Acı ve Tatlı Hayat. Joltay Jumat Almaşoğlu

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Acı ve Tatlı Hayat - Joltay Jumat Almaşoğlu страница 15

Жанр:
Серия:
Издательство:
Acı ve Tatlı Hayat - Joltay Jumat Almaşoğlu

Скачать книгу

aydınlığa aşık, ilk ürkek ışınları hisseden sabah yıldızı, görünüşünü gökyüzünün enginliğiyle cömertçe paylaşıyordu…

      O, bu günün en şanslı bir gün mü olduğunu, yoksa Hanmurat’ın iç dünyasında iyi düşüncelerin uyanmaya mı başladığını hala net olarak belirleyememişti. Her halükarda, çocukluk arkadaşı Elmurat’ın beklenmedik kaybına rağmen, onun küçük kardeşini enerjik ve hedefine ulaşmaya niyetli bir takipçisi olarak görüyordu.

      Ertesi sabahı iyi bir ruh haliyle selamladı.

      Yazar, yemekten sonra Hanmurat’ın gençliğine rağmen onu özel olarak yerine davet etti. Jashan çay içerken onaylayarak ona şunları söyledi:

      – Tebrikler, Kazakça nasıl konuşulacağını unutmamışsın!

      – Onu nasıl unutabilirim? Bu annemin dili…

      – Sen bir Azamatsın! Aferin sana! Eh, eğer bu gururlu sözlerin, hiç vicdan azabı duymadan ana dilimizi çarpıtan haydutlar tarafından duyulsaydı…

      Hanmurat muhatabına şaşkınlıkla baktı:

      – Kendi topraklarında bu insanların, ana dilleri Kazakçayı konuşmaya utandıklarını mı gerçekten düşünüyorsunuz? Neden ama?

      – Sadece utanmıyorlar, özel bir zevkle kendi dilleriyle alay edip çarpıtanların sayısı gün geçtikçe artıyor. Çok kötü bir zaman dilimine yaklaştığımız için çok endişeleniyorum…

      Hanmurat, yazardan duydukları konusunda temkinliydi.

      Yazar elmacık kemiğinine eliyle dayayarak bir süre sessizce oturduktan sonra devam etti:

      – Bugünlerde yarısı keder içeren kitaplar yazıp yayınlıyoruz, bir süre sonra gereksiz bir zanaat haline gelebilir mesleğimiz. Böyle bir olasılığın farkına varmak çok üzücü…

      Hanmurat dayanamadı, muhatabının sözünü kesti:

      – İşler böyle giderse nesiller arasındaki bağlantı kesilmez mi? İdarecilerimiz nereye bakıyor?

      Yazar, küçük kardeşinin öfkesini heyecanla dinledi:

      – İyi iş çıkardın! Gerçek bir azamat oldun genç dostum!

      Sonra tatmin edici bir ses tonuyla devam etti:

      – Yazarken çok ter döktüğüm kitaplarımı sana veriyorum. Lütfen tam olarak oku, tamam mı?

      – Elbette! – Diye haykırdı çocuk. – Okurum. Tüm eserlerinizi okumayı kendime görev kabül ediyorum! ‘’ Biraz tereddüt etti, sonra konuşmasına devam etti:

      – Bir zamanlar Elmurat ve ben sonsuza kadar arkadaş kalmaya yemin etmiştik. Üzgünüm, kısmet değilmiş…

      Muhatabın üzgün yüzüne bakarak Jashan bir sonraki soruya geçti:

      – Neden öldüğünü biliyor musun?

      – Biliyorum, küçük kardeşi bana söylemişti. Mavi bir kene tarafından ısırılmış…

      – Sadece bu değil!

      – Nasıl? Başka bir sebep var mıydı?

      – Evet! – Jashan, zayıf yüzünü güneş ışığından koruyarak başladı. – Gerçek şu ki, Şerkala’mızda uzun süredir, zararlı parmakları olan vicdansız türler hüküm sürüyor…

      – Sözlerinizi hiçbir şekilde anlayamıyorum…

      – Hatırlıyor musun, bir keresinde bana şu soruyu sormuştun: “Yetimhane neden kapatıldı?”

      – Tabiki hatırlıyorum. Hemen içeri bakmak için oraya koştum ama binanın kapısında siyah bir kilitle karşılaştım. Şaşırdım. Bir yandan pişmanlık duygusuna kapıldım, diğer yandan, saklamayacağım, sevindim… Neden mi? Çünkü yetimlerin ortadan kaybolduğunu düşününce bu umuttan bir sıcaklık hissettim…

      – Elbette, doğru düşünmüşsün! – Jashan onu destekledi. – Ve sevinmen yerinde bir davranıştı. Ancak…

      – Jashan ağbi, hiçbir şey saklama! Burada neler oluyor?

      Derin bir nefes alan kıdemli muhatap sohbete devam etti:

      – Sen Amerika’ya gittikten çok kısa bir süre sonra yetimhane de kapatıldı. Şimdi bu binada bir hastane yer almaktadır. Bu hastanenin ne olduğunu bilmek ister misin? Kanser hastaları şimdi burada tedavi ediliyor…

      – Şerkala’da bu hastalıktan etkilenen çok kişi var mı?

      – Çok, – Jashan teyid etti. – Ve sayıları yıldan yıla artıyor.

      – Sebebi nedir? Bu tür hastalıkların nereden geldiğini araştırmıyorlar mı?

      – Ah, canım! Şerkala’nın felaketlerinden bahsetmeye başlarsam, kendimi istemeden dayanılmaz bir hüzün esareti içinde bulacağım. Şerkala umutsuz, savunmasız bir şehirdir. Bir yandan – uranyum madenlerinin faaliyetleri, diğer yandan – uzay test sahası… Kirli atmosfer. Doğa boğuluyor. Su zehirli. İnsanların ruhu yok ediliyor… Tüm dertleri listelemeye başlarsam, itiraf ediyorum, dilim dönmez…

      Burada genç daha fazla dayanamdı:

      – İnsan sağlığı dünyadaki en önemli zenginlik değil mi? Bundan daha değerli ne olabilir?

      – Biz de böyle sesimizi çıkarıyoruz, böyle yazıyoruz. Ancak, her şey arzuladığımız gibi mi olur?

      – Neden? Peki, neden böyle?

      “Bunun sonsuz sebebi var, küçük kardeşim. Görünüşe göre devletin de baş edemeyeceği durumlar var…

* * *

      Amerika’dan gelen yiğitle ile konuşurken Jashan, bir zamanlar ruhunun derinliklerine göndermiş olduğu gizli bir düşünceyi istemeden hatırladı. Tabii Hanmurat’ın bundan haberi bile yoktu.

      Ve bu konuşma yakın zamanda Aspan ile yalnız oldukları bir anda gerçekleşmişti. Açıkçası o ana kadar, bazen bazı sözlerinde kusur bulup, kişilik onurunu kıran girişimciye hiç sempati duymuyordu. Ancak, bu son bire bir görüşme, olumlu temasın kapısını açıyor gibiydi.

      Konuşmanın en başından itibaren Jashan, onkolojik hastalıklardaki belirgin artışın, ekolojide ani bir bozulmanın, kozmodromun atmosferinin ve diğer zararlı olayların olumsuz etkisinin doğrudan bir sonucu olduğunu ateşli bir şekilde tartışmaya başlamıştı. Bununla birlikte, Aspan onun agresif çıkışını nazikçe sakinleştirmeyi başarmış, sonra sakin bir tonda cevap vermişti:

      – Mantıklı düşünelim! Söylesene, dünyada uzay gemisi yaratma ve onları uzaya fırlatma ile uğraşan çok mu ülke var? Amerika’daki durum da budur. Sovyetler Birliği, olup bitenlere kayıtsız bir şekilde kalıp, uzay rekabetindeki birinciliği avuçunun içinden kaçırsaydı bu durum neyle sonuçlanırdı? Devletler

Скачать книгу