İki Şehrin Hikâyesi. Чарльз Диккенс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу İki Şehrin Hikâyesi - Чарльз Диккенс страница 21
“Kendi adınıza konuşun Bay Lorry.” dedi Stryver, “Hâlâ gece yapmam gereken bir iş var. Lütfen kendi adınıza konuşun.”
“Kendi adıma konuşuyorum,” diye cevapladı Bay Lorry, “ve Bay Darnay adına ve Bayan Lucie adına ve… Bayan Lucie, hepimiz adına konuşabilir miyim?” Bu yerinde soruyu kıza yöneltirken babasına da kısa bir bakış atmıştı.
Adamın yüzü yine donmuş, gözleri tuhaf bir bakışla Bay Darnay’a kilitlenmişti. Dalan gözlerinin derinliklerinde hoşnutsuzluktan kaynaklanan bir kızgınlık, güvensizlik ve hatta korku vardı. Yüzündeki bu garip ifadeyle tüm düşünceleri uçup gitmişti.
“Baba.” dedi Lucie usulca elini adamın elinin üzerine koyarak.
Adam yavaşça başındaki bulutları dağıtıp kızına döndü.
“Babacığım, eve gidelim mi?”
Derin bir nefes alıp cevap verdi: “Gidelim.”
Suçsuz bulunan mahkûmun arkadaşları, kendisi bu gece serbest bırakılamayacağını söylediği için dağılmışlardı. Koridorlardaki ışıkların tamamı neredeyse söndürülmüştü; demir kapılar büyük bir gıcırtı ve sarsıntıyla kapatılmıştı. Kasvetli mekân ertesi sabaha dek terk edilmişti. Yarın, idam sehpaları, boyunduruklar, kırbaçlama direkleri ve dağlama demirlerinin yeni talihlilerini ilgiyle izlemek üzere yine insanlarla dolacaktı burası.
Babası ve Bay Darnay’in yanında yürüyen Lucie Manette, açık havaya çıktı. Babasıyla birlikte, çağırılan kiralık arabaya bindi.
Bay Stryver onları koridorda bırakarak soyunma odasına gitmişti. Gruba katılmayan ve hatta onlarla tek kelime etmeyen ancak en karanlık yerinde duvara dayanmış duran bir adam herkesten sonra dışarı çıkıp arabanın gözden kayboluşunu seyretti. Daha sonra kaldırımdaki Bay Lorry ve Bay Darnay’in yanına gitti.
“Evet Bay Lorry! İş adamlarının Bay Darnay ile konuşmasının artık bir sakıncası yok değil mi?”
Hiç kimse bugün davanın seyrindeki katkısından dolayı Bay Carton’a teşekkür etmemişti; hatta kimse bundan haberdar değildi. Cübbesini çıkarmış olmasına karşın görünüşünde hiçbir iyileşme olmamıştı.
“Vicdanla iş meseleleri karşı karşıya gelince iş adamlarının zihninde ne türlü çatışmalar yaşandığını bilseniz şaşardınız Bay Darnay.”
Bay Lorry, kızarıp samimi bir şekilde, “Bunu daha önce de söylemiştiniz efendim. Biz iş adamları şirketimiz için çalışırız, patronlarımız için değil. Şirketi kendimizden daha fazla düşünmeliyiz.” dedi.
“Biliyorum, biliyorum.” diye pervasızca atıldı Bay Carton. “Sinirlenmeyin Bay Lorry, diğerleri kadar iyi olduğunuzdan eminim; hatta daha iyi olduğunuzu söyleyebilirim.”
“Ve gerçekten efendim,” diye devam etti karşısındakine kulak vermeden, “bu konuyla neden ilgilendiğinizi bilmiyorum. Sizden yaşça büyük olmama karşın beni bağışlayın ama bunun sizi ilgilendirdiğini sanmıyorum.”
“İş mi? Çok yaşayın emi! Benim işim gücüm yok.”
“Olmaması sizin açınızdan üzücü efendim.”
“Ben de öyle düşünüyorum.”
“Eğer bir işiniz olsaydı,” diye devam etti Bay Lorry, “belki de onunla meşgul olurdunuz.”
“Alemsiniz doğrusu! Hayır, olmamalıydım.” dedi Bay Carton.
“Pekâlâ beyefendi!” dedi senini yükselterek Bay Lorry; adamın kayıtsızlığı onu iyice çileden çıkarmıştı. “İş gerçekten çok iyi bir şeydir ve çok da saygıdeğerdir. Ve beyefendi, iş, beraberinde kısıtlamalar, suskunluklar ve engeller getiriyorsa da, asil genç beyefendi Bay Darnay bunları hoş görmesini bilecektir. Bay Darnay, iyi geceler. Tanrı sizi korusun efendim! Umarım kurtuluşunuzla bağışlanan hayatınız size refah ve mutluluk getirir… Hey arabacı!”
Avukata olduğu gibi biraz da kendisine kızan Bay Lorry arabaya binerek Tellson’a doğru yola çıktı. Porto şarabı kokan ama pek de sarhoş durmayan Carton adamın arkasından gülerek Bay Darnay’ye döndü.
“Sizinle beni bir araya getiren garip bir şans. Bu sokak taşları üzerinde benzerinizle yalnız kalmak sizin için garip olmalı.”
“Hâlâ bu dünyada olduğumu ancak fark ediyorum.” diye cevapladı Charles Darnay.
“Buna şaşırmadım; öbür tarafa giden yolun kıyısından döneli pek fazla olmadı. Sesiniz güçsüz geliyor.”
“Güçsüz olduğumu düşünmeye başlıyorum.”
“O zaman Tanrı aşkına, neden akşam yemeği yemiyorsunuz? Jürideki mankafalılar sizin hangi dünyaya ait olduğunuzu tartışırken ben yemeğimi yemiştim. Size güzel bir yemek yiyebileceğiniz yakınlardaki bir meyhaneyi göstermeme izin verin.”
Adamın kolunu kendi koluna doğru çekip, Ludgate Tepesi’nden Fleet Caddesi’ne doğru inerek bir meyhaneye girdiler. Kendilerine küçük bir oda gösterildi. Sade ancak güzel bir yemek yiyip şarap içen Bay Darnay gücünü yeniden kazanırken Carton da kendi şişesindeki Porto şarabını yudumlayarak adamın karşısında oturup bir parça küstah tavırlarını sürdürüyordu.
“Artık bu dünyada olduğunuza inandınız mı Bay Darnay?
“Ürkütücü bir biçimde zaman ve mekan karmaşası yaşıyordum ama şimdi daha iyiyim.”
“Bu muazzam bir tatmin olmalı!”
Bunu çok kesin bir dille söylemişti. Tekrar kocaman kadehini doldurdu.
“Benim en büyük arzum bu dünyada olduğumu unutmak. Ne benim için onda iyi bir taraf var, tabii bunun gibi şaraplar hariç, ne de onun için bende. Yani birbirimize bu yönden benzediğimiz söylenemez. Gerçekten de, düşünüyorum da aslında siz ve ben pek de benzemiyoruz.”
Günün duygusal yoğunluğuyla karmakarışık olmuş ve bu kaba tavırlı ikiziyle birlikte olmak ona rüya gibi gelen Charles Darnay, nasıl cevap vereceğini bilemediğinden susmaya karar verdi.
“Artık yemeğinizi yediniz,” dedi Carton, “neden birinin sağlığına içmiyoruz Bay Carton, neden kadeh kaldırmıyorsunuz?”
“Kadeh kaldırmak mı? Kimin sağlığına?
“Dilinizin ucunda Bay Darnay. Orada olması lazım, olmalı, orada olduğuna yemin edebilirim.”
“Bayan Manette’e o hâlde!”
“Bayan Manette’e!”
Kadehini yuvarlarken gözünü içki arkadaşının yüzüne diken Carton, içkisini bitirince kadehini omzunun