Amanhor. Hüseyn Abdul
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Amanhor - Hüseyn Abdul страница 6
Amanhorile giden adamlardanbirisi tarlada hastalanıp ölüyor. Han’ın verdiği azık bitip, tarlalarda yemeye bir şey de kalmıyor, içtikleri sızıntı kuyu suları, yedikleri tuzlu balık. Amanhor çalışanları usandırmamak için Amanhor söylediği şarkılarında, hikâyelerinde ve konuşmalarında Tatarhan’ın böyle bozuk han düzenine karşı söylemekten muradı, çalışanların akıllarını başına getirmek, çalışanları ve diğerçiftçilerin zalim Hanların düzenine karşı ayağa kaldırmak olmuş.
Amanhor şahin kuşu ile karga hikâyesini şöyle anlatıyor.
“Benim babamın Tarhan Mirza denilen Kalmuk’lu bir misafiri var idi. Benim çocukluk zamanımda onun haberlerini dinlemekten pek hoşlanıyordum. O her zaman bana çokça masallar anlatıyordu. Onu masallarından şahin kuşukarga kuşu hakkındaki masalı benim aklımda kalmış. Tarhan Mirza böyle söylüyordu: bir tarlada, nehir tarafında karga ile şahin bir-birleri ile karşılaşıyorlar. Şahin kargaya soruyor18: “Ay, karga kardeş, sebep nedir, siz kargalar dünyada üç yüz yıl ömür sürüyorsunuz, biz şahinlerin ömrü otuz yıldan fazla olmuyor?” – demiş.
Karga şöyle cevap vermiş: “Biz, kargalar, ölen canlının etini yiyip, kanını içiyoruz, bu sebeple üç yüz yıl yaşıyoruz, siz şahinler, kuşların sağ iken tutup, sağ iken etini yiyip kanın içiyorsunuz, bu nedenli sizin ömürünüz kısa oluyor”, demiş. Şahin: “Öyle ise ben de bugünden sonra ölen canlının etini yerim, sizin gibi, ben de üç yüz yıl yaşamayı seviyorum”, demiş.
İki de kuş kanat açıp uçmuşlar. Tarlada ölüp yatan bir at varmış. Karğalar toplanıp etini yiyorlar. Şahin de kenarından ısırıp bir parçasını ağzına alıyor. Et kokusundan, tiksinerek şahin nasıl da olsa o parçayı yutuyor. Birdaha ısırıp bir parça daha yutuyor. Bir daha yutmak istiyor, kokuya dayanamıyor, tiksinip, ağzındakı eti atıp, kargaya:
“Arkadaş, kokmuş eti yiyip üç yüz yıl yaşıyorıncaya kadar, taze-taze et yiyip, sıcak- sıcak kan da içip otuz yıl ömür sürmek kolay, tövbeler olsun, daha kokmuş ete değmeye”, deyip uçup gidiyor.
Amanhor söylüyor “Biz, kul-karavaşlar, altmış-yetmiş yıl bu zorlukla birilerine çalışıp yaşayıncaya kadar, otuz yıl kendi başımıza, kendi irdemizle kendimiz için yaşasak iyi değil mi?”
Oradakilerden birileri soruyorlar: “Biz bu geniş dünyayı görebilecekmiyiz, kendimiz çalışıp kendimiz bulduğumuzu kendimiz yiyip yaşadığımız günleri biz de görür-müyüz?”
Çiftçileri, kul-karavaşlar bu niyetleri, hayalleri Aman-horu birden-bir heycanlandırıyor. Onun yüreğinde yeni çırpıntılar oluşturuyor. O dutarı çerterek19, teller titreyip, dört de yanı inletiyor. Amanhor yır ile şöyle cavap veriyor:
Uyan, kardeşim, uyan, sırdaşım,
Uyuma bak, çaresine, öz başının!
Miskin olup böyle durmak olmaz,
Göster halka, yüreğinin yarasın!
Yüreklerde ok dağlamış yara var,
O yarayı sağ etmeye çare var.
Al koluna tüfeğini-okunu,
Hansaraya gazaplanıp koşa var.
Uykumuzdan uyanıp, yürek sırlarımızı bir-birimize açalım, sözü bir yere koyup, fikirlerimizi biriktirelim. Zalim Hanların üstüne korkmadan, çekinmeden baskın etsek, özgürlüğü, rahat yaşamayı ala biliriz.
Biz insanlarız, Tatarhan bizim önümüzde kurt-canvar, adam olana canvardan korkmak olmaz. Hüdamız insanlara güç de vermiş, hüner de vermiş. İnsanlar öz hüneri, öz güçü ile Tatarhan gibi kurdu ezsin diye, insanlar gayretsizliği atıp, kendilerini namuslu olmaya bağlamaları gerek. Ayağımız-elimiz sağ, vücudumuz sağlam. Tatarhan yanlız bir, biz se çoğuz,halkız, ayıptır bize Tatarhan gibi kurda kendimizi yedirir isek.
İşte böyle duyarsızlığa adanmış bir adamın yaşamından örnek vereyim size.
Bir şehirde, bir yerde eli-ayağı sağ, vücudu sağlam, eringeç, iş sevmeyen Şahap denen biri vermış. Yirmi beş yaşına yetişince sokaklarda, başka yerlerde gezip, dilençilik yaparmış. Günlerden bir gün Şahap evinde oturup, börkünü de önünealıp düşünmüş: “Hangi bir gün oluncayakadar bu dilençilik ile yaşıyacağım. Elim kolum sağ, vücudum sağlam, başımda aklım, kimden kötü erkeğim. Ayıptır benim gibi erkeğe diyar diyar gezip, sadaka toplayıp yaşamaya, ben kendime bir başka meslek bulayım”. O düşünüp hırsızlığı seçmiş.
Şehirin içinde Şahabın tanımadığı avlu da yok, ev de yok. Dilenci Şahabı herkes tanıyor; avludaki köpekler bile tanıdığından, Şahaba havlamıyorlarmış. Gece Şahap çalıp, av avlamaya çıkıyor.
Birilerinin ahırına girip, koyunların arasından pek semizini tutup, kendi evine sürükleyerek götürüyor. Getirip avlusuna da, çardağının altına bağlıyor. Birdaha çıkıp gidip, bir kadının tavuk kümesinden iki tavuğuve bir horozu alıp getiriyor. Evine gelip, bir tavuğu da kesip, kalan horoz ile tavuğu ahıra salıp kapatıp bırakıyor.
Kesilen tavuğu kazana koyup pişiriyor. Tavuk piştikten sonra düşünüyor: “Tavuk et ile iki şişe şarap olsa kötü de olmazdı”.
Şehirin içinde Atay denen bağcı varmış. Onun zulasında fıçılar içinde saklanan şarap hiç eksik olmazmış. Şahap Ataylara gidiyor. Zuladan bir fıçıyı avluya çıkarıyor. Fıçı kaldırmak için oldukça ağır; kaldırılamıyor, sokak ortasında yuvarlayarak evine yetiştiriyor.
Fıçıyı açıp, testiyi doldurup şarap da alıp, sofra bezide serip, gündüz dilenip topladığı ekmek parçalarını vepişmiş tavuk ile fincana da doldurup içilen şarap Şahap’ın çok-hoşuna gidiyor.
Şahap’ın gözleri süzülüyor, kendi yaptığı işten kendisi de keyif alıp, mutlu olmuş ve kendi kendine söyleniyor: “Yaşasın Şahap, Eli kolu sağ, vücudu sağlam, başımda aklı, dilencilik neye lazım. İşte bir gecenin içinde avlumda koyunum, ahırımda tavuk-horozum, evimde de bir fıçı şarap var. Ard ardına üç dört gece bu işi yürütsem avlumda koy… koyunlarım, ah-ahırı… da evimde fıçı tavuklarım. Ondan sonra yer gezip, elden elegezip, asil soylulardan bakıp, iyi atadan, anadan doğmuş, helal, civciv gibi bir kız da alıp, komşu-akrabalarımı da çağırıp, toy düğün etip, köyün imamına nikah da kıydırsam, keyif bende, lezzet bende, yatarım evimin baş köşesine uzanıp… cana daha ne gerek?!
Can cana olup, dizimi basıp oturup, bir-biribizden sevinip, Allah nasip ederse yaşarız. Aradan bir yıl geçip ap-ak süt gibi bir oğlumuz da olur, “gaj-guj” diye beşik-sallarım, ağladığında, benim kolum yorulduğunda anası sallar”, diye söylene söylene Şahap sarhoş olup uyuya kalıyor.
Tavuğun rüyası darı denildiği gibi, Şahap da düş görüyor: evinin baş köşesinde beşik, beşiğn içide çocuk, gelin de beşiği sallıyor: Şahap uyuya kalıyor. Sabah oluyor, uyanamıyor.
Koyunun sahibikalkıp baksa koyunlarından biri yok. Aramaya koyuluyor, komşularına
18
Bu masalı A.-H. Kızlarlı Kalmuklardan almış. Kızlarlı Kalmuk dilini iyi bilen birisi, ohalkın söz yaratıcılığından etkin faydalanmış. Bu bilgi A.S. Puşkinde de görülüyor.
19
Çertmek-Saza parmakları ile darbeler vurara sazı çalmak