Bir Pişmanlık Bir Ümit. Beksultan Nurjekeuli
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Bir Pişmanlık Bir Ümit - Beksultan Nurjekeuli страница 9
Birazdan yamaçtan aşağı inmeye başladılar. Tekrar ardıç ağaçlarının yoğun olduğu bir bölgeye geldiler. Sık yetişen ağaçların kimilerinin hacmi neredeyse keçe çadırın hacmi kadardı. Ağaçlar, yüzünü, ayaklarını tırmalayarak rahatsız ediyordu. Bu şekilde yola devam ederken, bir an aygırın ayaklarının altından, ağacın içinden patır kütür ses geldi. Kula at, köze basmış gibi yerinden fırladı. Şegen’in minderi eyerden kayıverdi. Dedesi sağ eliyle tutuyor olmasaydı çoktan uçmuştu.
Şegen, korkusundan bir yerinin acıyıp acımadığını bile anlayamadı. Sadece “Bu hiddetli hâliyle bizi dağdan aşağı yuvarlatmazsa iyidir!” diye korktu. Demin, at fırladığında dizinin ata değen iç kısmına sancı girmişti, şimdi de uyuşmuştu. Aygır huylandıkça kuyruğu ile eyer kısmı, havan sapı ile döver gibi vurmasına rağmen ağrı hissedilmiyordu. Sinirlenen dedesi ise ata küfrederek ve bağırarak hızlandırmak için kamçıyla vuruyordu. Şegen’in gözleri kararmış, bayılıyordu. Bu bitmez tükenmez bir işkence gibiydi.
Mamet, aygırı zor durdurdu. Aygır, ancak iyice yorulunca, deminden beri yaptıkları pekiyi sonuçlanmadığı için utanmış gibiydi. Burnundan pır pır ses çıkaran ve tir tir titreyen aygır nefes nefese kalmıştı; o an düşüverecekmiş gibi duruyordu.
“Şegenciğim, neren ağrıyor yavrum?” dedi Mamet, kollarında yarı cansız bir şekilde yatan çocuğun yüzüne endişeyle bakarak.
Çocuk zar zor inledi. İhtiyar adam bir kötülük hissederek yere atladı. Torununu da kollarına alıp attan indirdi.
“Ben ne yaptım?” derken, sesi titreyen ihtiyar endişeye kapıldı.
Çocuk ayakta duramadı, attan iner inmez dedesine doğru yıkılıverdi. Butlarının iç tarafı bıçakla doğranmış gibi sızlıyor, canını acıtıyordu. Ağrısından ağlamaya bile gücü kalmamıştı; inleyip duruyordu. Bir eliyle aygırı yularından tutan Mamet, diğer eliyle Şegen’i yavaşça yere yatırdı. Ardından dikkatlice pantolonu indirdiğinde gördükleri karşısında şaşkınlığa döndü.
“Yavrum benim, güzel yavrum!” dedi çaresiz ve ağlamaklı bir sesle. “Kula ata ne diye bindirmişim! Ne yapacağım şimdi? Eyvah eyvah, ne yapacağım?”
“Kimsenin olmadığı dağda, ihtiyar ne yapacağını bilemeyip torununun etrafında dönüp duruyordu. Şegen’in iki bacağının arası kanlar içindeydi. Mamet, gördüğü manzara karşısında buz gibi olup, kaskatı kesilmişti. Şaşkın kelebek gibi kâh aygıra, kâh Şegen’e doğru koşuyordu. Dedesinin hâlini gören Şegen daha çok korkmuştu.
İhtiyar, az sonra kendisini sakinleştirmeye çalıştı.
“Ne yapacağım? Kanamasını nasıl durduracağım? Eyvah, böyle yatmaya devam ederse kan kaybından ölür çocuk.” dedi. “Ölür!” kelimesi beynini kemiriyordu. “Allah’ım,” diye yalvardı, “Bundan sonra Satimimi göstermeyeceksen de, çocuğunu bana bağışla! Senden başka bir şey istemiyorum, sadece torunum yaşasın!”
Mamet, hayatında hiç bu kadar korkmamıştı. Her zaman sahip olduğu kibirlilikten, güvenden ve sabırdan eser kalmamıştı. Sadece telaş ve şaşkınlık içindeydi. Önce yaşayıp yaşamayacağından endişeleniyordu. Sonra da bu felaket sonucu sakat kalacağından korkmaya başladı.
Hemen önlem almazsa sonucunun kötü olacağını çabuk anladı. Hemen kayışı çekip, atın üzerine örtülen keçe örtüden bir parça kopardı. Aygırı yakınlardaki ağaca bağladı ve keçe parçasını kibritle tutuşturarak Şegen’in kanayan yerine sıcak hâlde cız diye bastırdı. Torununun hareket etmesinden, canının acımasından dolayı bu sefer eli titremedi. Gömleğini cart diye iki parçaya ayırdı ve ince ince yırtarak yarayı sarabildiği kadar kalınca sardı. Daha sonra pantolonunu giydirip torununu yerinden kaldırdı.
“Şegenciğim, gel sırtıma bin!” diye dizlerini kırarak eğildi. Çocuk kararsızca kalakaldı. Torununun sırtına binmeye utandığını anladı. “Yavrum, kaldırmazsam ata kendin binemezsin. Hadi bin. Yaran daha kötü bir hâl almadan bir an önce eve gidip babaannene tedavi ettirelim.”
Başka çare kalmadığını çocuk da anladı. Utanma, çekinme duygularına şimdilik aldırmamalıydı. Ayaklarının arasını açarak yürüdü ve dedesinin boynundan kucakladı. Dedesi tam doğrulmuştu ki, Şegen dayanamayıp bağırıverdi. Bacaklarının arasına çivi çakılmış gibi bir ağrı girmişti. Mamet tekrar yere indirdi. Hiçbir şey sormadı. Canının çok acıdığını sesinden anlamıştı zaten.
“Eyvah, şimdi ne yapacağım?” dedi şaşkınlıkla. “Gel, seni kucağımda taşıyayım. Pek ağır değilsin zaten.”
Şegen, dedesinin ön tarafına geçerek boynundan kucakladı. Dedesi bir eliyle baldırından tutarak kucağına aldı. Tekrar canını acıtmamak için dikkatlice gelerek, ağaca bağlı yuları çözüp bir eliyle aygırı yedeğine aldı. Aygır ise hâlâ sakinleşememiş sağa sola bakıp duruyordu. Bir iki defa kuvvetle çektiği an yaşlı adamın elini sürtünce, eli acıyan adamın ağzından gayriihtiyari kötü küfürler savruldu. Bu şekilde uzağa gidemeyeceğini anladı ve torununu yere indirdi. Aygırın yanına gidip “Sana nasıl bir ceza çektirsem?” der gibi biraz bekledi. Şegen de “Acısını aygırdan çıkarmak istiyor.” diye düşündü. Ancak, dedesi öyle yapmadı, bileğinden ipi sallanan kamçısı yukarı kalkmadı. Sessizce önce binilen taraftaki üzengiyi, daha sonra kamçıların bulunduğu taraftaki üzengiyi deliğinden eyerin yanına asarak üstünden yularla sıkıca bağladı. Yavaşça gemi alıp, dizgini boynuna sardı. Eyerin yanına kamçısını da sıkıştırdı. Şegen dedesinin ne yapmak istediği sorusunu daha kendine sormadan, dedesi avucuyla atın sağrısına vuruverdi. Aygır “Gık” diye yürümeye başladı.
“Köye gidedursun,” dedi Mamet, Şegen’e yaptıklarını anlatarak. “Evdekiler üzengiyle, dizgini kıvırdığımızı görünce attan düşmediğimizi anlayacaklardır.”
Atı gözden kaybolunca ihtiyar, torununu tekrar kucağına aldı.
“Dayan, Şegenciğim. Eve varırsak babaannen yaranı hiç acıtmadan iyileştirir.”
Daha demin, kula aygırın arasından ürkerek geçtiği yoğun ardıç ağaçlarının içinden Mamet şimdi yolu zor seçiyordu. Ardıç kütükleri aksi bir şekilde, çocuğu taşımaktan zor nefes almaya başlayan ihtiyarın ayaklarına vuruyordu. Dalları ise kâh yüzüne vuruyor, kâh kıyafetine takılıyordu. Çok geçmeden yorgunluktan kan ter içinde kaldı. Bir ara tökezleyerek düşeyazdı.
“Keşke demin eğerin terkisine cüppemi de bağlasaydım!” dedi kendi kendine kızarak. Biraz durup nefes aldı. Gözlerine, ağzına dökülen acı teri avucuyla sildi. Torununu indirmeden biraz dinlendi ve tekrar devam etti. “Hiç olmazsa bir an önce yokuşa varsam!” dedi ileride daha beter yorulacağını düşünerek. Az önce geçtikleri yüksekçe yere vardıklarında Şegen’i