Bir Pişmanlık Bir Ümit. Beksultan Nurjekeuli
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Bir Pişmanlık Bir Ümit - Beksultan Nurjekeuli страница 12
“Geliyorlar!” dedi biri.
Çayırın diğer tarafından beş altı atlı gözüktü. Biraz sonra koca ağacın yanına gelip atlarından indiler. Koca ağacın yanı, gelenlerin atlarını tutanlar ve atlardan inenlerle doldu. Kısa boylu, boynu ve karnı büyük, etrafını süzen esmer adamla özel bir ilgi ve saygıyla tokalaşıyorlardı. Hem eşlik edenler, hem karşılayanlar çok ilgi gösteriyordu. İki çocuk, evin yanındaki büyük taşa çıkıp, avuç kadar düz kısmında aşık oynuyordu. Büyüklerin kumar dediği bu oyuna kendileri “Üyirmekil” diye ad takmıştı. Büyükler arasında telaş başlayınca onlar da taştan indi. Gelenlerin içinde tanıdıkları bir tek Kabi vardı. Gülümseyerek çocukların yanına geldi ve sırtlarından sıvazladı. Sonra Şegen’e bakıp:
“Nasıl, iyileştin mi? Artık aygırdan korkmazsın, değil mi?” diye güldü.
Göbekli adam yanlarına yaklaşıp dik dik baktı.
“Amcaya selam ver!” dedi Kabi, Şegen’in omzuna elini koyup. Onun çekingenliği hoşuna gitmeyip yaklaş anlamında avucunu bastırdı.
“Selamünaleyküm!” dedi Marat çekinerek. Şişman adam cevap vermedi. Somurtarak Şegen’e pis pis baktı. Yüzü gülümser gibi bir şekil aldı ve:
“Neden selam vermiyorsun, bürokrat ihtiyarın çocuğu?” dedi. Sesi kısılmış gibi boğuk çıkıyordu. Tüylü yüzüne yakından bakan Şegen’in eli ayağı titredi. Şu anda hatırlayamadığı bir yerde böyle korkunç bir haşere görmüştü. Geriye çekilerek, kendisine saldıracakmış gibi yüzünü korumaya çalıştı. Etrafındakiler çocuğun davranışından dolayı utandılar.
– Çekiniyor ağabeyi, çekiniyor.” dedi Taybek, ortamı yumuşatmaya çalışarak.
Millet eve girdikten sonra Şegen’in Marat’a sorduğu ilk soru:
“Kimdir bu?” oldu.
“Yönetici Botaş.”
“Çok korktum! Yüzü ne kadar tüylü, tırtılın sırtı gibi!” dedi benzettiği haşereyi şimdi hatırlayarak.
“Sus!” dedi Marat, korkarak ev tarafına baktı. Birileri duyar diye yüz rengi değişiverdi. Botaş’ın gücünü şimdi anlayan Şegen de korktu. Yaşı onun üzerinde olan ve dördüncü sınıfa geçen Marat, büyüklerin durumunu kendisinden daha iyi biliyordu tabi.
Marat ile Şegen, tekrar evin yanındaki büyük taşın üzerine çıktı. Aşık oyunlarına devam ederken arada bir merakla ev tarafına kulak veriyorlardı. Yemek hazır olduğunda Jamihan iki parça et getirmişti. Ardından yemek dolu bir tahta kapla Batjan da yanlarına geldi. Tok karınla ilginç oyunlarına devam eden çocuklar kulaklarını sadece evden gelen sıra dışı seslere veriyordu. Evdeki konuşmanın kızıştığını oyundan sıkılmaya başladıklarında fark ettiler. Hangisinin tartışma, hangisinin şaka olduğunu ayırt etmek zordu. Sesler bazen öfkeli ve kızgın, bazen neşeli çıkıyordu. Kulaklarını dikip ne hakkında konuştuklarını anlamaya çalıştılar. Tek başına konuşanın söyledikleri net duyuluyordu. Birbiriyle yarışarak konuşanların ne söylediklerini seçmek zordu. Bu durumda ikisi birbirine bakıp omuzlarını kaldırıyorlardı. Bir an kalabalığın sesi kesildi ve az bir sessizlikten sonra Botaş’ın kısık sesi duyuldu. Sesler ağzından değil de, karnından geliyor gibi boğuktu. Söylediklerinin bazıları duyuluyor, bazıları duyulmuyordu. Yine de Şegen sohbet konusunu anlamıştı. Galiba evlilikle ilgiliydi. Konuşma arasında “Jamihan” adını duyunca yüreği boğazına takılmıştı. Bedenini korku sarmış, kalbi bir kötülük hissetmişti. Marat ise tamamen anlamış gibiydi, hiç konuşmadı. Ardından dedesinin kızgın sesi duyuldu:
“Başkasından beklerdim. Ama Satim’e karşı düşmanlığı senden beklemezdim, Allahın cezası. Ben seni misafir ederken sen benim hayatımın içine mi tükürüyorsun?”
Boğuk ses de sert çıktı. Ancak ne söylediği net anlaşılmadı. Evden hızla çıkan Jamihan ardından biri kovalarcasına koşarak Maratların evine girdi. “Dedemin kızmasının nedenlerinden biri de bu mu?” diye şüphelendi Şegen. Pat diye bir ses çıktı. Kâse ve tabakların çarpışan gıcırtılı sesleri geliyordu. Dedesi ağırlık kaldıran bir insan gibi nefes nefese kalmış yüksek sesle bağırdı:
“Bırak beni, karnını yarayım!”
Şegen hemen taştan zıpladı ve eve doğru koştu. Taybek ile Kabi, Mamet’i iki tarafından tutmuş, bırakmıyordu. Sakalı ile bıyığı tir tir titreyen dedesi, sürekli yutkunarak sanki bir şeyle söylemek istiyor da söyleyemiyor gibiydi. Şu hâli Botaş’a saldırmak isteyen birinden ziyade ağlamak üzere olan birinin hâline daha çok benziyordu.
“Çık evimden!” dedi titreyerek. “Göğe direk de olsan, yap yapacağını da göreyim!”
“Sen, ihtiyar delirdin herhâlde,” dedi Botaş, oturduğu yerden somurtarak. Ondan sonra aklına aniden bir şey gelmiş gibi Mamet’ten gözünü ayırmadan: “Ne? Beni dövmek mi istiyorsun? Döv de demir parmaklıklı evden yer bulayım sana.” Dedi.
Mamet o an kendini Botaş’a doğru attı. Şegen sonrasını pek göremedi. Evdekilerin hepsi ayağa kalkmıştı. Ancak evdeki curcuna bittikten sonra dedesinin göğsünün açık, cüppesinin sol omzundan inmiş olduğunu gördü. Gözünün önünde huysuz at canlandı bir daha. Dedesi de onun gibi kafasını tutamayıp yere mi yığılacak? Önce bedenini belirsiz bir korku sardı. Ardından aklına bir düşünce geliverdi. Dedesi dayak yedi ya, onun yardıma ihtiyacı vardır. Ona yardım etmeli! Destanlardaki kahramanlar daha beşikteyken güçlerini göstermiyorlar mı? Dedesine derhal yardım eli uzatmalı. Gecikirse korkmuş sayılacak. Çocuğun yüreği balık gibi yerinden oynadı. Kenardan giderek sandığın arkasındaki eski tüfeği aldı.
“Dede tut! Tut!” diye uzattığı an, dedesinden önce davranan Kabi elinden hızla çekiverdi. Şegen kendi hızıyla yüzükoyun düşüverdi. Mamet hiçbir şey söylemeden Kabi’nin alnına yumruk atıverdi. Kabi yüzünü bir daha gelebilecek yumruktan korumak isterken elindeki tüfeği kaptı. Namluyu hemen Botaş’a doğrulttu ve öfkeli gözlerle dikildi.
“Çık dediysem çık evimden! Vururum!”
Taybek:
“Mamet dur, yapma!” diye yanına yaklaşıp tüfeği çekip aldı ve sandığın arkasına attı. Sonra da Şegen’i sürükleye sürükleye evden çıkardı. Bundan daha iyi çözüm olmadığını düşünen diğer insanlar da yavaş yavaş kapıya doğruldular. Botaş; evden çıkar çıkmaz hiç beklemeden herkesten önce atına bindi. Ona eşlik edenler de alelacele atlandılar. Kimse bir şey demedi. Atlı köye bir an sessizlik çökmüştü. İlk önce konuşan, olanlardan sorumlu tutulacakmış gibi herkes susuyordu. Botaş’la mı gideceğine yoksa