Şakarim. Yerlan Sıdıkov
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Şakarim - Yerlan Sıdıkov страница 18
İlk fırsatta Şakarim de yem ambarlama işiyle uğraşmaya başladı. Biçilmiş otların bir kısmı kurutuldu. Geriye kalan kısmı Abay’ın yöntemine göre çukura kapattılar. Kışın ayazında her ikisi de işe yaradı. Soğuklar daha fazla devam etseydi felaket kaçınılmazdı. Yine de kıtlığı önceden tahmin edebilmesi, Şakarim’in saygınlığını önemli ölçüde arttırdı, ona kendisinin hiç aldırış etmediği geleceği görebilen adam unvanını kazandırdı. Kışın o, obaları dolaşmaya devam etti, çünkü çiftliklerin durumu endişe vericiydi. Hemşerileriyle ilginç sohbetler yapıyor, ihtiyarlara ailelerinin şecere detaylarını soruyordu. Hem en basit, hem gerçekten evrensel konularda bilgili olduğu açıkça görünüyordu. Abay hakkında, daha doğrusu onun derinliği, ifade gücü ve fikir doğruluğuyla her Şıngıstav sakinini etkileyen şiirleri hakkında konuşuyorlardı.
Soğukların gelmesiyle Şakarim, Karaşokı’daki kışlağına kapandı. Çiftlik işleri kışın da azalmıyordu. O, eşyaları tamir ediyor, hayvanlar için ek yapılar yapıyor, koşumların demir parçalarını çekiçliyordu. Akşamların birinde zamanı faydalı kullanmak için ufak bir kütüphane oluşturmaya karar verdi. Kitaplar uzun süreden beri sevgiyle ve özenle toplanmaktaydı. Kazaklarla diğer Türk halklarının tarihini yazma isteği kaybolmadı. Bu istek aksine daha da güçlendi ve gerçek boyutlar kazandı. Abay’ın da yardımıyla elinde gerçek bir araştırmacı gibi dikkatle incelediği Arap tarihçilerinin kitapları da vardı.
Abay ona; Abülgazi Bahadır Han’ın “Türklerin Soy Kütüğü”, Nacip Gasımbek’in “Türklerin Tarihi” ve Türklerin tarihiyle ilgili bilinen en eski eser (XI. asır Türk edebiyatı) olan Yusuf Balasaguni’nin “Kutadgu Bilig”, yani “Mutluluk Veren Bilgi” adlı şiir kitabı gibi konuyla alakalı birkaç kitap daha temin edecekti.
Vaat edilen tarihî eserleri beklerken Şakarim İslam tarihçisi ve halife döneminin ilahiyatçısı İbn et-Tebari’nin “Târihu’l-Ümem Ve’l-Mülûk”, yani “Peygamberler ve Hükümdarlar Tarihi” adlı meşhur kitabını tekrar tekrar okumayı severdi. İslam historiyografisinin babası kabul edilen İbn et-Tebari söz konusu eserini 914 yılında tamamlamıştır. Şakarim’de biri Arapça, diğeri Eski Türkçe (Çağatayca) olmak üzere kitabın iki nüshası vardı. Onların karşılaştırılmalı incelemesine o, birçok akşamını ayırmıştır.
Otobiyografi niteliğindeki “Unutulanın Hayatı”nda şu satırlar yer almaktadır:
Bilimin gücüne inandım ben cesurca,
Kolumu sıvayıp işe koyuldum
Ve kalbim serbestçe şarkı söylemeye başladı
Üzerimden kirli tozu temizleyince.
Şarkı ve söz yazarken döktüm ter
Yeni bir anlam kazanır söz diye
Özel bir özenle
Hür düşüncelerimi teyit ederim.
Hafız, Firdevsî, Sadî, Fuzulî, Nizamî gibi doğulu şairlerinin el yazması şiirlerinin kopyaları raftaki en güzel yerleri almışlardı. Onların yanında beyaz kâğıtla kaplı “Binbir Gece” kitapları vardı. Üst rafta Kuran bulunuyordu, sonrasında İslam hukukuna göre, tıpkı annesi Tölebike’de olduğu gibi “İslam İbadeti” ve “Muhtasarın” yer alıyordu.
El yazma kitapların arasında okumuş Kazakların kendilerince Kunfuzı (vurgu son hecede) dedikleri Konfüçyüs’ün özlü sözleri de vardı. Sıkı bir iplikle tutturulan kitabı Abay ona akılda kalan bir nahiye müdürleri kongresinden sonra hediye etmişti. Kış akşamları yağ lambası ışığında Çinli bilgenin hikmetli nasihatlerini okurken onların kendi hayat prensiplerine yakınlığı Şakarim’i hayrete düşürüyordu.
“Gerçek iyilik insanın yüreğinden çıkar. Tüm insanlar iyi olarak doğar,” cümlelerini okuduktan sonra o: “Hakikaten öyle!” diyordu yüksek sesle.
“İnsanların ne söylediğini bilmeden onları tanımak imkânsızdır. İyi bir insan gördüğünde ondan daha iyi olmaya çalış. Kötü birini gördüğünde kendi kalbini tanı.” diye nasihat ediyordu Konfüçyüs.
Nahiye müdürlüğü tecrübesi o kadar çok fikrin doğmasına neden oldu ki Konfüçyüs’ü okurken Şakarim bir anda, tıpkı sıtma sayıklaması gibi kafasında beliren sözleri hızla yazıya geçirmeye başladı. “Yalan konuşmayı kendisine yasaklamayan kötü niyetten kendisini alıkoyamaz.” diye yazmıştı o. Konfüçyüs’ün kitabını açınca cevabı anında bulmuştu: “Küçük bir mum yakmak karanlığı lanetlemekten daha iyidir.”
“Gerçekten de öyle. Karanlık halkı ne kadar tenkit etsen de onun eğitimine hiç olmazsa ufak bir katkıda bulunmadığın sürece hiçbir şey değişmeyecektir,” diye düşünüyordu Şakarim. O günden itibaren genç nahiye müdürü filozoflarla şairleri okurken kafasında oluşan fikirleri yazıya geçirmeye başladı ve onları yıldan yıla çoğaltarak hayatının sonuna doğru “Anlamlı Sözler” adı altında topladı.
Oluşturduğu kütüphaneyle Şakarim sonraki dönemlerde hep gurur duymuştur. Kitapların sayısı fazla olmasa bile onların her biri inciyle altından daha değerliydi. 1905’te yazdığı şiirlerinden birinde o, kitaplar dünyasına dalarak asırların bilgeliğini ne şekilde benimsediğini şöyle anlatmaktadır:
Türkçeyi çok iyi biliyorum gençliğimden,
Bilgi onda toplanmış epey.
Ben usanmadan okudum ve aydınlık
Aniden parladı sıra dışı ışıkla karanlığın içinden.
Şakarim’in manevi yükseliş basamaklarını bilimlerin çevrildiği Türkçenin yanı sıra kâinatın sırlarıyla ilgili şiirler ve temizlenme istiaresi olarak Rusça oluşturuyordu:
Doğunun şiirleriyle uyandım.
Dünya sırrı derin bir aynada gibi
Açıldı bana. Gayretle Rusça öğrendim,
Cahilliğin kirini onunla temizledim.
Şakarim, yine şiir yazmaya başladı ve bu uğraşını artık hiç bırakmadı. Şiirler hava kadar, düşüncenin aralıksız çalışmasını sonlandıran bir tür hal billurlaşması kadar, göğsü sıkıştıran sözlerden kurtulmak için ihtiyaç duyulan hacimli ve lakonik kalıp kadar gerekliydi. Bozkırdaki şiirsiz ve şarkısız yaşam çok alelade olurdu.
Şiir yazdıktan sonra o, mutlaka eline dombıra alıp mısraların ritmine uygun melodi oluşturmaya çalışırdı. Şiirlerini dombıra eşliğinde söylerken onları emsalsiz, sadece kendine özgü biçime sokuyordu. Şarkıları kolaylıkla akılda kalır nitelikteydi.
O yıllarda Şakarim henüz dramatik eserler yazmayı çok arzulamıyordu. Hayallerle yaşamıyor,