Gora. Rabindranath Tagore
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Gora - Rabindranath Tagore страница 11
Güneş henüz batmamıştı ve soluk, eğik ışınları terasın bir köşesine vuruyordu.
Pareş Babu ile Binoy yukarı çıktığında terasta hiç kimse yoktu ama onların hemen ardından Satiş geldi, yanında siyah beyaz tüylü bir teriyer vardı. Adı Khude (Minik) idi, Satiş onun bütün numaralarını gösterdi. Bir patisiyle selam vermeyi ve başını yere koyarak bisküvi istemeyi biliyordu. Satiş bu numaraları ona öğrettiği için kendisiyle gurur duyuyordu. Ama numaralar Khude’nin umurunda değildi, o yalnızca bisküvi peşindeydi.
Arada bir yakınlardaki bir odadan çocukça şeyler söyleyip kahkahalar atan kızların sesi geliyordu, kimi zaman bu seslere bir erkek sesi karışıyordu. Bu neşe dalgası, Binoy’un içinde kıskançlıkla birlikte tatlı bir duygu uyandırdı.
O güne kadar evinde hiç öyle şen şakrak kızların neşeli sesleri yükselmemişti. Kulağına müzik gibi gelen sesler çok yakındaydı ama onun için ulaşılmazdı. Dikkati dağılan zavallı Binoy yanında duran Satiş’in söylediklerini dinleyemiyordu.
Pareş Babu’nun karısı, yanında üç kızı ve uzak akrabaları olan bir delikanlıyla terasa geldi. Adı Baroda idi. Genç değildi ama büyük bir özenle giyinmişti. Gençlik yıllarında çok sade bir yaşamı vardı, sonra bir anda değişmiş ve yüksek sosyeteye ayak uydurmak için elinden geleni yapmaya başlamıştı. Yürürken ipek sarisini hışırdatıyor ve ayakkabılarının yüksek topuklarını takırdatıyordu. Baroda, Brahmolara özgü olan şeylerle olmayanları ayrı tutmaya her zaman özen gösterirdi. Radharani’nin adını Suçarita olarak değiştirmesinin nedeni buydu.
En büyük kızının adı Labonya idi. İri kıyım, neşeli, sosyal yaşamı seven ve dedikodu yapmadan duramayan bir kızdı. Tombul bir yüzü, iri gözleri ve esmer, parlak bir teni vardı. Giyimine önem vermezdi, bu yüzden annesi her an onu kontrol altında tutardı. Topuklu ayakkabıdan nefret ederdi ama giymek zorundaydı. Öğleden sonraları annesiyle birlikte dışarı çıktığında kadın ısrarla yanaklarını ruj ve pudrayla renklendirmesini isterdi. Şişman olduğu için, Baroda ona o kadar dar bluzlar giydirirdi ki, onları üzerinden çıkardığında yeni presten çıkmış bir balyaya benzerdi.
Onun bir küçüğünün adı Lolita idi. Ablasına hiç benzemiyordu. Daha uzun boylu ve inceydi, ten rengi koyuydu, başına buyruk davranmayı severdi. Fazla konuşkan değildi ama konuştuğunda çok kırıcı şeyler söyleyebilirdi. Annesi, için için ondan korkar ve onu sinirlendirmemeye çalışırdı.
En küçükleri Lila daha on yaşındaydı. Tıpkı bir oğlan çocuğu gibi, sürekli Satiş’in zıddına gider ve onunla didişirdi. İkisi de Khude’nin kendi köpeği olduğunu iddia ederdi ve en büyük kavgaları bu yüzden çıkardı. Eğer köpeğe sorulsaydı, büyük bir olasılıkla sahip olarak ikisini de istemezdi; ama bir seçim yapmak zorunda kalsaydı, Lila’nın hiç bitmeyen saldırılarından kurtulmak için biraz fazla disiplinli olmakla birlikte, daha kolay katlanabildiği Satiş’i seçebilirdi.
Bayan Baroda terasa çıkar çıkmaz Binoy ayağa kalktı ve yerlere kadar eğilerek onu selamladı. Pareş Babu onları tanıştırdı: “Bu geçen gün bizi evinde konuk eden…”
“Ya!” diye haykırdı Baroda taşkınca. “Ne kadar iyi bir insansınız! Size çok şey borçluyuz!” Binoy bu minnettarlık gösterisinden o kadar çok utandı ki, söyleyecek söz bulamadı.
Kızlara eşlik eden delikanlıyla da tanıştırıldı. Adı Sudhir idi, Edebiyat Fakültesinde okuyordu. Açık renk teni, gözlüğü ve küçük bıyığıyla hoş bir görünümü vardı. Bir an yerinde duramayan hareketli bir insandı, şakaları ve şaklabanlıklarıyla kızları coşturuyordu. Kızlar sık sık onu azarlıyor ama onsuz da yapamıyorlardı. Sudhir her zaman onlar için alışverişe çıkmaya, onları sirke ya da botanik bahçelerine götürmeye hazırdı. Sudhir ile kızların arasındaki yakın ilişki, Binoy için alışılagelmedik bir şeydi, kendini sersemlemiş hissediyordu. İlk tepkisi onları kınamak oldu ama kısa bir süre sonra bu duygu yerini kıskançlığa bıraktı.
Baroda konuşmayı başlatmak için: “Yanılmıyorsam sizi bir iki kez Brahmo Samaj’ın ayinlerinde gördüm.” dedi.
Binoy işlediği büyük bir suç ortaya çıkmış gibi huzursuz oldu ve özür dilercesine birkaç kez Keşub Babu’yu dinlemeye gittiğini doğruladı.
“Fakülte öğrencisisiniz değil mi?” diye sorularını sürdürdü Baroda.
“Hayır, fakülteyi bitirdim.”
“Ondan sonra eğitiminizi sürdürdünüz mü?”
“Yüksek lisans derecemi aldım.”
Bunu duyduktan sonra Baroda’nın, yaşından çok daha genç gösteren delikanlıya tutumu belirgin bir biçimde değişti. İç çekerek Pareş Babu’ya bakarken: “Bizim Manu’muz yaşasaydı o da yüksek lisansını almış olacaktı.” dedi.
Bayan Baroda’nın ilk çocuğu Manorancan, dokuz yaşında ölmüştü. Ne zaman sınavlarda başarılı olan, iyi bir iş bulan ya da güzel bir kitap yazan bir delikanlıdan söz edildiğini duysa, “Oğlum hayatta olsaydı, o da bunları yapacaktı.” diye düşünürdü.
Oğlunu yitirdikten sonra üç kızının erdemlerini sosyeteye duyurmayı kendine görev edinmişti. Kızlarının ne kadar çalışkan olduğunu Binoy’a söylemek için eline geçen hiçbir fırsatı kaçırmadı. İngiliz mürebbiyenin onların keskin zekâlarıyla üstün özellikleri hakkında söylediklerini sözlerine eklemeyi de unutmadı. Kız okulunda, vali yardımcısı ile karısının da katıldığı ödül gününde, olağanüstü yeteneğiyle diğer öğrencilere ışık tuttuğu için okulun bütün kızlarının arasından Labonya birinci seçilmişti. Binoy bu öyküyle birlikte vali yardımcısının karısının övgü dolu sözlerini duyma onurunu da kazandı.
Baroda sonunda Labonya’ya: “Sana ödül kazandıran işlemeyi getir hayatım.” diyerek konuyu kapattı.
Orada bulunan herkes yünle işlenen ünlü papağan desenini biliyordu. Aylarca süren yorucu bir çalışmanın sonucunda ortaya çıkan bu işleme aslında mürebbiyenin eseriydi. Labonya onun için fazla emek vermemişti ama eve ilk kez gelen her konuğa kızın eseri olarak gösterilirdi. Bu törenden kaçış yoktu.
Pareş Babu başlangıçta buna karşı çıkmış ama söylediklerinin bir işe yaramadığını görünce işi oluruna bırakmıştı.
Binoy bu sanat eserine duyduğu şaşkınlığı ve hayranlığı göstermekle meşgulken, hizmetçi, Pareş Babu’ya bir mektup getirdi. Mektubu okurken duyduğu mutlulukla yüzü aydınlanan Pareş Babu hizmetçiye: “Onu yukarı getir.” dedi.
“Gelen kim?” diye sordu Bayan Baroda.
“Eski dostum Krişnadayal’ın oğlu beni görmeye gelmiş.” diye yanıt verdi Pareş Babu.
Bir anda Binoy’un beti benzi attı ve kalbi duracak gibi oldu. Bir saldırıya hazırlanıyormuşçasına ellerini birbirine kenetledi ve tetikte bekledi. Gora’nın bu ailenin yaşam tarzını onaylamayacağından ve