Abay Yolu 2. Cilt. Muhtar Auezov
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Abay Yolu 2. Cilt - Muhtar Auezov страница 34
Böjey ve Süyindik zamanından beri Jigitek ve Bökenşi boyları arasına çekişme soğukluğu düşmemişti. Fakat bu gençlerin şu seviyesiz davranışı Bökenşileri bütünüyle şahlandırmış, ateşe atmış gibiydi. O, herhangi bir Bökenşi de değildi, Sügir’di… Süyindik daha önce ölmüş olduğundan o günlerde dizginin çoğu Sügir’in hâkimiyetindeydi. Binlerce yılkılık sürüsü sayesinde “birisine boynundan”, “birisine sağrısından” vere vere yaşayan Sügir ağırlığı gittikçe artan zengin bir adam olmuştu.
Bu sebeple o; aşıp taşarak, kodamanmışlaşarak ve gururlanarak yaşıyordu. Son yıllarda Bökenşi boyu içinde hicivli bir yakıştırma ortaya çıkmıştı. “Sügir, zengin gösteren at binmiş birini görse, hemen; ‘şunun bindiği benimki değil mi’ diye sorar” diyorlardı. İşte bu Sügir’e bağlı olan Baygöbek ve Jangöbek gibi ebedî hayata göçmüş büyük atalarından töreyen Bökenşi boyundan akrabaları yanı sıra Borsak ve Daleken gibi yoksul akrabaları da bütünüyle telaşa düşmüştü.
Akimkoca, Balkoca ve Nurkoca adlı üç oğluyla birlikte küplere binen Sügir, önce “Jigitek’in yılkı sürülerini elinden alacağım” diyerek bir şahlandı. Sonra “Kaumen’i vururuz” diyerek ileri atıldı. En sonunda bütün Jigiteklere “ya vuruşacak yeri söylesinler, ya da kızla yiğidi bir gün bir gece içinde ellerini ayaklarını bağlayarak önüme getirsinler” diyerek azamet gösterdi… Böylesi bir yangınla çalkalanan topluluk, öfkesiyle her bir köşeyi alevlendirdikten sonra nihayet Böjey’in obasına adam gönderdi.
Sadece Böjey değil, Jigitek’in eski yöneticileri olan Baydalı ve Tüsip de vefat etmişti. O günlerde boy halkına aynı tarzda hükmeden genç nesil yöneticiler çıkmıştı. Bunların önde gelenleri Böjey’in oğulları Jabay ve Adil idi. Onlardan sonra, geçenlerde “kaçık” diye lakap takılan, sözüne sadık ve huysuz bir adam olan Beysembi vardı. Bir de “kuru kafadan kavurmalık et alır” denen kan emici Abdilda vardı.
Sınırdaş Jigitek halkı, bu kötü haberin sabah saatlerinde öğrenilmesinden sonra, Bökenşi boyu yiğitlerinin dörtnala koşturarak toplaştığına ve gaileye düştüğüne dair bilgileri de duyup öğreniyordu. Özellikle sadece bir bel aşağıda bulunan Karaşa’nın obası nefesini tutmuş vaziyette haberleri takip ediyordu. İspiyoncu ajanlar göndererek Bökenşi’nin tedirgin edici önlemlerini, kendi aralarında konuştukları öfkeli düşünceleri de öğrenmişti. Kendileri öğrenmekle kalmıyor, diğer Jigiteklere de tekrar tekrar ulak gönderiyor, haberleri iletiyorlardı.
O gün duydukları “yılkılarını alacağız”, “vuracağız” türünden sözler Jigitekleri de Bökenşilere karşı kinlendiriyordu. Sayıları kalabalık olan ve hiçbir zaman savaştan yahut çatışmadan ürküp, korkup kaçmamış olan Jigitekler o gün öğleden sonra elverişli atların tamamını eyerleyip binmişler, çomaklarını ve topuzlarını bellerine kıstırmışlar, soğuk bir rüzgâr estirmeye başlamışlardı.
Bökenşiler ise Jigiteklere adam göndermekle kalmamış, akıllarını başlarına devşirdikten sonra boylu boyunca arabulucu akrabalarına da ulak göndermişlerdi. Bunu duyan Jigitekler de ikişer üçer atlandırarak aynı arabulucu akrabalara adam gönderdi.
İki halkın da bu hususta “aracı olsun, doğrusu neyse söylesin, tahrik etmesin” diye haber gönderdiği arabulucu akrabalar Aydos’un soyuydu…
Oljay’dan töreyen Kazaklar Aydos, Kaydos ve Jigitek olarak üçe bölünmüştü. Jigitekler malum, kendi boy adı ile biliniyordu. Kaydoslar günümüzdeki Bökenşiler idi. Aydoslar ise o bölgede Tobıktı soyunun gücünü iyi bildiği Irğızbay ile Kötibak, Topay ve Torğay adlı dört atadan töreyen sülalelerdi.
İki halk, “Aydos” diyerek ulak gönderdikleri Irğızbaylar ile Kötibakların tamamına haber verdirdi. Hususî habercilerini Kunanbay obası ile Kulınşak obasına göndermişlerdi. O günlerde Kötibakları, Baysal’ın yerini dolduran Jiyrenşe yönetiyordu. İki halkın ulakları birbiri ardına ona da geldi.
“Aydos” diyerek tamamına selam gönderildiği için ne Jiyrenşe, ne de Topay ve Torğay boyunun ileri gelenleri ulaklara bir cevap vermedi. Tamamı Irğızbay içindeki Kunanbay obasında buluşmak üzere anlaştı, Barlıbay nehri kıyısında yerleşen Uljan’ın obasında toplandılar.
Irğızbaylara gelince, Kunanbay o günlerde yoktu. Böyle durumlarda obalarının karar verebilecek büyüğü ve beceriklisi Maybasar ile Takejan idi. Bu ikisi, ilk laf çıktığında “bizi arayanlar orada bulsun” diyerek Uljan’ın evine, Öskenbay atanın ocağına yerleşmişlerdi…
Böylesi çok zahmetin sebebi; iki gencin, bugün şafak söktüğünden beri, şu vakte kadar daha hâlâ sığınacak bir yer bulamamış ve yerleşememiş olmasındandı…
Evvela Kaumen ve Karaşa’nın obalarında kalamayacakları anlaşıldı. Bunların yerleşkesi Bökenşi boyunun yerleşkelerine yakındı. Sügir’in öfkeli sözleri işitildikçe herkesin huzuru kaçıyor, iyi niyetli yengeler ve akranlar bu gençleri kararlarından vazgeçirtmek gerektiğini konuşuyordu. Bökenşilerin “koynumuzdaki yılan suçlu” diyerek öncelikle gözetledikleri bu obalar olduğundan, hakikaten de, burada durma imkânı kalmamıştı.
Oradan hızla geçirdikten sonra bütün Jigiteklerin başlarının tacı olan Kengirbay köyünde, yani Tobıktı halkının ata mekânında barındırmak istediler ve oraya getirip gizlediler.
Daha sonra, Bökenşi elçilerinin doğrudan bu köye gelmeye başlaması üzerine “biri olmasa diğeri fiskos eder, Böjey’in kabristanının huzuru kaçar, gider” diyerek gençleri bu köyden de kaydırdılar.
Ondan sonra bir ara “şimdiki gençlerin en saygıdeğerlerinden, cesurlarından ve sağlamlarından” diyerek Beysembi’nin obasına göndermişlerdi. Beysembi’nin obası ancak bir öğün yemek yemeye yaradı. Durumun karışıklığını anlayan Beysembi “yarın Bökenşilerle çekişmeye düşerim. İleri geri konuşmalara muhatap olurum. Buradan gidin” demiş, o da hızla geçirip göndermişti. Akşama kadar böylesi itiş kakışla vakit geçiren Oralbay’ın heyheyleri gelmiş “Bazaralı kendisi gelsin. ‘Kardeşim vardı’ diyorsa, bugün gözüme bir görünüversin” demişti. Keyif kaçırıcı sıkışıklıkta söylediği alabildiğine kısa, alabildiğine sert ve soğuk bir sözdü…
Bazaralı bu selamı işitir işitmez at bindi… O, bu işi ilk işittiğinde tuhaf bir hâle bürünmüş, tek cümle etmemişti. “Doğru” mu görüyordu, “yanlış” mı buluyordu, bilinmiyordu. Çok mu öfkelenmişti? Yoksa dişlerini sıkarak “öleyazsam da dayanayım” diyen güçlülük duruşu muydu? Her nasılsa, içine girdiği güçlü sezgi onu boğarak kördüğüm etmiş ve o vakte kadar sessiz bırakmıştı. Fakat bu sayede, gün boyunca, kirpik bile kırpmadan sadece etrafındaki halkın konuşmasını dinlemişti…
Bökenşilerin kabından taşıp, şakır şukur etmeye