Millî Şair Mehmet Akif Ersoy. Canan Olpak Koç
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Millî Şair Mehmet Akif Ersoy - Canan Olpak Koç страница 4
Mehmet Akif, Rüştiye yıllarında özellikle; Arapça, Farsça ve Fransızca bilen, Paris’te eğitim görmüş hocası Kadri Efendi’yi kendisine örnek alacaktır. Kadri Efendi’nin etkisi sadece dil öğretimi yönünden ibaret kalmaz. Akif’in, bağlı olduğu İslam düşüncesi ve İslam ideali nedeniyle muhalif kimliğinde de onun etkisi büyüktür. Rüştiyedeki eğitimi yanında Selanikli Esrar Dededen Farsça, Hoca Halis Efendiden Arapça dersleri alır. Aynı zamanda edebiyat eğitimini sürdürür. Önemli eserlerden Hafız’ın12 Divan’ıyla, Gülistan’ıyla, Mevlana’nın13 Mesnevi’siyle, Fuzuli’nin14 Leyla ile Mecnun’uyla rüştiyede tanışmıştır. Başarılı bir öğrenci olan Mehmet Akif dil derslerinde sürekli sınıf birincisi olur. Onun Fransızca bilgisine dair Milli Mücadele günlerindeki şu anı önemlidir: Bir gün Yusuf Akçura ve Doktor Adnan15, Büyük Millet Meclisi’nin toplantı salonunda bir Fransızca gazeteyle Akif’e geleceklerdir. Gazetede Pierre Loti’nin16 Türkler hakkında bir yazısı vardır. Akif gazeteyi alır ve Meclis’te yanlarında otururken gözleriyle okuduğu yazıyı sözleriyle tercüme eder. Akif bu denli Fransızca bilir.
Mehmet Akif’in rüştiyeden mezun oluşu aile içinde küçük çaplı bir tartışmayı da beraberinde getirecektir. Rüştiyeden sonra öğrenimine devam etmek isteyenler ya dini eğitimin verildiği medreselere ya da modern eğitimin verildiği idadilere giderlerdi. Medreseye devam edenler sarık sararlar, idadiye devam edenler fes takarlardı. Eskiyle yeninin iç içe olduğu böyle bir dönemde de birtakım çatışmaların ortaya çıkması kaçınılmazdı. Emine Şerife Hanım, daima “Hocazadem” şeklinde çağırdığı Mehmet Akif’in modern anlamda eğitiminin yeterli olduğunu, mahalle mektebi ve rüştiyeyi bitirdiğine göre artık sarık sarması gerektiğini söylemektedir. Tahir Efendi’nin kendisi de bir medrese hocasıdır. Oysa oğlunun medreseye gitmesine karşı çıkar. Nasılsa medresede öğretilen dini ilimleri oğluna o öğretiyordur, o halde modern eğitim sisteminin rüştiyeden sonraki adımı olan idadiye gitmelidir.
Okul seçiminde Tahir Efendi’nin tercihi dikkat çekicidir. O, her ne kadar dönemin geleneksel eğitim kurumlarından birinde öğretmenlik yapsa da modern eğitim kurumlarının, dolayısıyla devletin istikbalinde -inanç kadar- çağdaş bilimlerin gerekliliğinin farkındadır. Mehmet Akif’in hayatı boyunca bağlı olduğu İslamcı pozitivist anlayışın temellerinin, Tahir Efendi’nin bakış açısıyla atıldığını söylemek mümkündür.
Tahir Efendi’nin, oğlunu Mülkiye İdadisine17 kaydettirirken istenilen kayıt harcına parası çıkışmayacak, gümüş saatini harç için vermek isteyecektir. Fakat bu durumu uzaktan gören okul kâtibi, harcı yarın da yatırabileceklerini söyleyerek Tahir Efendi’yi rahatlatacaktır.
İdadi yıllarında Mehmet Akif’te bir başka ilgi uyanacaktır: Güreş. Emine Şerife Hanım, okuldan dönen oğlunun bazen zeytinyağı içinde gelmesine anlam veremez ve onun, hemen yakınlardaki bir yangın yerinden kalma boş arsada güreş yaptığını öğrenir. Zaten baştan bu yana Akif’in idadiye gitmesine muhalif olduğundan, bu yeni haberi de okulun başlarına sardığı bir başka uğursuzluk kabul eder. Oysa Akif, okul arkadaşlarıyla güreş tutmak yerine Kıyıcı Osman Pehlivan’dan güreş dersleri almaktadır.
Mülkiye Mektebinden mezun olmadan önce, birtakım talihsizlikler birbirini izler. 1888’de Mehmet Tahir Efendi yakalandığı gırtlak veremi nedeniyle vefat eder. Henüz on beş, on altı yaşındadır Mehmet Akif. Bu büyük acıyla birlikte aile hem manevi hem de maddi yönden sıkıntılar içine girer. O günlerde Mehmet Akif idadinin üç yıllık idadi kısmını bitirmiş, iki yıllık yüksekokul kısmına başlamıştır. Babasının vefatının ardından, ailecek Yakacık’ta vakit geçirdikleri sıra Sarıgüzel’deki evin çıkan yangında kül olduğu haberini alırlar. Babasının öğrencisi Pirzirinli Hoca Mustafa Efendi’nin yardımlarıyla ev yeniden yaptırılırken18, idadinin üç yıllık ilk aşamasından iki yıllık ikinci aşamasına geçmiş Mehmet Akif de 1889’da bir seçim yapmak zorunda kalır. Her ne kadar idadiden sonra Hukuk Mektebine gitmek istese de hem sadece memurluk yapabileceği bir meslek seçmek istemediğinden hem de babasının ölümüyle zor durumda kalan aileye bakabilmek için daha kolay iş bulabileceği, Baytar Mektebi diye bilinen Halkalı’daki parasız yatılı Baytar Mekteb-i Âlisine (Halkalı Veterinerlik Yüksek Okulu) başlar. Mülkiye İdadisinde beraber okudukları arkadaşı Selahattin Bey; yaşadığı dönemde sevilen sayılan bir kişi olan Tahir Efendi’nin ölümünden sonra da elde ettiği saygınlıkla, Akif’in Halkalı’daki okula gündüzlü öğrenci olarak babasının talebesi Mustafa Efendi adında önemli bir kişi tarafından kaydının yaptırıldığını söyler.
Halkalı Baytar Mektebine ait bina, günümüzde üniversite olarak kullanılmaktadır.
Akif babasının vefatı sonrası ata topraklarını görmek ister ve amcasını ziyaret amacıyla İpek’e gider, dönüşte medresede okuması için amcasının oğlunu da yanında getirir.
Başlangıçta Ahırkapı’da olan Baytar Mektebi iki yılın ardından Halkalı’ya taşınır. Sarıgüzel’le Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi arasında mesafe yaklaşık on yedi kilometre olduğundan, Akif de gündüz gidip geldiği okula sonra yatılı olarak devam etmek zorunda kalır. Her hafta sonu yine bu on yedi kilometrelik yolu yürüyerek gidip gelir.
Baytar Mektebinin bütün hocalarının sevgisini kazanan Mehmet Akif, burada özellikle Rıfat Hüseyin’den etkilenecektir. Bizzat Pasteur’dan19 eğitim almış Rıfat Hüseyin Paşa, Akif’in Baytar Mektebine başladığı yıl Paris’ten dönmüştür. Dini duygularında daima samimi olmuş, ibadetini sürdürmüş Akif; onun sayesinde, Hristiyan bir bilim adamı olan Pasteur’a da samimiyetle saygı duymuştur. Bir anlamda Baytar Mektebi, Mehmet Akif’teki imanla ilim bütünlüğünü, samimi imanı yanında başka inançlara sahip ilim insanlarını da kabullenmeyi ve onlara hayranlık derecesinde saygı duymayı pekiştiren bir süreç olmuştur. Akif, bu yıllarda bir taraftan da dini eğitime devam etmiş, Filipeli Arap Hafız nezaretinde altı ay gibi kısa bir sürede Kuran’ı hıfzetmiştir.
Okul yıllarında beşeri ilimler yanında bir taraftan da şiirle ilgilenmeye başlayan Mehmet Akif, 1893’te okulu birincilikle tamamlar.
Baytar Mektebinden mezun olmasıyla birlikte memuriyet hayatı başlar.
EVLİLİĞİ VE ÇOCUKLARI
1 Eylül 1898’de Tophane-i Amire veznedarı Mehmet Emin Beyin kızı İsmet Hanımla evlenir. Mehmet Akif yirmi beş, İsmet Hanım yirmi bir yaşındadır. Mehmet Emin Bey hali vakti yerinde, sayılan ve sevilen birisidir. Hırka-ı Şerif semtinde, Veznedar Konağı adıyla bilinen bir konağı vardır. Mehmet Akif’le İsmet Hanım’ın düğünleri de bu konakta yapılmıştır. Düğünün ardından Mehmet Akif ve İsmet Hanım bir ay kadar bu konakta kalmışlar, ardından, 1889’da yandıktan sonra yeniden inşa edilen Sarıgüzel’deki eve geçmişlerdir. Fakat evliliklerinin ilk yılı Fatma Cemile dünyaya gelince bu ev dar gelmiş, Akif’in “İstanbul’da
12
Hafız-ı Şirazî: XIV. yüzyılda İran’da yaşamıştır. Yaşamı hakkında günümüze ulaşan bilgilerin kesinliği tartışmalıdır. Hafız, İran şiirine çığır açacak ölçüde önemli yenilikler getirmiştir. Divan adlı şiirlerini topladığı eseri ve Gülistan’ı vardır.
13
Mevlana, 6 Rebîülevvel 604’te (30 Eylül 1207) Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya geldi. Sonradan Anadolu’da Konya şehrine yerleşerek vefat edene kadar orada yaşadı. Adına daha sonra Mevlevilik tarikatı kuruldu. En ünlü eseri Mesnevi’dir.
14
16. yüzyıl divan edebiyatı şairi. Bağdat’ta doğduğu bilinen, Klasik Türk edebiyatının en büyük şairlerinden. Leyla ile Mecnun adlı aşk hikâyesini anlattığı mesnevisi önemli eserlerinden biridir.
15
Yusuf Akçura (2 Aralık 1876-11 Mart 1935), Türkçülük akımının önde gelen temsilcilerinden Tatar Türkü yazar ve siyasetçi. Adnan Adıvar (1882-1 Temmuz 1955), ilk sağlık bakanı. Ayrıca ünlü yazar Halide Edip Adıvar’ın eşidir.
16
Pierre Loti (14 Ocak 1850-10 Haziran 1923), 1876’dan itibaren bir müddet İstanbul’da yaşamış Fransız yazar.
17
Mülkiye İdadileri devletin idari kademelerine memur yetiştirmek amacıyla ilk kez 1859’da Fatih semtinde kurulmuştur. Başlangıçta öğrenim süresi iki yıl olsa da 1877’de beş yıllık yükseköğrenime dönüştürülmüştür.
18
Bu küçük ev, 31 Mayıs 1918’de çıkan ve yaklaşık yedi bin beş yüz evin yandığı Cibali-Fatih yangınında bir kez daha yanıp kül olacaktır.
19
Louis Pasteur (1822-1895), Fransız bilim adamı. Mikrobiyolog ve kimyagerdir. Bulduğu kuduz aşısını ilk kez 1885’te, kuduz bir köpek tarafından ısırılmış bir çocuğa uygulamıştır.