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum. Bitmesi gerekiyor. Sana ailemin dediklerinin hepsini anlatıp daha da üzmek istemiyorum. Sadece bitmesi gerekiyor.”
Dişlerimle dudaklarımın içini, yanak boşluğumu ısırıyordum, bir yandan da masanın altındaki ellerimi ovuşturuyor, parmaklarımı birbirine geçiriyor, çekiştiriyor, acıtıyordum. Kalbimin acısının gün yüzüne çıkmasını istemiyordum. Kendimi çok kötü ve gururuyla oynanmış hissediyordum. Ağzımın içinde kan tadı hissettim. Isırmaktan etlerim kanamıştı. Ağzımdan tek kelime çıkmıyordu, çıkamıyordu. Akşamki mutlu aile tablosu, yerini eşini kaybetmiş ve başında bekleyen, çırpınan bir kuşunki gibi acı tablosuna devretmişti. Kendimi çok zor tutuyordum. En sonunda gözlerimden iki damla düştü çekiştirip durduğum parmaklarımın üstüne. Kendimi toparlayıp hiçbir şey demeden masadan kalktım. Çantamı eline aldım ve tam o sırada alkış sesleri koptu kafede. Bütün kafe müzikle ve çığlıklarla inliyordu. Bu neyin nesiydi böyle? Eşref yerinden kalkıp bana sarıldı. Herkesin içinde beni öptükten sonra yerden kaldırıp kucağına aldı. Etrafında döndürmeye başladı. Dönerken Hasret’i gördüm. Neler oluyor, Hasret eve gitmemiş miydi? Başım çok kötü döndü. Kötü olduğumu fark eden Eşref beni döndürmeyi bıraktı. Masaya geri oturdum. Dönen başımı durdurmak için elimi alnıma dayadım. Dirseğimi masaya yasladım. Gözlerimi kapattım. Çekiştirmekten kızaran ellerimi fark etti Eşref. Kendisine lanet etti. Lanet kelimesini hiç kullanmazdı ama ilk defa kendisine lanet etti. Böyle saçma bir şaka yaptığı için. Buraya kadar gelmeden son vermeliydi ya da hiç yapmamalıydı. Yüreğinin çok acıdığını hissetmişti. Zaten kalbim çok yaralıydı. Bir de anlamsız bir şakayla beni ne hale sokmuştu. Arkasına dönüp el işaretiyle kafedeki zımbırtının sesini durdurdu. Kendisine en ağır hakaretleri yapsa az bile kalırdı. Yavaşça ve suçunu bilir bir mahcuplukla oturdu karşımdaki sandalyeye. Hasret de şakanın sonucundan hiç hoşlanmamıştı. Beni bu derece üzen bir şakanın içinde yer aldığı için kızdı kendine. Hasret de üçüncü sandalyeyi çekip oturdu sessizce. Yavaşça omzuma dokundu:
“Özür dilerim. Şaka yapmak istemiştik ama çok ileri gittik galiba. Seni bu kadar üzen anlamsız bir şaka yaptığımız için özür dilerim.”
Üçümüz de masada oturuyorduk. Önce Hasret’e, ardından Eşref’e baktım, bir şey demedim. Eşref o kadar pişmandı ki sevdiği kızı bu kadar üzdüğü için, ağzından laf çıkmıyordu. Boğazına bir şey takılmıştı konuşmasını engelleyen. Sadece dışarı bakıyordu. Hasret Eşref’in de gözlerinin dolduğunu fark etti. Durumu toparlamanın kendisine düştüğünü anladı. Yutkunduktan sonra, bana tekrar döndü:
“Seni çok üzdük gerçekten ama amacımız sana şaka yapmak ve ardından seni sevindirecek bir şey yapmaktı. Ama yapamadık, bırakılması gereken yerde durmadı, devam etti ve senin canını çok yaktık. Bunu görebiliyorum. Ufak dediğimiz bir şakanın böyle olabileceğini görebilseydik böyle bir şeyi yapmazdık. Bizi affet.”
Olayın şaşkınlığını üstümden attıktan sonra arkadaşımın ve sevdiğim adamın yapmak istediği şeyi anladım ve üzüldüklerini de. Arkadaşıma döndüm, yüreğimdeki acı soğumuştu:
“Tamam, bir şey demedim ama böyle bir şakayı kaldırabilecek biri değilim ben. Şu an çok mutluyum, şaka olduğunu öğrenmek bile yeter, unutturur geçen dakikaları.”
“Tamam, tekrar özür dilerim kuzum.”
“Tamam, geçti artık özür dilenecek bir şey yok, unut gitsin.”
Hasret, gözleriyle Eşref’i işaret etti. Eşref’in de çok üzüldüğünü biliyordum. Hasret bizi yalnız bırakmak istedi. Mahcup bir surat ifadesiyle bize baktı:
“Ben gidiyorum kuzum. Görüşürüz.”
“Tamam, dikkatli git.”
Eşref’in yanındaki sandalyeye oturdum. Kafamı eğdim ve onun gözlerine baktım. İki damla, gözlerinden düşmemek için birbiriyle kenetlenmişti adeta. Elimle suratını doğrulttum hafifçe:
“Bırak aksınlar, tutma.”
Gözlerini kapattığında pişmanlıktan yumruk yaptığı ellerinin üstüne düştü o iki damla yaş. Çantamdan çıkardığım mendille sevdiğim adamın gözlerini sildim:
“Bana yapmış olduğun şaka için çok teşekkür ederim sevgilim, çok üzdün ama ikimiz de birbirimizin değerini anladık. Sen beni üzmenin ne demek olduğunu, ben sensizliğin ne demek olacağını. İkimizin de hissettiği şey aynıydı. İki damla yaş.”
Beni böylesine bir şakayla üzmenin acısını yaşayan Eşref, yeni doğmuş bebeğini bağrına basan bir baba gibi bağrına bastı beni. Sesi çatallanmıştı:
“Özür dilerim, beni affet.”
“Tamam sevgilim affettim. Sen de şimdi kendini affet, unutalım olur mu?”
Boğazını temizledikten sonra alnımdan öptü ve ellerimi avuçlarının içine aldı. Tek tek okşadı parmaklarımı, sonra hepsine teker teker öpücük kondurdu. Kafeden çıkıp yürüdük. Çalıştığım kütüphanenin önüne gelmiştik. Çantamdan çıkardığım mendille burnumu kapattım ve hapşırdım. Mahcupluğunu tamamen üzerinden atamayan Eşref bana baktı:
“Hasta mı oldun sen?”
“Yo önemli bir şey yok sevgilim.”
“Hem çalışıp hem okuman hoşuma gitmiyor, keşke her şey daha farklı olabilseydi.”
“Mecburum sevgilim.”
Gözlerimin içine baktı:
“Sana söz veriyorum, evlendiğimizde sen hiç yorulmayacaksın. Her şeyi beraber yapacağız seninle. Hayatı dolu dolu birlikte yaşayacağız.”
“Sana inanıyorum sevgilim.”
Kütüphanenin önünde dakikalarca bakıştık. Bana sarıldı ve uzaklaştı. Sevdiğim adamın arkasından bakakaldım. Gerçekten çok zordu hem çalışmak, hem okumak, hem yaşamaya çalışmak, hem de hayatta yalnız başına, kimsesiz olmak. Kütüphaneden içeri girdim. Yarım saat geç kalmıştım. Hemen görev yerime gittim. Kitapların bölümü karışmıştı. Hepsinin yeri düzenlenecekti. Ağzımın içinin acıdığını hissettim. Kitaplara baktım, karmakarışıktı hepsi. Akademik kitapların durması gereken yerde çocuk kitapları, parapsikoloji, gizem kitaplarının durması gereken yerde popüler bilim duruyordu. Kısaca her şey olmaması gereken yerde duruyor, düzeltilmeyi bekliyordu. Kitapları çok severim ben. Hepsi sırdaşım, yoldaşım, merakım, güldüren, bazen duygulandıran ve ağlatmayı başarabilen yazılardır kitaplar. Hayatın ve yaşamanın kalem ve kâğıt halidir kitap, aslında