Aşk ve Nefret Kitabı. Joltay Jumat Almaşoğlu
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Aşk ve Nefret Kitabı - Joltay Jumat Almaşoğlu страница 9
Kız utanmak yerine yüksek sesle güldü ve onun şaşkınlığını ve ezikliğini görünce daha da fazla kahkaha attı.
– Bugün aydan mı düştün yoksa ne? Hangi fantezi dünyasında yaşıyorsun?.. Kısacası – dinle. Zevk almak istiyorsan – parasını ödersin. Bu kuralı ben koymadım, bunu zaman belirlemiş. Ve zaman bizim yegane hükümdarımızdır…
“Hiçbir şey anlamıyorum,” dedi Jarashan şaşkınlıkla. – Yani, sence, vicdan azabı duymadan kolayca bir duyguyu, şefkati, insani bir duyguyu, bir güzellik duygusunu satabilir misin? Mesela, sana para ödersem, o zaman bana karşı tutku duyacak mısın, gerçekten bana karşı sevgi hissedecek misin? Tüm ruhunla teslim olacak mısın?
“Eh, bakarız,” diye omuz silkti güzel kız. – Önce bir öde…
– Ama bu bir taklit, zavallı bir sahtelik! Bu durumda aşık olmanın gerçek hissini bilebilir misin? Büyük şairlerin söylediği saf, kristal, güzel duygu nerede? – diye sordu Jarashan pes etmeyerek.
– Duygu! Duygu! Güzellik! Neden hep aynı şeylere takılıp kaldın?.. Şimdilerde duyguyu anlayacak ve güzelliği takdir edecek bir erkek mi kaldı? Bunu onlar umursamıyorlar. Herkes ve her şey hayatın kırılganlığının kölesidir. Burada herkes büyük bir iştahla lezzetli bir lokmayı kapmaya çalışır. Bunu anlayamayan birisi olarak nereden karşıma çıktın? Yüce değerler hakkında konuşuyorsun, ama kendin vücudumdan bedavadan zevk almak istiyorsun. Öfkesine hakim olamayan güzel kız, küçümseyici bir şekilde ona – ‘Ve sen ahlaktan bahsediyorsun’ diye haykırdı.
Mahzunlaşan Jarashan o anda zavallı bir izlenim bırakmıştı. Bir duraklamadan sonra umutsuzca haykırdı:
– Tanrım, ne kabus bir zamanda yaşıyoruz, duygular bile pazarlık konusu olmuşsa!
Kızın yüzüne bakmadan, artık söylenecek başka bir şey olmadığını açıkça ifade edercesine eski, ezilmiş koltuğuna çöktü. Genç kız ise, üstüne hiç alınmadan, çevik bir şekilde oturduğu yerden fırladı ve aceleyle giyinmeye başladı. Hareket halindeyken düğmelerini ilikleyen kız, dişlerinin arasından alaycı bir şekilde fısıldadı:
– Öf! Ne çok zamanım boşa gitti…
O anda, Jarashan hiçbir duygu hissetmiyordu, son zamanlarda tutkuyla yanıp tutuşan ruhu donmuş gibiydi.
Daha sadece bir veya iki saat önce hayran olduğu ve aklını yitirecek derecede aşık olduğu kişinin bir iz bile bırakmadan kaybolduğuna bakmadan: ‘Duygu!.. Pazarlığın konusu haline gelen duygu …” diyerek – umutsuzca ve acı bir şekilde serzenişte bulundu.
Jarashan, sanki dayanılmaz bir yük tarafından eziliyormuş gibi, omuzlarını istemsizce indirerek sarkmış bir halde oturmuştu. Ve kalkmak, uyuşukluktan kurtulmak için kendisinde güç ve istek bulamıyordu.
“İnsan imajı, dış özelliklerin, düşüncelerin saflığının, karakter özelliklerinin, gerçek duyguların bir kombinasyonundan oluşur ve eğer sıradan bir ölümlü bu nitelikleri ve erdemleri kaybederse, o zaman ne olur?
Kendisinin en emin olduğu görüşlerinde bu şekilde acımasızca aldatılmış olarak hayale uğrayan Jarashan, insan denilen varlığın, ne kadar çekici bir dış güzelliğe sahip olsa da, ahlaki temellerden ve katı prensiplerden mahrum olması durumunda, onun eninde sonunda itici bir etki yaratacağını ve tiksinti doğuracağını acıyla düşündü.
Ağır bir şekilde içini çekti. Bu, onun ruhunu karıştırarak çekip giden güzel kızla birlikte, bu ölümlü ve tezatlar dünyasında güzel, büyülü ve harika olan her şeye yürekten olan inancını anında kaybeden duygusal ve acı çeken bir kişinin iç çekişiydi.
Tüyleri diken diken olmuştu. Bu durum, şiddetli rüzgarların ve çatırdatıcı soğukların etkisinden değil, başka bir şeyden ortaya çıkmıştı…
…İnsanların güzelliğin cazibesine boyun eğmeyi bırakmakla kalmayıp, aynı zamanda alaycı bir şekilde bir kızın onurunu açık artırmaya çıkardığı, içinde bulunduğumuz çağın görünümüne dikkatlice bakın! İğrenç görünümüne yakından bakın, Mirza Jarashan!
İşte, sana gerçek hayat…
DOĞUM EVİ POLONEZİ
Firuza’nın morali bozuktu. Ve doğum evinin kapısından girer girmez bu durum daha da belirginleşmişti .
Ama bugün, öyle görünüyor ki, durumu biraz daha iyiye doğru değişmişti. Dünkü gibi değildi. Belki de bu yüzden Firuza karamsar düşüncelere dalmamıştı, son zamanlarda çok baskı altında olduğu gerçeğinden kendini uzaklaştırmaya çalışıyordu. Daha bir kaç gün önce, şiddetli ağrıları ortaya çıktığında, ruhunda, ne pahasına olursa olsun, rahmindeki istenmeyen ceninden kurtulma kararı vermişti. Gün batımından önce, alacakaranlıkta başlayan doğum sancıları Firuza’ya dayanılmaz geliyordu. Tombul bir Tatar olan ev sahibesi, onu böyle içler acısı bir durumda bulunca, bir kadın olarak içtenlikle endişelenmeye başlamıştı:
– Ah canım, yüzünde renk kalmamış, doğumunun çok yakın olduğunu hissediyorum… Yani bekleyecek ve zaman kaybedecek bir şey yok, ambulans çağırmak gerekiyor…
Ve ev sahibi kadın hiç tereddüt etmeden hemen acil servisi aradı. O olmasaydı, Firuza doğumun yakında başlayacağını düşünemezdi bile. Ama tombul ev sahibesi bu kadar telaşlanınca Firuza’yı da bir korku almıştı, bu yüzden ambulans çağırmayı kabul etmişti.
Ev sahibesinin tavsiyelerini her zaman dinlerdi. Ve bu da sebepsiz değildi. Hamileliğini öğrenir öğrenmez ve bu sırrını saklamaya çalışırken, Firuza acilen kendine bir daire aramaya başlamıştı. Günlerce tüm sokakları bir aşağı bir yukarı şekilde umutsuzca dolaşmıştı, ta ki bu Tatar kadına rastlayıncaya kadar.
– Evim rahattır. Küçük çocuk yok. Yalnız yaşıyorum, kendi odan olacak, bu yüzden daha iyisini bulamazsın ”demişti ev sahibesi.
O günden sonra Firuza ve Tatar kadın aynı çatı altında sakin ve dostane bir şekilde yaşadılar.
İlk başta, ev sahibesi hiçbir şeyden şüphelenmemişti, ancak birden kiracısının karnının gözle görülür şekilde yuvarlak bir şekil aldığını görünce gözleri şaşkınlıktan fal taşı gibi açılmıştı:
– Aman Tanrım! Demek sen… hamileymişsin!
‘Evet, öyle oldu işte…’ Firuza, bunu daha fazla saklayayamacağını anlayarak utanmıştı.
Bununla birlikte, ev sahibesi – iyi kalpli biriydi – kiracısını evi tutarken hamile olduğunundan bahsetmediği için azarlamadı. Aksine, buna sempatiyle, kibar bir şekilde tepki gösterdi, akrabasıymış gibi koruyucu davrandı ve moralini yükseltmeye çalıştı:
– Gören de bir felaket oldu sanır! Çocuk – en değerli servettir. Ayrıca, olan biten her şey onun suçu değildir. O halde tereddüt etme, vazgeçme, doğur çocuğunu! Mutlaka doğur! Bu durumda