Amanhor. Hüseyn Abdul
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Amanhor - Hüseyn Abdul страница 7
Ona yanaşmaya, ona söylemeye Atay bir yolunu bir sözünü bulamayınca, tez varıp kapının sürgüsünü alıp, Şahabın sırtının ortasına vurmuş. Şahap tez bir hamle ile ayağa kalkıp, cezadan kurtulmak için sıyırılıp evden çıkıp kaçmış. O çok uzaklaşamadan, çalınan malın sahibi onu kapıp tutuyor ve avluya sürüyerek getiriyor. Birazdan yüzü gözü dekaralanıp, Şahap halsiz bir halde olarakavluda bir köşeye atılıyor. Çalınan malların sahipleri Şahabı ayakta duramaz hale koyup, her kes kendi mallarını da alıp, çıkıp gidiyorlar.
Avluda, yıkılıp kaldığı yerinde Şahap, gece içtiğinden güç alıp, kendi kendine sayıklıyor: “Hırsızlık da iş değilmiş. Gece sevindirip, gündüz dövündürüyor. Bu işten umut kesmek daha iyi. Sonra da Şahap güçlükle ayaklarının üstüne doğruluyor, evine giriyor, ham-hum etmeye hiçbir şey de bulamıyor. Kazanda geceki tavukdan eser de da kalmamış.
Şahap aç kursağıyla uzak yol yürüyecek biri değil.
Baş ağrısı biraz hafifledikten sonra, omuzuna heybesini de atıp, köpeklerden korunmak için değneğini de eline alıp sokaklara, yollara koyulmuş.
Şahabın yaptığı hırsızlıkları şehirdeki bütüninsanlar işitmiş, hangi kapıya gittiyse de eli boş dönmüş. Şehrin sakinleri hırsız Şahap’ı kovup avlularından çıkarmaya başlamışlar.
Şahap akşam heybesinde üç parça ekmekle evine dönmüş. “Şehrin içinde yürümeye yüzüm kalmadı. Benim gibi eli kolu sağlam, düşüncesi düzgün adama bu iş yakışmıyormuş, ben onu bildim”diye düşünerek ve kendifikrini ileriye götürüp: “Bizim ata babalarımızdan kalan sözler doğruymuş. Büyüklerin söylediklerini ben de duydum: şu karşıdaki dağın tam başında Murat Dede denen bir ihtiyar büyük varmış. Her kim yüreğindeki muradı ile şu Dede’nin yanına gitse, Murat Dede gelen adamın muradını yerine getirip gönderiyormuş. Bu gece ben bi rahatlayayım, sabah olunca kalkıp şu dağa tırmanırım diyor.
Şahap, sabah erkenden kalkmış. Murad Dedeye yetmek için büyük dağa yola koyuluymuş. Hayli menzil gittikten sonra, bunun başına bir acayip hayaller musallat olmuş: “Yaa, ben Murad Dedenin yanına gidiyorum. Ondan ne isteyim ki?” Onun aklı burada karışıyor ve peşi sıra geliyor: “Avlumun yarısı dolu semiz koyunlar, yarısında sığır, evime de helal süt emmiş kız, beşiği, beşiğinde “inga- inga” deyip ağlayan oğlan. Vessalam”.
Şahabın hayallerinden, uydurduklarından, dağın yüzü sıra habersiz gelen bir kurt uyandırıyor. Kurt soruyor: “Adam yoldaş, hayır olsun. Allah nasip ederse, yolun ne tarafadır?” Adam, Şahap: “Şu dağın tepesine çıkıyorum, Murad Dedeye varıyorum, Dededen kendi muradımı istemeye”.
“Adam yoldaş, diyor kurt, benim bir muradım var, yeni doğurdum, inimde yavrularım, onları bırakıp gelemiyorum. Bu zor halimi söyleyip benim muradımı ona bildirirsin. Kursağım tok, gözüm aç, günden-güne azıyorum. Banada da bir çare sorup gelsen”.
Şahap razı da olup, yola düşüyor. Yol uzak. Şahap arayıp bulup bir ağacın altına oturuyor, dinleniyor. Şahabın altında oturduğu ağacın bir budağı kuruyup kalmış, onun yaprakları sararmış.
Talihsiz ağaç ömründe gördüğü altına gelip oturan ilk insana soruyor: “İnsan arkadaşım, Allah nasip etse, ne tarafa yolun?” Şahap kendi seyahatinin muradını bildiriyor ve talihsiz ağaçtan muradın soruyor. Ağaç söylüyor: “Bir dalım kuruyup bitmiş, kalanları da kurumak üzere. Yapraklarım yeniden yeşillenip, budaklarımın büyümesi şimdi gerekliydi. Ne olur benim muradımı da Murad Dedeye yetiştirsen diyor”.
Şahap talihsiz ağaca sözde verip gidiyor.Yürüdüğü yolun üstünde dağların arasından akan bulanık nehirle karşılaşıyor. Şahap su kenarında oturup, heybesinden çıkardığı kurumuş ekmekleri suya batırıyor ve yiyor. Bu arada bir balık sudan başın çıkarıp, Şahab’a bakıyor. Şahap iyice dikkat etse ki balığın bir gözü kör.
Balık da, ağaç gibi, Şahapdan muradını Murad Dedeye yetişdirip, çaresini soramasını istiyor.
“Bir gözüm sağ, görüyorum; diğe gözüme perde gelmiş, diyor balık, hiçbir şeyi göremiyorum, yüzmek için zorlanıyorum, uzun yolda yapıp büyük denizler çıkmaya niyetim var. Murat Dededen sorsan, bir çaresi olurmuymuş?” Şahap balıktan ayrılıp hayli yürüdükten sonra, dağın başına çıkıyor. O bir büyük taşın üstüne de binip, Murat Dedenin adını söylüyor bağıra bağıra.
Dağların, taşların arasından çıkıp aksakallı bir yaşlı insan geliyor. O Murat Dede. Şahaba hürmet edip, ona salam veriyor. Dede Şahapdan muradını soruyor. Şahap Dedeye ne murat ile çıktığını bildiriyor ve sayıp-sayıp: “Avlum dolup koyun, sığır, kadınım, o da oğlan doğursun”, diye muratlarını söyleyip sıralıyor. Murad Dede: “Senin muratlarını kabül etdim, şimdi evine dön, sen dönünceye kadar senin söylediğin şeylerin hepsi de olur”, diyor.
Şahap, Dede’ye kurdun, ağacın, balığın muratlarını söylüyor, Dede hepsinin çaresini söylüyor: “Balığa söylersin: onun gözünde tırnak kadar yakut taşı var, şu taşı çıkarırsa, gözü sağ olacak, çıkartmasa, sağlam gözüne de zararı var.
Ağaca söylersin: bir zamanda birileri o ağacın altına gümüş ile altın saklamışlar, o adamlar dünyalarını değişmşler, ölmüşler. Ağacın damarları gidip şu hazineye değmiş. Bu nedenle daha çalışamıyor. O hazineyi çıkartsa, ağacın dalları büyüyecek, çıkartmasa kuruyacak.
Kurda söylersin: ahmak akılsız bir adamın etini yerse, gözünün açlığı gidecek, kendisi de semirecek”.
Şahap Murad Dedeye teşekkür edip, dağdan aşağıya doğru koşuyor. Su kenarına yetişdiğinde, balık soruyor: “Ne iyilik getirdin?”
Şahap balığa Murad Dede’nin sözlerini söylüyor. Balık Şahapdan istiyor, yalvarıyor. Amma Şahap “acelem var” diye, balığın gözündeki yakutu çıkarıp almadan gidiyor.
Balıkdan böyle ayrılıp, sonra Şahap ağaca koşuyor. Ağaç da Şahaba yalvarıp istiyor, haziney ikazıp çıkar diye, yalnız Şahap kulak asmayı da bırakıp, acele edip vedalaşıp, yola, aşağılara doğru koşuyor.
Kurda yetişiyor. Kurt soruyor: “Adam yoldaş, Murad Dede’den hangi iyi haberlerle döndün diye?”
Şahap: “Çok iyi haberlerlerim var, Murad Dede beni muratlarıma yetirdi: avlum dolu koyun ile sığır, evimde de çiçek gibi kadınım, beşiği, beşiğinde “inga-inga” diye ağlayan oğlan…
Senin derdine derman diyecek olursan, Murad Dede şöyle diyor: Akılsız bir adamın etini yesin, gözünün açlığı da kalmayacak, kendi de semirecek”.
Kurt soruyor: “Adam yoldaş, sağ ol, bu haberi alıp gelmişken, sana ben ne iyilik yapacağımı bilmiyorum: geç de olmuş, şehir de uzak, gece bizde kal, var öğünümü de verip seni konuk edeyim”.
– Zamanım