Aşağılananlar. Zeyneb Biişeva
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Aşağılananlar - Zeyneb Biişeva страница 5
“– Evet. Öyle dedim gelin. Soyunun devamı için bir oğlağı kalsa yeter.”
Mollanın şaşı gözleri açgözlülük ile parladı, bu şekilde almaya hiç de şaşırmamış bir ses ile:
“– Peki, lüzumu yoktu. Bir şey beklemiyorum. Ben sadece şu çocuklar için… Allah için…” diye mırıldandı. Sıvakay nine ondan duyduğu sesle onu bölerek: “– Bırak, öyle deme molla. Gereken karşılığı vermeden şifacı, Allah’ın elçisini memnun etmeden kocakarı ilacı fayda eder mi?” Molla mütevazı ve sabırlı olmaya çalışarak:
“– Peki, öyleyse” dedi. “– Kabul edelim.”
“– Keçi de güzel. Çok güzel. Allah versin… Allah kabul etsin, iyileşmeyi nasip etsin.”
Seğüre yenge telaşlanarak karşı çıktı.
“– Bırak, yenge keçiyi vermiyorum. Kocam da buna razı olmaz. Bizim sığırımız, atımız tüm malımız tek bu. Nasıl çocukların ağzından sütlü yiyeceklerini çekip alayım?”
Ardından ağrılı ellerini sabırsızca ovarak Sıvakay nineye, mollaya, çocuklarına sonra da tüm evin içine göz gezdirip suçlu bir ses ile:
“– Razı olursanız işte şu keçe kilimi veririm” diye ekledi. “– Keçe kilimi mi? Hangisini?”
Sıvakay nine sandığın üstünde güzelce kat kat toplanmış yatak döşeğin arasında göz kamaştırarak duran yepyeni keçe kilimi dürterek gösterdi.
“– İşte şu çiçekli olanı mı gelin?”
Seğüre yenge evet der gibi başını kaldırdı. Sıvakay nine keçe kilimi yataktan çıkarıp mollanın ayağına serdi.
“– Molla keçe kilime de razı olur. Gücenmez. Keçe kilim keçiye denk değil mi? Ne kadar güzel. Süslerini desem nasıl da göz alıcı! Vay vay! Teşekkür etmek için kendi dokuduğun keçe kilimi mi veriyorsun gelin?”
Seğüre yenge de keçe kilimi ilk kez görmüş gibi hayranlıkla bakıp pişman olmuş bir ses ile:
“– Güzel” dedi. “– Kız zamanımda ben bunun gibilerini insanlara çok dokudum. O zamanlarda işim için insanların verdiği yünlerden eğirip, boyayıp kendime bu keçe kilimi dokumuştum. Bunu kirletmeyip Bibeş’im için saklamıştım. Hayırlısı olsun, ona kısmet değilmiş…”
Molla da Sıvakay nine de onun bu son sözünü duymamış gibi davrandı. Fakat yatak döşeğin arasına sığınan Yeneş ile Yemeş keçe kilimin arkasından gidip molanın önüne geldi. Hem annelerine hem de keçe kilime üzülmekten korkularını unuttular.
Gökkuşağı ışıkları gibi çeşit çeşit, göz alıcı süsler işlenmiş bu keçe kilimi onlar çok seviyordu. Her gün sabah yatağı toplayıp damgalanarak işlenmiş sandığın yanına çömelip oturuyorlar ve bu keçe kilimin çizgilerini, süslerini kendi aralarında paylaşarak oyun oynuyorlardı.
“– Yemyeşil olan benim!” “– Vişne kırmızısı benim!”
“– Kırmızı çiçekli benim! Senin değil! İşte mavi çiçekli de benim!”
Artık yatağın arasında bir tek güzel şey kalmadı. Bir kara keçe, iki yama yorgan, bir yastık, beş minder. Onların da dışları yok. Yünleri eski. Nasıl da çirkin oldu bu yatak!
Kızlar bu kaybın ağırlığıyla ezilip sessizce durdu. Fakat molla eğri parmaklarını kaldırıp yüzünü bir iki kere sıvazladı.
“– Âmin, Allah kabul etsin.”
Sonra Seğüre yengenin bileğini sıkıp, kolunu dirseğinden yukarıya büktü ve cebinin ucunu üste doğru kaldırarak tuhaf bir ustura çıkarıp, bileyerek avcuna aldı.
Seğüre yengeye oldukça kötü gelen bir ses ile:
“– Evet, güzel, tevekkül edelim” dedi.
“– Tevekkül edelim. Allah şifasını versin” dedi Sıvakay nine de.
Seğüre yenge sessiz sedasız başını eğdi. Her ekleminden kabarıp, şişerek çıkan sapsarı zayıf elleri ve korkudan kanı daha çok kaçan beyazımsı sarı yüzüyle dökülen sonbahar yapraklarını hatırlattı.
Yeneş ile Yemeş de ormandan odun alıp gelen Bibeş ile İştuğan da annesinin yanına çöktü. Çocukların ağlamaya başlamasından korkan Sıvakay nine:
“– Allah’a sığındık molla, fazla uzun sürdürme” dedi. Seğüre yenge güçsüz elini geriye attı. “– Bırak. İstemiyorum…”
Molla bunu duymamaya çalıştı. Kurbanının elinden daha sert tuttu ve bileğinin arkasındaki damara ustura ile hızlıca vurdu. Seğüre yenge belki takati kalmadığından belki de korktuğundan gözlerini kapatıp sağa sola savruldu. Çocuklar ağlayıp, söyleyecek bir söz bulamadan öylece kaldı. Ustura ile kesilen yer ilk başta bembeyaz oldu sonra rengi azalan kan ayağına doğru simsiyah indi. Molla, Seğüre yengenin elini dirseğine kadar tastaki ılık suya batırdı.
Su kan ile her birleştiğinde Seğüre yengenin yüzü beyazlıyor, rengi atıyordu. Küçücük evin içini korkunç bir sessizlik sardı. Çocuklar yüreklerinin ne zamandır duvara çekiç ile vurulur gibi güm güm ettiğini duymamıştı. Hatta bu işi büyük bir gayretle ayarlayan Sıvakay ninenin de sesi kısılmaya başladı. Kan alıcı hızlanarak:
“– İşte, gördünüz mü nasıl da kötü kan toplanmış. İyi, artık ağrı çekmezsin. İnşallah bundan sonra sağlığını toplayıp iyileşirsin gelin. Kötü kanın artık çıktı” dedi. Lakin bu sözler kimseyi ne sevindirdi ne rahatlattı. Seğüre yengenin gücü tükenmiş, evde geriye sadece korku kalmıştı. Sonra bu korkunç görüntü ilk önce küçük Yemeş’i çileden çıkardı. Yürek parçalayan bir ses ile:
“– Git buradan ihtiyar! Anneme dokunma!” diye ağlayarak bağırdı, göz açıp kapayıncaya kadar annesinin elini tastan alıp göğsüne bastırdı.
“– Yeter, annemin elini vermiyorum. Annem benim, sana vermiyorum!”
Bilekten atılan kara kan Yemeş’in mavi, burçak bezeli beyaz elbisesinin göğsünden eteğine doğru akıp gitti. Bunu gören Yeneş ile İştuğan hatta sabırlı, büyük biri gibi davranmayı öğrenmiş Bibeş bile ağlamaya başladı. Seğüre yenge kâğıt gibi bembeyaz olup divana yığıldı.
Sıvakay nine:
“– Aman Allah’ım! Ey, ne oldu şimdi molla?” diye eli ayağına dolanıp, ne yapacağını bilmeden bir kapıya bir divana doğru yürüdü. Fakat kan alıcı bir şeyler mırıldana mırıldana yırtık keçe parçasını mumda yakarak yaraya kapattı, çabuk çabuk bağlayıp sararak baştan savma bir dua etti ve keçe kilimi koltuğuna kıstırarak çıkıp gitti. Çocuklar da gürültü patırtıyla ağlaşmaya başladı. Seğüre yenge uzun süre hareketsiz yattıktan sonra kendine geldi. Gözünü açtı. Oturmak istedi. Çocuklarının başını