Millî Şair Mehmet Akif Ersoy. Canan Olpak Koç
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Millî Şair Mehmet Akif Ersoy - Canan Olpak Koç страница 7
Necid Çöllerinden Medine’ye şiiri “Ya Nebi” diyerek başlatılır, ardından şiirde konuşturulan karakter olan Sudanlının sözleri gelir:
…Şu halime bak!
Nasıl ki bağrı yanar, gün kızınca sahranın
Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicranın!
Şiirde Sudanlı genç üç aydır yollardadır. Tıpkı Mehmet Akif gibi çölü geçmek ister. Mehmet Akif ve diğer heyet üyeleri de zorlu yolları aşmışlardır. Heyetin amacı Müslümanlık paydasını vurgulayarak Osmanlı’nın varlığını devam ettirmektir. O nedenle şiirde manevi vurgular da çoktur:
Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak
Önümde durmadı artık, ne hanuman ne ocak
Yıkıldı hepsi.. Ben aştım diyar-ı Sudan’ı
Üç ay “Tihame!” 29 deyip çiğnedim beyâbânı
Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrada
Yetişmeyeydin eğer, ya Muhammed, imdada
Mehmet Akif’in şiirine Sudanlı bir kişiyi karakter olarak seçmesi Osmanlının çok kültürlülüğüne atıfta bulunmak içindir. O tarihlerde her vatanseverin derdi, hâkimiyeti korumaktır. Akif de bunun için mücadele eder. Ancak Milli Mücadele yıllarında gerçekçi karakter özelliğini ön plana çıkararak safını, doğru bildiği tarafa yöneltir.
Akif’in görev dolayısıyla beş ay süresinde gezdiği coğrafyanın bir parçası olan Necid’de olduğu sıra, İstanbul’un hemen yakınında yaklaşık beş yüz bir kişinin öldüğü Çanakkale Savaşı yaşanacaktır. 1915’te kırk iki yaşında olan Mehmet Akif’in yolunu Hicaz Demiryolunun ortasındaki o istasyona çıkaran da bu savaştır. Çanakkale Destanı adıyla bilinen ve bu savaşı en güzel şekilde anlatan şiiri yazacak olsa da Mehmet Akif, Çanakkale Savaşı’na katılamamıştır. Çanakkale Zaferi’ni de Medine’ye gitmek için El-Muazzam istasyonunda beklerken, Kuşçubaşı Eşref Bey’e Enver Paşa’nın30 gönderdiği şifreli mesaj aracılığıyla öğrenmiş ve şiiri orada yazmıştır. Türk milletinin hafızasında çok derin izler bırakan Çanakkale Savaşını anlattığı şiirinde bir destanı, tarihin sayfalarına kazır. Şiirin sonunda büyük bir sevinç, gurur ve müjde vardır:
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın… Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…
Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.
1918 Temmuz’unda Şerif Hüseyin’in yerine Mekke Emiri olarak tayin edilen fakat Mekke’ye gidemediği için Lübnan’da bulunan Şerif Ali Haydar’ın davetiyle Lübnan’a gitmiştir. Onun Lübnan’da olduğu sıra İstanbul’da Darü’l-Hikmeti’l-İslamiyye adıyla bir müessese kurulmuş ve Mehmet Akif de başkâtip tayin edilmiştir. İslam bilim ve düşünce insanlarını aynı çatı altında toplamak amacı taşıyan bu müessesedeki görevinden, Milli Mücadeleye katılmak için Anadolu’ya geçtiğinden azledilmiştir.
İKİNCİ BÖLÜM
MİLLİ MÜCADELE’YE KATILMASI
İttifak Devletleri arasında bulunan Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşından mağlup olarak ayrılır. 30 Ekim 1918’de ateşkes antlaşması imzalanır. Antlaşmanın, “İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkına sahip olacaktır” şeklindeki yedinci maddesi bahane edilerek İtilaf Devletlerinin Anadolu’yu işgali başlar. İtalya’nın 22 Mart 1919’da Antalya’yı işgal etmesinin ardından, -18 Ocak 1919 tarihinde yapılan Paris Barış Konferansıyla İzmir ve çevresi Yunanistan’a verildiğinden- 15 Mayıs 1919’da Yunanlılar İzmir’i işgal ederler. Özellikle İzmir’in işgali toplumda büyük bir umutsuzluğa yol açar. Böyle bir ortamda 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, Anadolu’da kurtuluş mücadelesini başlatır. Erzurum, Sivas, Amasya Kongreleriyle başlayan Milli Mücadele sürecine Kurtuluş Savaşı denir. 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelen Mustafa Kemal 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni kurarak, İstanbul Hükümeti ve padişahtan bağımsız hareket ettiğini resmi olarak da ilan etmiş olur.
Mehmet Akif, yakın arkadaşı Eşref Edip’le31 çıkardığı ve başyazarı olduğu Sebilürreşad dergisinde Milli Mücadele’yi destekleyen yazılar yayımlar. Bir yazısında “Türklerin yirmi beş asırdan beri istiklâllerini muhafaza etmiş bir millet oldukları tarihen müspet bir hakikattir. Türkler istiklâlsiz yaşayamaz” diyerek manda ve himaye fikrini savunanlara karşı çıkmıştır. Özellikle İzmir’in işgalinin ardından Sebilürreşad dergisi tüm yazılarını halkı sabra davet etmeye, insanlara ümit ve cesaret vermeye ayırır. Hatta bazı sayılar sansürlenir; kimi zaman dergi yarı yarıya boş sayfalarla yayınlanır. Şair Akif, 1920 yılının Ocak ayında Eşref Edip’le birlikte Balıkesir’e gider. Şehre gelişi tellallar aracılığıyla halka haber verilir ve 23 Ocak 1920 Cuma günü namazdan sonra Zağnos Paşa Camiinde vaaz verir; halkı mücadele etmeye ve işgallere sessiz kalan Osmanlı idaresinin karşısına geçerek düşmana karşı savaşanlara yardım etmeye çağırır. Arkadaşı Eşref Edip tarafından yazıya geçirilen bu konuşma metni önce İzmir’e Doğru gazetesinde, ardından Sebilürreşad dergisinde yayımlanır. Mehmet Akif’in halk üzerindeki etkisini iyi bilen, gerek Sebilürrreşad’daki Milli Mücadele’yi destek yazılarını gerekse Balıkesir konuşmasını takip eden Mustafa Kemal, Mehmet Akif’i Ankara’ya davet eder.
Memleketin durumu iyiye gitmemektedir. 16 Mart 1920’de İstanbul, İngilizler tarafından işgal edilir. Akif, Nisan ayında yakın arkadaşı Eşref Edip’e “Artık burada duracak zaman değildir, gidip çalışmak lazımdır. Bizim tarafımızdan halkı tenvire ihtiyaç varmış. Çağırıyorlar. Mutlaka gitmeliyiz. Ben yarın Ankara’ya hareket ediyorum. Hiç kimsenin haberi olmasın. Sen de idarehanenin işlerini derle topla, Sebilürreşad klişesini al, arkamdan gel” der ve İstanbul’dan ayrılır. Beraberinde o sıralar on iki yaşında olan büyük oğlu Mehmet Emin’i de götürmüştür.
Mehmet Emin, babasıyla ilgili hatıralarına, Milli Mücadele’ye katılmak için İstanbul’dan Ankara’ya yapılan yolculukla başlar:
Mehmet Akif ve Milli Mücadele yıllarında yanından ayırmadığı oğlu Mehmet Emin.
“Millî Mücadele yıllarında Mehmet Âkif’in büyük bir gazâ telakki ettiği bu savaşa nasıl iştirak ettiğini bugün benim kadar yakından bilen kimse yoktur;
29
Sözlükte “kötü koku, aşırı sıcaklık, durgun rüzgâr” anlamına gelen tihâme kelimesi, Yemen kıyı şeridi için “yüksek bölge” anlamındaki Necid’in karşıtı olarak “alçak bölge” anlamında kullanılır.
30
Enver Paşa (1881-1922), I. Dünya Savaşı’na devletin katılmasında etkin olan, İttihat ve Terakki’nin üç paşasından (diğerleri Talat Paşa ve Cemal Paşa) en tanınmışı. Savaşın kaybedilmesi üzerine Orta Asya’daki Türk halklarını ayaklandırmak amacıyla gittiği Türkistan’da Bolşeviklere karşı yaptığı bir çatışma sırasında şehit edilmiştir.
31
Eşref Edip Fergan (1882-1971), gazeteci ve hukuk doktoru. Mehmet Akif’in yakın arkadaşı olan Eşref Edip, Milli Mücadele’nin en önemli yayın organlarından olan Sebilürreşad dergisinin sahibidir.