Abay Yolu 2. Cilt. Muhtar Auezov
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Abay Yolu 2. Cilt - Muhtar Auezov страница 35
O, Oralbay’ın yaptığı iş Bökenşiler tarafından anlaşılır anlaşılmaz bindiği at üstünden inmiş değildi. Hatta herkesten önce gelmiş, Kerimbala ile selamlaşmış ve “kutlu olsun” diyerek duygularını ifade etmişti. Yakınlık gösteren ağabeylerden ilki olmuştu.
Ondan sonra koyuncu-kuzucu çobanları ve kısrak bakan delikanlıları ajan yapmış, kulaklarını Bökenşilere çevirerek gün boyunca beklemişti. Görevlendirdiği bu adamlarının sadece dışarıdaki hâl ve hareketleri gözetleyen “dış göz” olarak kalacağını bildiğinden, daha sonra çok ustaca başka bir görevlendirme yapmıştı: Bökenşi kızı olan kendi obasındaki bir gelini erkenden Sügir obasına göndermişti. O gelin derhal Kapala’nın yanına gitmiş, gün boyunca Akimkoca ile Kapala’nın otağında bulunmuştu. Tay binen kayınlarından Ercan adlı bir çocuğu da beraberinde götürmüştü. Kapala ile gelin, o çocuğu, Abılğazı’ya haber göndermek için gece boyunca nice defalar at bindirmişlerdi. Abılğazı’nın anlaştığı koyun çobanları çocuğu bir belin altında bekliyor, selamı öğrenir öğrenmez geri gönderiyorlardı…
Kerimbala’yı atlandırarak kendisi uğurlayan Kapala, bu sabah Akimkoca’dan sıkı bir dayak yemişti. “Senden sakladığı bir sırrı yoktu. Obaya düşmanlık ettin” diyen kocası onu dövse de görümcesinin arzusunu gerçekleştirmesine yardım ettiğinden dolayı pişman değildi. Ses çıkarmadan, hiçbir sırrı ifşa etmeden dayağı yemişti. Artık elinden geldiğince Oralbay ve Kerimbala’nın işine yaramak istiyordu…
Onlar sayesinde edindiği tüm bilgileri Jigiteklere ulaştıran Abılğazı büyük beceriklilik göstermişti.
O öncelikle Oralbay’ı temize çıkarmak isteyen kişi değildi. Araf’ta duran kalabalık Oralbay’ı yakalayıp teslim etmeyi de, Bökenşilere karşı gelmeyi de kararlaştıramazken Abılğazı Böjey’in evine geldi. Aksakal ve kara sakallıların tam ortasına cesaretle adım attı, evin ortasına geldiğinde bir dizi üstüne çökerek oturdu. Kalpağını aldığında ortaya çıkan yakışıklı iri yüzü serinkanlıydı. Kocaman kafasını, savaşçı alınları gibi akbasma ile sıkıca bağlamıştı.
Abılğazı Jigiteklerin önde gelenlerine, özellikle, sözün dayanma sınırlarını aşmaya başladığını söyledi:
– Köy basmak, yılkı sürülerini yağmalamak, vuruşacak yer konuşmak, ölüşmek… Artık, kızı geri göndermek de buna çare olmaz. “Koyunlarındaki suçlu yılan” olarak bütün Jigitek halkı diz kırmak üzere. Bökenşilerin öfkesi başka şekilde basılmaz herhalde. Öyleyse, onlara “bildiğini yap babacan, birlikte yaşayamayız. Rezil olduk, bizi döv de öfkeni bastır! Malımızı al da hiddetin geçsin! Bizi orospu et, çünkü bizde onurlu adam yok! Bizde hiçbir cevher yok, rezilin tekiyiz” mi diyelim? Böylece önlerine mi dizilelim, diyerek Jigiteklerin onurunu sert bir biçimde ayaklar altına aldı. Kendi sözünden hareketle daha da sertleşti, soğuk bir renge bürünerek sözüne devam etti:
– O kadar insanı ayağa kaldırarak herkesin ortak olduğu hangi malı kırıp dökmüşüz? Sadece akılsız iki gencin toyluğu yüzünden birlik ve beraberlikten, ervahtan ve ezeli dostluktan ayrılacaksa Bökenşilerin bize kıymayışı nerede kalır? Onlar bize kıyarak horlayacaksa, biz neye acıyarak tereddüt edeceğiz? Geride neyimiz kaldı, diyerek cesur bir biçimde ve çok keskin konuştu…
Jigitekler bu konuşmadan sonra sağlam bir karara varamasa da sabahtan beri süren kararsızlıktan, şöyleydiböyleydiden arındı ve konuşmaları belirli bir mecraya bağlandı. Buna göre; bundan sonra atılacak adımlar ve yapılacak işler Bökenşilerin tavır ve davranışlarına göre belirlenecekti. Jigitekler şimdi sorumlu halk durumundaydı. Dolayısıyla en önemli iş, başkalarının izleyeceği yolun farkına varmaktı. Şimdilik Bökenşilerin önüne gidip, göz göre göre suçu üstlenmeyeceklerdi. “Bökenşiler olumlu konuşursa akrabaların gönlünü iyilikle alırız. Kötü konuşurlarsa vebal onlarındır, boyun büküp yıkılacak değiliz” diyerek konuşmaya ara verdiler…
Bazaralı bu fikri de kendi kulaklarıyla işitti, bir şey söylemeden çekip gitti.
Konaklayacak yer bulamayan kabahatli kardeşi ile yeni gelinine giderken ziyadesiyle fazla habere doymuş olarak gidiyordu…
Oralbay ile Kerimbala’yı akşama doğru üç dört evli küçük ve fakir bir obaya getirmişlerdi. Yoksul obanın sahibi olan genç Bökembay bunların gelişinden ürkmemiş, korkmamıştı.
– Canımı senden esirgeyecek değilim. Burada kal, demiş ve az sayıdaki oğlaklarından birini kesip yüzmeye başlamıştı.
Bazaralı bu eve gelse de Oralbay ile çok konuşmadı. Hatta onu da konuşturmadı. Sadece onları uyardı:
– Halkın gözünde fena olsanız da, sahipsiz, barınaksız değilsiniz. Suçlasalar da yapacak bir şeyleri yok! “Kaldıramayız” deseler de mecburen kaldıracaklar bu sıkıntınızı. Olan oldu, pişmanlık duymayın. Boynunuzu bükmeyin, boynunuzu büktürmem! Sizi kimsenin eline vermem, yanınızdayım. Sizinle haberleşirim, dedi…
Bundan önce, öğle vaktinde, bu son kararı kendi kendine verdiğinde Abay’a mektup yazmış ve bir ulakla göndermişti.
Bütün ağırlığını koymuş ve ağabeylik serzenişinde bulunmuştu: “Olan oldu. İlgilen, çekinme, koruyucu ol. Hatta elverişsiz bir mecraya düşecek olursa hükmünü kendin ver” demiş, sorumluluk yüklemişti.
Abay bu selamı aldığında Erbol ve Emir de yanındaydı. Bu ikisine danışır gibi:
– E, biz bu işe ne derdik, deyiverdi.
Özellikle merakla baktığı Erbol idi. Gözlerini ona dikerek:
– Bökenşi sen olsan, Jigitek kardeşin. Bunların arasında Oralbay ve Kerimbala. Duasına “âmin” dediğin akranın, iyi geçimli genç dostların! Boş gailemiz bu mu olacaktı, bu nasıl oldu Erbol, dedi.
Erbol da benzer bir duygulanma içindeydi.
– Arabulucu akrabaların tavırları bütün bunlardan daha kötü olacak. Onlar bu meseleden uzak kalmaz Abay! Böyle bir durum ortaya çıktığında “belayı bastıralım” demeyip, tutarsız tilki patikasına sokanlar çok olur. Bu iki genç gafil böyle bir belanın bahanesi olmak üzere… Elinden gelirse belayı ilerletme! Canı acıyanın yapacağı iş bu! Ben böyle düşünüyorum, dedi…
Abay öz dostuna yüksek bir memnuniyet duygusuyla baktı. İçinden “‘Bökenşilerden biriyim’ diyerek nara atmaya heveslenmiyor. Bana ‘sen, iyi bir adam olarak olayların üstünden bak’ diyor… Sözü doğru, derinlemesine düşünen kişinin efradını cami ağyarını mâni sözü… Bu söz, dürüstçe ve erkekçe söylenmiş bir söz yahu. Erbol gide gide bu ülkenin kalburüstü adamlarından biri olacak efendim” diye düşündü…
Emir, kendisine yönelen bir ifade olmasa da Erbol konuşmasını bitirir bitirmez, söze başladı. Abay, Erbol hakkında düşünceye daldığı