Vah. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Vah - Ахмет Мидхат страница 6

Жанр:
Серия:
Издательство:
Vah - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

dair birtakım sualler sorarak Behçet Bey dahi pek iyi olduğuna dair cevaplar veriyor idiyse de zihni daima yeşil boyalı ev ve uzun boylu hanım ile meşguldü. Bakkala verdiği cevaplar yalnız dudaklarından gelişigüzel dökülüveren kelimelerden ibarettiler. Behçet Bey düşüncesinin arkasını kesmeyerek kendi kendisine dedi ki:

      “Arkasına düşmeli ama ya hanım akşama kadar çıkmazsa? Ya akşam dahi çıkmayıp da burada kalırsa? Hem ben burada öyle akşamlara kadar nasıl zaman geçirebilirim? İşte Hoca Kutbettin Efendi’nin akrabasından Raşit Bey yalanını uydurduk da onu bile Usta Bodos’a yutturamadık. Birkaç yalanımızı daha yakalayacak olursa herif bizden şüphelenip ihtimal ki beni zaptiyeye bile verir. Öyle ya! Böyle kırk yıllık mahalle bakkalı, mahallenin temel taşı sayılır. Herkes işlerine güçlerine gittikleri zaman mahallenin muhafazası, mahalle bakkalına, mahalle kahvecisine, mahalle sakasına filana kalır. Benim gibi bir adamın böyle yerlerde işsiz güçsüz dolaşması ve ağzından izahı mümkün olmayan yalanlar dökmesi her hâlde şüpheye sebep olur.”

      Gerçi Behçet Efendi’nin şu düşündükleri pek doğru idiyse de bir kere yakasını meraka kaptırmış olduğu hâlde bu gibi düşünceler ile başladığı işten dönüşü mümkün olabilir mi?

      Böyle bir hâlde mâniler arttıkça insanın tedbirleri dahi artar. Her zorluğa bir çare bulmak için beynini de patlatır.

      Behçet Efendi işte aynen bu hâle gelmişti. Dolayısıyla kahvesini kahvehanede içme kararından vazgeçerek Usta Bodos’a bir sade kahve ısmarlamasını emir ile kendisi mülahazalarına devam etti.

      Usta Bodos, kahve emrini aldığı zaman demişti ki:

      “Keyif ehli olduğunuzu şimdi anladım. Böyle şerbet gibi Sibir yağında pişmiş misk gibi taze yumurta üzerine tam da sade kahve yarar. Yemek üzerine şekerli kahve içenlere de keyif ehli mi derim! Onlar zevklerini bilmezler.”

      Behçet Bey ise Usta Bodos’un şu iltifatlarına hiç kulak asmayarak kendi kendisine diyordu ki:

      “Şimdi bunun çaresini mi istersin? Bunun çaresi ne olabilir? Hoca Kutbettin Efendi yalnız bir karı, bir koca, bir de Arap cariyeden ibaret olduğu hâlde uzun boylu hanım bunların hiçbir şeyi olamaz. Hoca Efendi eğer üfürükçülerden olsaydı başka manalara da zihin gider idiyse de öyle değilmiş. Ders hocası imiş, herhâlde demek oluyor ki uzun boylu hanım buraya misafir geldi. Mademki Üsküdar’dan geldi yine Üsküdar’a gidecektir. Hem de yolu yine bu geldiği yoldur. O hâlde Fındıklı’ya inerim. Bir kahveye oturup bekler, ne zaman yokuştan inerse ben de arkasına düşüp Üsküdar’a mı gidecek nereye gidecek ise arkasından giderim.”

      DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

      TAKİPTE DEVAM VE İNAT

      Usta Bodos ile hesaplarını gördükten sonra Behçet Bey verdiği karar gereğince Fındıklı’ya indi. Yokuştan inenleri görebilecek bir mevkide bulunan bir kahvehaneye oturdu.

      Fakat ne ile zaman geçirecek?

      Gazete okumasından daha iyi zaman geçirecek bir şey mi olur?

      Tramvay mevkisinde “Yeni havadisler!” diye gazete satan adamı çağırıp bir gazete aldı. Okumaya başladı ama okuduğunu anlayabilecek kadar fikri var mı ki?

      Gözleri satırları sayarcasına bir meşguliyette bulunduğu hâlde zihni yine kadını takip meselesine gidiyordu. Kendi kendisine dedi ki:

      “Vakit öğleyi geçti. Vapurlar dahi öğle paydosu ettiler. Bu hâlde uzun boylu hanım bir iki saat daha çıkmaz. Çıksa çıksa akşamüzeri çıkar. Ben burada akşama kadar pek iyi beklerim. Başka işim gücüm kalmamış ya?.. Fakat ya akşam dahi çıkmazsa? Olabilir ya? Âsitane’de gece kalmaya da misafirliğe giderler. Ama hanımın hâlinden öyle gece kalmaya gelmiş bir misafir olduğu anlaşılmıyordu. Zaten Hoca Kutbettin Efendi dahi öyle hanesine gece kalacak misafir kabul eder adamlardanmış gibi tarif edilmedi. Gece misafirliğine giden hanımın hiç olmazsa bir çıkını olsun bulunmaz mı? Yok, yok, uzun boylu hanım mutlaka gece kalmayacaktır.”

      Güzel düşünce ama bir kere Behçet’in zihnine gece kalmak ihtimali dahi girdikten sonra kolay kolay çıkar mı? Uzun boylu hanımın gece kalmayacağını kendi nazarında ispat için ne kadar deliller, burhanlar getirdi ise hepsini yine kendisi bozdu. Nihayet dedi ki:

      “Bir kere iş inada bindikten sonra beni bu takip işini devamdan menedecek hiçbir kuvvet düşünülemez. Akşama kadar beklerim. Gece saat ikiye, üçe kadar, âdeta kahve kapanıncaya kadar beklerim. Ondan sonra da hanım çıkıp gece yarıları denize binecek değil ya! Saat üçten sonra şuradan Beyoğlu’na çıkar bir otelde yatarım. Sabahleyin seher vakti yine gelip beklerim. Seher vaktinde de uzun boylu hanım gittiği yerden kovulmuş gibi sokaklara düşecek değil ya? Nihayet yarın akşama kadar da beklerim. Yine çıkmazsa bir gece, iki gece, birçok gece… İnat bu ya! Son nefesime kadar burada beklerim. Elbette o hanım hocanın evinden çıkar, elbette bir daha onun arkasına düşerim.”

      İşte görüyorsunuz ya! İş bir inada bindi.

      Ama Behçet Bey’i bu inada sevk eden şey nedir? Kadına âşık mı olmuş?

      Henüz Behçet’in zihninde öyle bir şey yok. Bu inat kuru bir meraktan ileri gelmiş bir şeydir.

      Gerçi merakın da bu derecesi divanelik sayılırsa da eğer Behçet Bey daha Üsküdar vapurunda iken işin bu derecelere varacağını tahmin etseydi, belki bu külfetleri göze aldırmazdı. Ancak bir kere takipte bu dereceye vardıktan sonra işi yarıda bırakmayı bir türlü benimseyemeyerek şu kadın kimin nesi olduğunu anlayıncaya kadar devam etmeye kesin karar verdi.

      Kendi kendisine dedi ki:

      “Be filozof Necati! Şimdi neredesin? Gel de beni gör. Mutlaka cinnetime hükmedersin. Fakat ne desen boştur. Şu uzun boylu hanımın kim olduğunu öğreneceğim. Takiplerimin neticesinde elbet sana dahi malumat veririm.”

      Azim ve kesin karar denilen şey, her ne kadar henüz icraya konulmamış bile olsa, yine insan için bir dereceye kadar rahatlamaya vesile olur. Dolayısıyla Behçet dahi verdiği kesin karar üzerine her dakikada bir kere gözleri Kazancılar Yokuşu’na çevrilmekle beraber gazetesini okuyup anlayabilecek bir duruma geldi.

      Başka vakitler gazete okuduğu zaman pek çok adamın yaptığı gibi o dahi iç havadisleri okuduktan sonra dış havadislerin her fıkrasından birer ikişer satır okuyarak, “Adam sen de bir şey değilmiş, geçelim!” diyordu. Eğer gazetede faydalı olan fennî bir mesele veyahut tuhaf bir fıkra varsa onu aramaya başlıyordu. Bu defa dahi bir kere için öyle yaptı ise de bu gazeteyi sadece vakit geçirmek için eline aldığından ikinci defasında da iç havadisleri de dış havadisleri de okuduktan başka ilan sayfasına dahi geçti.

      İlan sayfasını da son satırına kadar okudu. Lakin gazete henüz bitti mi ya? Daha ilk sayfadaki üst başlıkları kaldı. Üst başlıkların iki tarafında gazetenin haftada kaç gün çıktığını ve kaç para ile satıldığını, ilan ücretlerini, ilk ilanlarda satırının kaç paradan ve ikinci defasında da kaç paradan hesap olunacağını ve posta ücreti verilmeyen mektupların kabul edilmediğini, gönderilen yazılardan gazetede yayınlanmayanların sahiplerine iade olunmayacağına vesaireye dair birtakım satırlar daha yok mu? Onları da okumasın mı?

      Gazetenin üzerinde kaç harf ve kaç nokta

Скачать книгу