Acı ve Tatlı Hayat. Joltay Jumat Almaşoğlu
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Acı ve Tatlı Hayat - Joltay Jumat Almaşoğlu страница 18
– Öyleyse, Amerikan mahkemelerindeki kürsülerde söyledikleri gibi gerçeği ve yalnız gerçeği söyleyeceğine yemin et! Senin için hangisi daha değerli, kabul et, Amerika mı seni cezbediyor yoksa doğduğun ülke mi?
Genç yoldaş cevap vermekten çekinmedi:
– Eğer bana kalmış olsaydı, Şerkala’yı dünyadaki başka hiç bir şehirle değişmezdim!
Ondan böyle bir itiraf beklemeyen Jashan, neredeyse gözyaşı dökecekti – genç yiğitin sözlerinin samimiyetine inanıyordu.
“Eğer…” dedi sesinde bir titreme ile. Sizler – genç nesil… böyle yetişirseniz, saf bir ruhla büyürseniz ve bozulmazsanız, Şerkala yaşayacak ve gelişecektir. Yeniden doğacaktır! Bizler ise… itaatkar ve sessiz bir nesildik. Kendi yuvamızın… yurdumuzun bozulmasına göz yumduk…
Hanmurat, yazar Jashan’a çocukluk arkadaşı Elmurat hakkında da detaylıca sordu.
– Elmurat’ın ölümüne hala inanamıyorum. Neden bu kadar erken öldü: kene ısırığından mı yoksa kanserden mi?
Jashan ona hızlı bir şekilde açıkladı:
– Onkoloji bölgemizin belası haline geldi! Bu hastalık her üç aileden birisini etkiledi, bu nedenle bu yerlerin sakinleri hastalığa kendi adlarıyla hitap etmekten korkuyorlar ve daha sık olarak jaman aura diyorlar – kötü bir hastalık.
– Çoktandır mı böyle?
– Uzun zaman önce başladı. İnsanların ne kadar zamandır hasta olduğunu bilmiyorum, on ya da yirmi yıldır… belki daha da fazla…
– Saklamayın, söyleyin bana! Son yıllarda bu korkunç hastalık nedeniyle kaç kişi hayatını kaybetti?
– Bunu kim saymıştır ki, ve buna kimin ihtiyacı olur? Ben bir istatistikçi değilim, ancak maalesef, tüm hastalardan çok azının hayatta kaldığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Hanmurat dayanamayıp, erken vefat eden ebeveynlerinin kaderini sormaya karar verdi… Kim bilir, belki de bu dünyadan erken göç etmelerinin sebebi de kötü huylu bir tümördür!
– Agay, ailemi tanıyor muydun? Lütfen bana onlardan bahsedin!
Jashan bu soruyu bekliyordu, ama yine de Hanmurat’ın isteği onu hazırlıksız yakalamıştı. Kendine gelerek ve genç adamın ruhsal durumunu yakalamaya çalışarak dikkatle ona baktı.
“…Nasıl yani? Bugüne kadar ailesi hakkında, ölümleri hakkında hiçbir şey bilmiyor muydu? Ah, zavallı çocuk… Yakınlarını kaybetmek ne kadar zor.”
Küçük kardeşim, dedi düşünceli bir şekilde. – Her şeyi olduğu gibi anlatırdım, ama ruhunuzda derin bir yara bırakmaktan korkuyorum… Hala çok gençsiniz!
– Anlatın! Ben artık olgunlaştım. Ve ailemin kaderini öğrenme arzum doğal…
Halâ gerçeği hemen açıklamak istemiyordu, hatta kesin bir cevaptan kaçınmaya çalışıyordu.
– Hayır, hayır canım. Her şeyi hemen anlatamam. Önce, daha bilgili ve aşina olan bir başkasının anlatmasına izin ver. Bana işkence etme lütfen, Hanmurat.
Son sözleri hızlı ve akıcı bir şekilde söyledi ve çabucak uzaklaştı…
Hanmurat şaşırıp kalmıştı… Bir yetişkinin sorularına verdiği beklenmedik tepkiye nasıl tepki vereceğini kestiremiyordu.
Ve uzun bir süre yerinde öylece mıhlanmış gibi kaldı. Soru sorulmuştu ama cevap gelmemişti…
Ebeveynlerinin hayattan erken ayrılışı Hanmurat’ı çok üzüyordu ve ilçe yazarını sorularıyla “köşeye” sıkıştırmaya karar verdi ve yüreği, anne ve babasının ölüm nedeninin ayrıntılarını onun bildiğini hissediyordu. Ve sezgisi onu yanıltmamıştı, bir sonraki buluşmada, uzun bir konuşmanın ardından Jashan, genç adamın ısrarlarına dayanamadı ve ebeveynleri hakkında bildiği herşeyi Hanmurat’a anlattı.
– Ah, sen, evlat, bu kadar kısa bir sürede arkadaş olduk ve bana benim küçük kardeşim gibi oldun! – Diye üzüntülü şekilde konuşarak derin bir iç çekti.
– Uzun zamandır gerçeği söylemeye cesaret edemedim, ama kararlısın… Belki de haklısın, artık büyüdüğüne göre, tüm gerçeği öğrenmen daha iyi olur.
– Evet, Jashan ağbi, olduğu gibi söyle, her şeyin bir zamanı vardır… ve o zaman şimdi geldi!
O gerçekten kendi görüşlerinde tutarlı bir gençti ve kıdemli yoldaşı artık onun baskısına daha fazla karşı koyamadı.
Hikayeye nasıl başlayacağını bilemeden düşündü, sonra yavaşça konuşmaya başladı:
– Bu çok zor bir vaka canım. Daha önce ilçemizde böyle bir şey olduğunu hatırlamıyorum. Eh, ellerinde yönetimi tutan, bizimkiler, kendilerini yerel prensler gibi hissediyorlardı…
– Neden bahsediyorsun ağbi, hangi prensler?
– Evet, küçük ilçemizin başındaki liderler bunlar. Dar kafalı insanlar…Sovyet iktidarı unutulmaya yüz tutar tutmaz, biz kendimizi değişim uçurumunda bulduk. Doğu’da dedikleri gibi, en kötü lanet, çocuklarınızın değişim zamanlarında yaşamaları dileğidir. Bir keresinde yukarıdan iyi bir bina yapımı için para tahsisi teklif ettiklerini ve ne inşa edileceğinin yerel yetkililerin kararına bırakıldığını hatırlıyorum. O dönemde kamuoyunun görüşleri henüz şu an olduğu gibi dikkate alınmıyordu. Ve şans eseri bu ilçenin yeni belediye başkanı Taskara, narsist bir adamın tekiydi ve o değersiz fikrinde ısrar etti. “Her şeye karar verildi, yeni bir yetimhane inşa etmeliyiz, yukarıdakiler fikrini değiştirmeden önce hemen bir bütçe başvurusu yapmalıyız!” Sonra o, daha önce olduğu gibi, her şeyin sahibinin kendisi olduğunu ve başkanın söylediklerinin oybirliğiyle destekleyeceğini düşünmüştü. Ama öyle olmadı, baban Sazanbek sorumlu bir çalışan olarak buna karşı çıktı. O üzün bir süredir ilçe yönetiminde çalışmaktaydı. “Eğer ruhunuzla bir Kazaksanız, şunu anlamalısınız: Dul kalmış kadınları ve yetimleri gözetimsiz bırakmama geleneğimiz var. Bir şekilde, onları koruyacak ve destekleyecek iyi kalpli yürekler olacaktır! Dolayısıyla şu anda halkımız için en yararlı olan şey çok fonksiyonlu bir hastanedir”. Maalesef başkan, babanın argümanlarını görmezden geldi. Ancak bu durum, halkın iyiliği için yüreğiyle çalışan Sazanbek’i hoşnut etmemişti. Ve ardından ne tür sorunlar çıktı bilmiyorum ama sonunda baban hastaneye kaldırıldı. Ve sadece birkaç gün sonra hastaneden mezarlığa götürüldü. Herşey o kadar ani olmuştu ki, kimsenin bunun sebebini anlamaya zamanı bile olmamıştı. Ve hasta bir kalbi olan annen, kocasının erken ayrılışına dayanamadı…
“Bana ise farklı bir şekilde anlatmışlardı…” Hanmurat zorlukla konuşabildi.
– Bu efsaneler sadece onların işine geliyor ve daha önce de söylediğim gibi