Müştak Gönülleri Aydınlatan Edebiyat. Babahan Muhammed Şerif
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Müştak Gönülleri Aydınlatan Edebiyat - Babahan Muhammed Şerif страница 3
Malum, XV. yüzyılın en gelişmiş devleti olan Osmanlı XVI. yüzyılın sonlarından itibaren içtimai, iktisadi, harbi, medeni ve manevi sahalarda Avrupa’dan geride kaldı, sonraki yüzyıllarda ise olumsuz neticelerini göstermeye başladı. XVIII. yüzyıla gelince ülkenin önder güçleri ortaya çıkan tehlikeli durumun farkına vardılar, ülkeyi gittikçe yaklaşan krizden kurtarmak için ıslahat tekliflerini sunmaya başladılar. Bu hareket ilk başta teceddüt ya da ıslahat, daha sonra ise Tanzimat diye adlandırıldı. Tanzimatçıların gösterdiği çabalar sonrasında Osmanlı devletinde bazı ıslahatlar gerçekleştirildi, 1876 yılında Anayasa kabul edildi, parlamento iş başına geçti. Bunların hepsi sonraki dönemlerde toplumsal düşüncenin daha çok gelişmesinde büyük önem arz etti. Türkiye’de ortaya çıkan Genç Türkler hareketi sadece Türkiye’de değil, belki tüm Türk Dünyası, özellikte Türkistan ve Azerbaycan’da, hatta İran’da da bunun gibi hareketlerinin ortaya çıkmasına ve genişlemesine ivme kazandırdı. XX. yüzyılın başlarında Türkiye cemiyetinde içtimai, siyasi, iktisadi ve manevi ıslahatlar gerçekleştirmek, ülkeyi modernleştirmek gibi yenilikçi hareketleri epey ateş almıştı ve bu hareket 1908 yılındaki İkinci Meşrutiyet’i meydana getirdi. Hüseyin Cavit son hadiselerin etkisi altında daha da kendini geliştirdi.
Hüseyin Cavit’in adalet kavramı; tiyatro eserlerinde, destanlarında ve şiirlerinde insan ve onun hayatı hakkındaki en insancıl ideallerini dile getirmesiyle yer bulmuştur. Milletin aydınlanması, memleketin bağımsızlığı, baht ve saadet, esenlik ve adalete dayalı hayat şeklinin sabitlenmesi için savaşmak Hüseyin Cavit’in adalet kavramının temelini oluşturmaktadır. Onun kahramanlarının vatan ve halkın mutluluğu, adaletin tecelli etmesi için mücadele eden insan olmaları boşuna değildir.
Cavit’in kahramanlarında öncülük eden özellik – adalet için mücadeleci olmalarıdır. Adalet isteyen kahramanlarla adaletsizlik hükmeden cemiyet ortasında keskin zıddiyet ortaya çıkar ve okuyucu bu zıddiyetin nasıl son bulacağını öğrenmek için eseri merakla okur, kahramanların kaderlerinden ise adalet için savaşmak gerektiğini hulasa çıkartır.
Adalet için mücadele etmek her cemiyette, özellikle geçen yüzyılda önce Çar, sonrasında Kızıl imparatorluğunun sömürgesi altında ezilen Azerbaycan halkı için epey gündemde olan bir mevzuydu. Çağdaşlarını bedii kişilikleri yardımıyla zülüm ve adaletsizliğe karşı mücadeleye başlatmak geçen yüzyılın başında Hüseyin Cavit ve Ali Nazmi, Muhammed Hadi, Ahmet Cevat, Sabır gibi milli şairler için dönemin en çok önem arz eden meselesiydi. Hüseyin Cavit bu vazifeyi yerine getirenler arasında öncüydü ve bunu şerefiyle gerçekleştirdi. Milletini sevmesi, onun geleceği, mutluluğu için ateşli mısraları kaleme aldığı için şair 1937 yılında baskı altına alınanlardan biri oldu. Hüseyin Cavit’e ırkçı damgası vurulup tutuklatıldı. O iki yıl boyunca hapishanede azap çekti, sonra 1939 yılının haziran ayında sovyetlere karşı gerçekleştirdiği faaliyetleri için Sibirya’ya sürgün edildi. Uzun yıllar boyunca süregelen manevi-psikolojik baskıların etkisiyle sağlık durumu kötüleşen şair 5 Aralık 1941 yılında sürgündeyken vefat etti. Şair ırkçılığın yanı sıra alçaklık, umutsuzluk ruhuyla şiirler yazmakla, sovyetleri karalamakla da suçlanmıştır. Ama Hüseyin Cavit’in şiirlerinde hüzünlü ruh halinin üstünlük etmesinin, umutsuzluğun bulunmasının da kendine göre sebepleri var elbette. Örneğin, “…Her yeri kapladığında hazin sükunet, Fenerler loş ışık saçardı hep bir üzgün” (“Gece idi”), “Hazin bir çehre, yorgun bir nazar”, “O solgun çehre” (“Bir resim karşısında”) vs. Bazı şiirlerinde umutsuzluk ahenklerini belirir. Örneğin:
Gece gündüz, çalışsam, uğraşsam,
Yine en son netice hiçliktir.
Okur bu kaygı, hüzün ve umutsuzluğun sebeplerini merak edip düşüncelere dalması kesindir. Düşünen okur, şairde hüzünlü duygular uyandırmış, onu ümitsizliğe düşüren adaletsiz düzeni değiştirmek, istibdadı yok etmek gerektiği hakkında sonuca ulaşmıştır. Kızıl mefkure tam da bundan korkardı.
Yukarıdaki şiirlere bakıp, Hüseyin Cavit hep üzgün, umutsuzluk ruh hali egemen olan şiirler yazmış diye hulasa çıkarmamalıyız. Şairin edebi hayatında öyle şiirler var ki, okuru adaletsizliğe karşı açıkça başkaldırmaya çağırıyor. Bu yönden onun “Kadın” şiiri özellikte karakteristiktir. Kadın en güzel ve kibar bir hilkat, güzellik temsilidir. O sevmeye ve sevilmeye, kadir kıymet görmeye değer bir insan. Ama tarih boyunca bunun tam tersine en çok ezilen de kadınlardır. İşte bu zıddiyeti ele alan şair kadın karakterleri yardımıyla milletini kendi şanı, erki, hak ve hukuku için mücadele etmeye çağırır:
Kadın! Ey sevgili hemşire, uyan!
Ana! Ey nazlı kadın, kalk! Uyuyan
Daima mevtle hemdûş oluyor,
Zil-ü mihnete hemagûş oluyor.
İşte sıyrılmada hep zulmetler!…
Ağarır tan yeri, kalk, işte seher!…
Uyan, etrafını seyret de, düşün!
Bu mısralarda gaflet uykusundaki kadın karakteri maharetle ateşli mısralara çizilmiştir. Aynı zamanda gaflet uykusunun ölümden farkı olmadığı açıklanmış ve şair kahramanı uyanmaya, düşünmeye ikna ediyor. En tuhaf yanı da şu ki, şair sonraki mısralarda kadının sabrı ve dayanıklılığını, esir düştüğünü, ona hakaretler edildiğini vurgulamakla birlikte kadını ağlamaya da çağırır. İlk başta bu çaresizlikten ağlamaya benzer, ama mısraların derinlerinde adaletsizliğe karşı isyan anlamı gizlenmiştir. Son mısralarda şair kahramanı ağlamaya çağırıp yanlış yaptığını itiraf eder ve:
Çalış, uyan, ara, bul, hakkını al!
Perdeyi zulmet içinden sıyrıl!
Kahramanlar gibi kavgaya atıl!
diye haykırır. Bu mısralar okuru asla kayıtsız bırakmaz. Hakikaten, özgürlük ve adalet motifleri Hüseyin Cavit’in bir çok şiirinde bulunmaktadır. Şairin aşk ve sevgi tasvirine bağışlanan eserlerinde de adalet, hakikat için harekete geçmeye çağıran ruh hali egemendir. Bu da sebepsiz değildir. Çünkü sadece aşk ve sevgi, güzelliği temel alan cemiyette adalet egemen olabilir; nefret, yalan, kin ve garezi temel alan cemiyette adaletsizlik hakim olur. Hüseyin Cavit’in aşkı terennüm etmesinin sebebi de budur.
Benim Tanrım güzelliktir, sevgidir…
Güzelsiz bir gülşen zindana benzer,
Sevgisiz