Anayurt - I. Zordun Sabir
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Anayurt - I - Zordun Sabir страница 19
“Peki, Ma Siling.”
Muhtar Bay, Ma Siling’in at bakıcısı oldu.
Akşama doğru Ma Siling’in adamları ve hayvanları tepeden indi. Kar hafif yağmış, borandan müstesna vadide bir kaç yüz adam ve hayvan ortaya çıkmıştı. Tungan askerlerinden yetmiş altı kişinin cesedi buzdan uçurumlar dibinde kalmış, hayvanlardan yüz on iki tanesi sırtındaki yükleriyle beraber ortalıktan kaybolmuştu. Onlar öküzleri kesip odun toplayıp adaklarını yerine getirmeye başladı. Muhtar Bay ılgın ve pelinleri getirip yağız aygıra baktı. Yele ve kuyruğundaki buz, karları temizledi, ondan içten içe af dileyip kulağına fısıldadı:
“Yaramazlığım sana zulüm oldu. Kaşgarlı’nın gelini için Şağlıktam’a gelmeseydim bu belaya bulaşmazdık, yazık, yazık… Kaplanım, beni affet!”
O gece Tunganlar, Bay ilçesini yağmaladı. Hayvan, yiyecek içecek, altın, gümüş, hatta bir kaç güzel kadını da getirdiler. Tungan askerler fazlasıyla böbürlenip haddini aştı. Ertesi gün Bay’dan çıkıp yolun ortasında bir sürü yabancı askerlerle çatıştı. Onlar da Tungan, fakat memleketleri Heşi denen yermiş. Gulca Tunganları’nın memleketi Hedong idi. Onlar ne istiyorlar ki gece de birbirlerine ateş ettiler. Kara sakal baş ta olmak üzere birkaç Tungan vurularak öldü. Bir kaç yüz Tungan Heşili Tunganlar’a teslim oldu. Muhtar Bay bu kez Ma Hosen askerlerinin at bakıcısı oldu. Onlar Aksu’da Ga Siling gelinceye kadar kaldı. Ertesi gün Ga Siling -bıyıkları yeni terlemiş, açık sarı askeri üniforma giyen, beline tasma kemer bağlayıp tabanca takan, yüksek burunlu, karakaş, kara göz, beyaz yüzlü yakışıklı genç birkaç bin askere ince ve çınlayan sesiyle bir şeyler söyledi. Kumaşçının anlattığına göre o: “Biz, Şeng Şisey’i yok etmek üzereyken, Urumçi’nin tepelerini işgal edip yirmi bin askerle büyük saldırı düzenleyip neredeyse onu devirmişken, Ruslar top, havan topu, tanklarıyla hücum edip bizi güçsüz duruma düşürdü. Şeng Şisey’in boğazına dayattığımız bıçağı elimizden aldı…” diyormuş. Muhtar Bay anlayamadan kumaşçıdan:
“Ruslar neden Tunganlar’a değil, Hitaylar’a destek verdi?” diye sorduğunda, kumaşçı, sarı sakal, kırmızı yanaklı adam:
“Neden mi, Rus da Hitay da gâvur değil mi?” diye ce vap verdi.
Tungan askerleri Aksu’dan Kaşgar’a varıncaya kadar ıssız dağları takip ederek yollara düşüp çöllerde konaklayıp ulaştığı yerde kim varsa hep talan etti. Muhtar Bay atına binip kaçmaya hiç fırsat bulamadı. Hareket ederse ona silah çekilirdi. O, çöllerde yayan yürüdü, çizmeleri yırtılıp yalın ayak kaldı. Kaşgar’a varıncaya kadar açlık, susuzluk, yorgunluk azabını çekti. Birkaç defa dayak yedi, hakarete uğradı. Hayatında görmediği horluk ve aşağılamaları gördü. Onlar, Kaşgar şehrine kimi düşmanlarıyla savaşarak girdi. Kimileri Demir Sicang’ın34 kellesi diye bir adamın başını heybeye atıp Ma Hosen’in önüne koydu. Onlar nice Uygur’u kesti, vurdu, diri diri gömdü. Muhtar Bay inanılmaz vahşetleri gördü. Onlar Kaşgar’da Ga Siling adlı adamı uğurladı. O, yirmi atlı adamla birçok altın gümüşü alıp Tokkuzak denilen yerden kıbleye, dağ tarafına doğru yol aldı. Ma Hosen’in birkaç bin askeri Kaşgar’dan yola çıkıp Yarkent, Yenihisar, Poskam, Kargalık gibi yerleri yağmalayarak insanları öldürüp diri didi gömerek en son Guma denilen küçücük şehre gelip yerleşti. Muhtar Bay bu uzun çöllerde kaç ay, kaç yıl sefer yaptığını bilmiyordu. Bambaşka bir birine, vücudunda et kalmamış, birkaç günde bir defa yüzünü yıkayan, ayakları nasırlaşan, her yeri bitlenmiş, giysileri yırtık bir adama dönmüştü. Kara aygırın da zayıf, sırtı yaralı, yelesi seyrek, kuyruğu yamuk, toynakları yıpranan uyuz bir ata dönüştüğüne şahit oldu. O, atının ve kendisinin bu çöllerde öleceğine inandı ama o günün biraz geç gelmesi için var gücüyle çalıştı. Ölümün çok kolay ve çabuk gerçekleştiğini gördü. Adam boyuna göre kazılan çukurlara eli ayağı bağlanan, ağzı kapatılan adamlar diri diri atıldı ve çukurlar toprakla dolduruldu. Bir sürü Uygur genci ıssız çöllerde öyle can verdi. Onların çukurunu kazmaya ve gömmeye Muhtar Bay da katıldı. Ne çare, bunu yapmazsa kendisi de gömülecekti. O gömülürse kara aygıra kim bakacaktı? O, Guma şehrinden ne kadar uzakta kaldığını bilemedi. Bir gün Ma Hosen, kara bıyıklı, uzun boylu komutan:
“Ben Keşmir’e, sonra Hindistan’a gideceğim. Bana yirmi adam eşlik edecek, kalanlar bundan böyle ne yaparsa yapsın, kendini kurtarsın!” diye bağırdı.
Ma Hosen talan ettiği malları sağlam atlara, develere yükleyip yola çıktı. O kaybolmadan, askerlerle dolmuş kamyonlar toz toprak saçarak gelmeye başladı. Kamyonlar öyle çoktu ki, Muhtar Bay şimdiye kadar bu kadar çok kamyon görmemişti. O, kara aygırı alıp cevizli bağa kaçmayı başardı. Çatışma başladı. Tunganların öleni öldü, kaçanı kaçtı. Tutuklananlar Rusların cezasına uğradı. Tungan asker komutanlarından kırk adam eli ayağı bağlı bir şekilde şehir dışındaki kumluğa getirildi. Onların boyunları bilekten biraz ince telle bir düğüm olarak bağlanıp sıkıldı ve telin iki ucu iki kamyona takılıp iki tarafa çekildi. Muhtar Bay çanaktan fırlayan gözler, sarkan diller, hatta olgunlaşmış kavun gibi kopan Tungan kellelerini de gördü. İnsanlar neden birbirlerinin canına kıyıyorlardı, ne istiyorlardı? Muhtar Bay bunları anlamıyordu. İşte bu vakit Muhtar Bay kaçmaya fırsat buldu. O bir Tungan ile birlikte Guma’nın bir köyüne ulaştı.
Onlar üç atı orada yarım sene besleyip bahar mevsiminde yurtlarına doğru yola çıktılar.
Muhtar Bay iz bırakmadan kaybolup dört sene geçtikten sonra, sonbaharda, yer yer kuru yapraklarla örtüldüğü sırada mahallede kara aygırı oynatıp birden ortaya çıktı.
Şimdi kara aygır mezarlıkta otlamakta, Muhtar Bay, Reyhan’ın kabrini kucaklayıp uyumaktaydı. O, toprakta böyle rahat uyumayı geçmişteki o uzun, tehlikeli yolculukta öğrenmişti. Şimdi yine çapkın bir zengindi fakat acı ve ıstırap dolu anıları bakımından da zengindi.
“İli Nehri öyle geniş, öyle güzel diye düşünüyordum. Şimdi onun daralmakta, kirlenmekte olduğunu anladım. Bizim toprağımızda bazen kendi sahiplerine bile yer bulunmuyor. Ana toprağımızda her gün yüzlerce, binlerce adamın kanı dökülüyor. Şanghay sokaklarında zorbalık edenlerden Çan Keyşek’in Çin’i yönetmesi yetmiyormuş gibi, Şeng Şisey Şincan’a gelip Duben oldu. Ma Congying, Cang Peyyuan, Liu Venlong gibileri bizim toprağımıza gelip egemenlik yarışına girdi. Üç milyondan fazla Uygur’un ve diğer kavimlerin var olduğu bir bölgede kendi sahipleri, yöneticileri vardır belki diye hiç düşünmedi. Hey Uygur, sen sakin bir otlakta otlamakta olan koyunsun. Dışarıdan kurt gelse de, ayı gelse de hepsini kendin gibi koyun zannediyorsun. Onlar da otlakta otlasın, yaylasın diyorsun. Onların kastı ot yemek değil, sensin. O, seni yiyecek, otlağını yok edecek, sen bunu bilmiyorsun. Zavallı Hoca Niyaz Hacı kurt ile ayının tuzağına düştü. Vahşi hayvanı koyun zannedip onların yuvasına girdi. Biz şimdi onu hain diye kötülüyoruz. Türküler söyledik bile. Bizden olan Nazarhan Hoca İli’nin valisi olmuşken, Hoca Niyaz’a hain diye dil uzatmaya başladı. Hükümet, valiliği ona verip Turdi Ahun Bay, Siracidin Bay’ları hain yapıp hapse attığına bu hocam o kadar seviniyor mu acaba? Altı büyük siyaset35 dediği yalnız kâğıtta, ağızda kalmış laflarmış. Yoksa altı büyük siyasetin biri ulusların eşitliği değil miydi? Nerde
33
Siling—Çince kelime, komutan demektir. Bir askeri mevki veya birliğin komutanı ve rütbece tuğgeneralden küçük olan subaydır.
34
Sicang—Çince kelime, tümen komutanı.
35
Altı büyük siyaset—emperyalizme karşı durmak, Sovyet birliğiyle ittifak olmak, ulusların eşitliğini sağlamak, barışçıl olmak, yeniden inşaa sürecini başlatmak, dürüst olmak…