Şakarim. Yerlan Sıdıkov
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Şakarim - Yerlan Sıdıkov страница 23
Olabilir, fakat şiirde bilimsel dile ne kadar ihtiyaç vardır?
Hem “Kazakların Ataları” adlı şiirde tarihî bilgiler çok ilgi çekici ve nerdeyse kusursuz görünüyor.
İlgi alanını oluşturan eski zamanlara ait efsaneleriyse Şakarim, Türkçe kitaplardan okuyor, ozanlardan dinliyor, yaşlılardan duyuyordu. Bu şekilde tarihî olaylar bir bütün haline gelince Şakarim, Nartalak’la Aysulu’nun aşkını anlatan uzun dramatik bir şiir yazmayı kararlaştırdı.
İslam’a olan ilgisinin artmasında hayatının son yıllarını akrabalara dinî görüşlerini yaymaya adayan Kunanbay dedesiyle yaptığı sohbetler tesirliydi, fakat o dönemde şiirlerine sufizm unsurlarını katarak tasavvuf şiiriyle ciddi biçimde ilgilenmeye başlayan Abay’la arasında geçen konuşmalar bu konuda daha etkili olmuştur. Akrabalarının manevi doğuşunu düşünen Abay, dinî-ahlakî doktrini Allah aşkı etrafında kuruyordu. Şiirlerinde o Allah’ı bir sevgili olarak görmekte ve bu, tasavvuf kültürünün temel unsurlarından biridir, fakat tüm bunlara rağmen Abay, çileciliği, dünya nimetlerine sırt çevirmeyi, dinsel tören ve ayinlere kesin uymayı gerektiren sufizmi kabul etmiyordu. Sadece bir ayin şeklinde din ona göre değildi. Onun fikrine göre din, insanların ulvi duygularını uyandırmalı, fakat gerçek hayattan uzaklaştırmamalıdır. Abay, sufizm kurallarını o kadar değiştiriyordu ki, şiirlerinde mistik boyut önemli ölçüde kayboluyordu.
Şakarim, Abay’ın şiirlerindeki tasavvufi unsurlar üzerinde derin derin düşünerek onları sevgili eşi Ayganşa’ya yazdığı “Gerçek sevgililer yok oldu.” adlı şiirinde kullanmıştır. Söz konusu şiirde sufizmin geleneksel şekli açıkça görülmektedir. 10 Daha sonra şair bu şiirini “İmanım” adlı şiir kitabına dâhil etmiştir.
Dinî ifadeye rağmen bu şiiri bir aşk liriği olarak da kabul etmenin önünde hiçbir engel yoktur. Evet, Şakarim aşkın kıza yönelik olmadığını iddia ediyor. O, hakikat ışığına âşıktır, fakat satır arasında gizli bir dünya aşkını anlatma isteği beliriyor ve aşağıda tamamını verdiğimiz eserin esas güzelliği de bunda gizlidir:
Gerçek âşıklar yok oldu
Ölüm onları cesede dönüştürdü
Ve kader yasaları aynı saatte
Beni çıkardı onların yerine.
Bende toplanmış beklediğiniz her şey
Nur yansıması Yârin benimle.
Benim gibi kulu bulacaksınız nerede
Bu kadar sadık âşığı birine?
Ama hayır, kız değildir sevdiğim
Hakikatin en parlak nurudur.
Siz anlamazsınız bu tür aşkı
Sizler için onda bir gizem yok olağanüstü.
O görünmez, yanımızda olsa da.
Bakmak gerekmiyor ona.
Görün onu açık kalbin bakışıyla
Sadece ruhun en gizli mekânlarında.
Kendisinin ortaya çıktığını dünyaya duyuran kahramanda herkesçe beklenen her şey toplanmıştı, fakat herkesten farklı olarak o “açık kalp gözüyle” hakiki aşkı görmeyi başarmıştı ve artık sadakat kalkanına, tıpkı kadınına sadık bir şövalye gibi, hakikatin gerçek anlamının olağanüstü gizemde olduğunu kazımıştır.
Görmek aşkımı isteyerek
Temiz kalbinle git Ona
Ve her şeyini yakarak
Ölümü karşıla.
Sonuna kadar Onun ol emrinde,
Ve Onu bırakma kesinlikle
Nefsine, açık, gizli tutkulara
Yönetmeye seni izin verme.
Fakat mükemmeliyeti yakaladığında,
Bu dediklerimi hatırla
Onun hançeri benim için bal
Soksun zavallı kalbime.
Birçok âşık yaratılsın
Yârin akıttığı kanımdan,
Yeryüzüne dağılsın
Yüreği temiz akıllı insan.
Şeytan kaçıp âşıktan
İyi insan geride bırakıp kötüyü
Cennet olsun bu yalan dünya
Gövdeden çıkıp bozulmuş kan!
Şakarim’de mertliğin en üst noktasını dünyayı “bozulmuş kan”dan tamamen temizleyerek kurtarma fikri oluşturuyor. Şairin ilahi ve dünyevi aşk hakkındaki düşünceleri, öyle görünüyor ki, sadece sufizme has özellikler değildir. Söz konusu fikirler Avrupa Rönesans estetiğini de anımsatmaktadır. Buna benzer “tasavvuf” konulu şiirlerin sayısı Şakarim’de çoktur ve onun şiirlerindeki kritik başlangıçlar çok sık bir şekilde, tıpkı Abay’ın şiirleri gibi, Tanrı’dan ilham alan sufi-şairin dünya görüşüyle damgalanmaktadır.
Manevi arayışlar, sanki maddi dünyadan manevi dünyaya geçişi hazırlarmışçasına, Şakarim’in sanatında zaman geçtikçe daha çok yer işgal etmeye başlar, fakat “tasavvufi” şiirlerinde hâlâ gayet dünyevi duygular yer almaya devam eder. Bunu 1890 tarihli şiirinde de görmek mümkündür. Lirik kahraman göğe uçup da cennete ulaşmadan önce dünyevi aşk düzeyini aşmayı zor başarabiliyor. Cennette onu daha sonra Şakarim’in uğurlarına uzun bir şiir yazacağı Doğu şiirinin sevilen kahramanları Leyla ile Mecnun karşılıyor:
Ben ateş için bir avuç kömür alabilirdim,
Fakat kıvılcım bile kalbi yakamadı.
Ben canımı verdim aşkıma benim
Fakat O reddetti, almadı.
Bedenimi, inancımı o zaman ona verdim,
Hayatımda değerli olan her şeyi
Uzun yıllar boyu topladığım.
Ve tüm bunları o gerek görmedi.
…
Fakat onun ret cevabında başka anlam gizli
Ben bunu hemen anlayamadım.
“Ben sadece öldüğümüzde olurum senin.”
Hilelere aklım ermiyor benim.
Ve öldüm ben. Ve biz yine beraberiz.
Ayrılmaz olduk artık biz.
Leyla’yla Mecnun çıktı bizi karşılamaya
İkramlar hazırlayarak bizim için.
Hayattayken bir araya getirildiğin kişi
Gerçek aşk değil; o
Sevgili, ona aşk kanunu yabancı
Ve verilmemiş ona dindarlık yolu..
Sevgiliye “arkadaş” deme
Tutku sisi geçene kadar,
10
Sevgili (Kaz. jar) – esasında Allah’tır, hakikat – Yaratan veya Allah’ın varlığını kabul ediş, hakikatin parlak ışığı Allah’ın nurudur.