Aşağılananlar. Zeyneb Biişeva
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Aşağılananlar - Zeyneb Biişeva страница 7
Gençler yüzülen yere gelince Bibekey ile Yeneş geri dönmeyi hepten unuttu. Ama öğlen olunca tam tepeden vurmaya başlayan güneş durumu daha da zorlaştırmaya başladı.
“– Yeneş haydi geri dönelim! Yine geliriz” diye önerdi Bibekey. “– Haydi” dedi Yeneş de. “– Gidelim!”
Her gün böyle geri dönmek için ayrıldıklarında yine birkaç kez geri gittiler. Böylelikle gün boyunca nehirden çıkamıyorlardı. Lakin bugün Yeneş’in bu isteği gerçekleşmedi.
“– Gidelim, anneme gidelim!” diye ağladı Yemeş. Saçları arasından yağmur gibi ter akıyor, iki yanağı da vişne gibi kızarıyordu.
“– Haydi, Yeneş çabuk ol!” diye acele ettirdi Bibekey. O da Gölkey’i izleyerek tozlu patika boyunca kenardan yürüdü.
“– Yemeş ağlıyor” dedi Yeneş tereddüt ederek.
“– Kardeşim Gölkey nasılda akıllı. Hiç ağlamaz!” diye onu övdü Bibekey. Gerçekten de Gölkey sürekli ablasını takip ederek yürüdüğünden çok dayanıklıydı. Nereye gidelim dese oraya gitmeye hazırdı. Ama Yemeş bugüne kadar annesinin sağlıksız olmasına üzüldüğünden ona çok ilgi gösteriyor, değer veriyor kendinden ayrı bir yere de göndermiyordu. Gerektiğinde onu banyo lifi ile leğende güzelce yıkıyordu.
Su kenarından düşünce Bibekey arkasına dönüp bir kere daha bağırdı. “– Evet, haydi Yeneş! Hey, cilveli!”
Yemeş:
“– Dönelim!” deyip Yeneş’in eteğine yapıştı.
Yeneş sinirlenip, Yemeş’in kolunu çekiştire çekiştire köy tarafına doğru yürüdü. “– Sulu göz! Bundan sonra bir daha gidelim dersin sen.”
Yemeş hıçkıra hıçkıra ablasının arkasından gitti. Başı ağrımaya, midesi bulanmaya, ayakları bitap düşmeye başladı.
“– Daha çabuk yürü!” diye çekiştirdi Yeneş. “– Sen böyle yürürsen biz ne zaman varacağız?”
Yemeş ne kadar uğraşsa da hızlı yürüyemedi. Biraz sonra ayakları hamurdan yapılmış gibi eğilmeye başladı. Ama az sonra gücü tamamen tükenerek tozlu yol üstüne oturdu.
“– Yeneş dur, beni yukarıya kaldır!”
“– Aptal! Seni niye kaldırayım!” diye azarladı Yeneş.
“– Haydi, oturma gidelim.”
Yemeş kalkmadı. Hatta uykusu gelmiş gibi yapmaya başladı. Yeneş küçücük yumruklarını sıkarak başını yumruklamaya başladı.
“– Ay, seni! Görürsün bir daha seni bir yere götürmeyeceğim” dedi kendi de ağlamaklı olarak. “– Dur, yürü dedim!”
Yemeş zar zor nefes alıyordu, daha çok sinirlendiği için yüzü kızardı ve yere oturdu. Sonunda Yeneş de onun önüne çömeldi.
“– Haydi, kardeşim seni sırtıma alayım” dedi yumuşayarak. “– Atla!”
Yemeş güçlükle ablasının sırtına atladı. Yeneş başı yere değecek gibi oldu, beli büküldü ve öne doğru eğilerek yürüdü.
Lakin çok gidemeden gücü tükenip kendisi de yere oturdu. Eli ayağı ip gibi kopmaya başlayan küçük, zayıf, yedi yaşındaki Yeneş’e boyuna göre büyük denilebilecek iri, yumru gövdeli dört yaşındaki Yemeş’i kaldırıp kıyıdan yukarı çıkarmak çok zordu. Yine de kardeşini bırakıp gitmedi. Bir sırtına alıp bir düşürüp, sallana döne götürdü.
Baygilde ağabey bu sıralar Zengin Kormoş’a işe gidiyordu. Sıcaktan durulmayan evde Seğüre yenge tek başına kalıyordu. Çünkü Bibeş akşama yemek pişirmek için gecekonduya darı dövmeye, İştuğan da yakacak çalı çırpı toplamak için aşağı sazlığa gitmişti.
Eve girince Yemeş bir kepçe soğuk suyu dibine kadar içine çekerek içti ve annesinin yanına çöktü. Seğüre yenge ondan tarafa güçlükle başını çevirip:
“– Kızcağızım, yavrum hastalandın mı yoksa?” diye sordu. Ağır ve sık sık nefes alan çocuk gözlerini açamadan:
“– Uykum geldi anne” dedi. Seğüre yenge kızına bakmayı, sırtından sevip şefkat göstermeyi istedi. Lakin elleri önceki gibi hareket etmedi. Şikâyet etmeden ona bakarak ayak ucunda duran Yeneş’e gözyaşlarını göstermemek için başını köşeye doğru çevirdi. Yeneş üzüntüsünden başını aşağı eğip dışarıya ablası Bibeş’in yanına çıktı.
IV
O günden sonra Yemeş iki hafta boyunca ağır ateş içinde yattı. Geceleri sayıklayıp bağırdı. Rüyasında, annesinin kanını alan molla gibi şaşı gözlü, gövdesiz başlar sarıklarının kuyruklarını sürükleyerek onun etrafında yılan gibi kıvrılıyordu. Dişlerini gösterip, insan başı sığacak kadar korkunç, büyük ağızlarını şap şup ettirerek onu yutmaya ya da annesini parçalayıp yemeye çalışıyorlardı. Annesinin bilekleri ve elbisesi boyunca etrafa kanlar saçılıyordu.
“– Sarıklar! Başlar! Kan! Kan! Anneciğim! Dokunmayın! Dokunmayın anneme!” diye ağlayıp sayıklamaya başladı. En son ne zaman böyle bağıra bağıra uyanmıştı. Baygilde ağabey gece boyu uyumadan kızına baktı. Artık Zengin Kormoş’ta çalışmıyordu. Zengin onu: “Sen şimdi evinde uzun kalırsın. Bana öyle ırgat gerekmez” diye işten kovmuştu.
Yemeş’in bu hâli her akşam tekrar etti. Seğüre yengenin hâlini görmeye gelen yaşlılar Yemeş’in hastalığı ve nasıl iyileştirilmesi gerektiği hakkında düşünmeye başladı. Birisi su cini çarpmış, başkası yer cini çarpmış diye fikir yürüttü. Ama çoğu zaman Seğüre yenge ile Yemeş’i çekip çeviren, geçindiren Sıvakay ninenin “nazar değmiş” fikri kuvvetli bulundu. Hâlini görmeye gelen konu komşuya Yemeş’in basit bir çocuk olmadığını, farklı ve nazar değecek bir çocuk olduğunu ispatladı.