Üç Silahşörler. Александр Дюма

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Üç Silahşörler - Александр Дюма страница 7

Жанр:
Серия:
Издательство:
Üç Silahşörler - Александр Дюма

Скачать книгу

duyarsa pişman olursun.”

      “Bana ders mi vereceksin Porthos?” diye haykırdı Aramis. Genellikle yumuşak olan gözlerinde şimşekler çaktı.

      “Sevgili Dostum, ya silahşorsündür ya papaz. İkisinden biri ol; ama ikisi birden olma.” diye cevap verdi Porthos. “Athos geçen sefer ne söylediğini biliyorsun. Çok sayıda şeyle meşgulsünüz. Aman bana kızmayın. Sizden rica ediyorum, kızmanız işe yaramaz. Siz ben ve Athos’un anlaşmasını biliyorsunuz. Madame de Aguillon’a gider onunla flörtleşirsiniz sonra Madame de Chevreuse’nin kuzeni Madame de Bois-Tracy’in letafetine erişirsiniz. Aman Tanrı’m. Ne kadar talihli olduğunuzu açık etme zahmetine girmeyin. Kimse size sırlarınızı sormuyor. Bütün dünya ne kadar ketum olduğunuzu biliyor zaten. Ama mademki bu fazilete sahipsiniz bunu neden majesteleri için kullanmıyorsunuz? Bırakın Kral ya da Kardinal ile ilgili olarak isteyen istediğini söylesin. Fakat Kraliçe kutsaldır. Eğer hakkında konuşulacaksa saygıyla konuşulmalıdır.”

      “Porthos sen Narkisos kadar kibirlisin. Sana sadece bunu derim.” diye cevap verdi Aramis. “Ahlak bekçiliğinden nefret ettiğimi bilirsiniz. Athos tarafından yapılan hariç. Sana gelince beyefendi senin de fazlasıyla görkemli bir kılıç kayışın var. Eğer istersem papaz olurum. Fakat bu arada silahşor olacağım. Bu sebepten istediğimi söylerim. Şu noktada söylemek istediğimse beni yoruyor olmanız.”

      “Aramis!”

      “Porthos!”

      “Beyler, beyler!” diye haykırdı etraftakiler.

      “Mösyö de Treville, Mösyö Dartanyan’ı bekliyor.” diye bağırdı odanın kapısını açan bir uşak.

      Bu ses üzerine herkes sustu. Delikanlı sessizlik içinde bekleme salonunu geçip silahşorlerin liderininin odasına girdi. Bu tuhaf kavganın sonundan güç bela kaçmayı başardığı için kendini tebrik ediyordu.”

      3

      Görüşme

      O sırada keyifsiz görünen Mösyö de Treville yine de kendisini eğilerek selamlayan delikanlıya nazikçe selam verdi. Dartanyan’ın kendisine gençliğini ve memleketini hatırlatan Bearnlü aksanını işitince gülümsedi. Böylesi bir çifte hatıra her yaştan kişiyi gülümsetmeye yeterlidir. Yine de giriş salonuna çıkarak iznini almak istercesine Dartanyan’a el işareti yaptı. Diğerleriyle ilgili bir meseleyi bitirmek ister gibiydi. Üç kez bağırdı. Her seferinde sesi daha da yükseldi. Sesi gittikçe daha öfkeli çıkıyordu.

      “Athos! Porthos! Aramis!”

      Çoktan tanımış olduğumuz iki silahşor bulundukları gruptan derhâl ayrılıp Treville’in odasına girdiler. Kapı onlar içeri girer girmez kapandı.

      Her ne kadar rahatsız görünseler de Dartanyan’ın gözünde âdeta yarı tanrıydı bu iki savaşçı. Liderleriyse yıldırımlarla donatılmış Tanrıların kralı Jüpiter gibiydi.

      Treville’in adamlarını çağırması, iki silahşor odaya girip de kapı kapandıktan sonra giriş salonundaki uğultunun yeniden başlamasına sebep olmuştu. Ahali yeni malzeme bulmuştu. Treville çatık kaşlarıyla odanın içinde sessizce gidip gelmeye başladı. Porthos ve Aramis, o sırada geçit törenindeymişçesine sessiz ve dik duruyorlardı. Bir anda ikisinin önünde durdu ve öfkeli bakışlarla onları baştan aşağı süzdükten sonra,

      “Kral’ın bana ne söylediğini biliyor musunuz?” diye bağırdı. “Hem de daha geçen gece… Ne söylediğini biliyor musunuz beyler?”

      “Hayır.” cevabını veren iki silahşor kısa süreli sessizlikten sonra, “Hayır efendim bilmiyoruz.”

      “Ama söyleyerek bizleri şereflendireceğinizi ümit ediyorum.” diye ekledi Aramis en zarif ses tonu ve en asil reveransıyla.

      “Bana artık silahşorlerini Mösyö Kardinal’in adamları arasından seçmesi gerektiğini söyledi.”

      “Kardinal’in adamları demek! Peki ama neden?” diye sordu Port-hos.

      “Ucuz şarabını kaliteli bir şarap katarak canlandırmak istiyor.”

      İki silahşor, gözlerinin akına kadar kızardı. Nerede olduğunu bilmeyen Dartanyan yerin dibine girmeyi diledi.

      “Evet, evet.” diye devam eden Mösyö de Treville gittikçe daha da hiddetlenerek, “Ve majesteleri haklı. Şerefim üzerine yemin ederim ki silahşorlerin sarayda hiç itibarı yok. Kardinal dün Kral’la satranç oynarken bana rahatsızlık veren teselli edici bir ses tonuyla dedi ki evvelsi gün o lanet silahşorlerin, deli heriflerin – bu sözleri beni daha da rahatsız eden alaycı bir tonla söyledi – o kabadayıların diye ekledi – bu sırada bana kaplan misali bakışlar attı – Ferou Caddesi’ndeki bir meyhanede taşkınlık yaptığını söyledi. (Yüzüme güleceğini sandım!) Kendi adamları taşkınlık yapanları tutuklamak zorunda kalmış. Lanet olsun! Bu konuyla ilgili bir şeyler biliyorsunuzdur. Silahşorler tutuklanmış. Siz de onların arasındaydınız. Siz de! İnkar etmeyin. Sizi tanımışlar. Kardinal isimlerinizi verdi. Ama hepsi benim hatam. Evet hepsi benim hatam!.. Çünkü kendi adamlarımı ben seçtim. Sen Aramis, papaz cübbesi içinde daha iyi görünecekken neden benden üniforma istedin sanki? Sen Porthos gösterişli kılıç kayışında saman sapı mı taşıyorsun? Ve sen Athos. Athos’u göremiyorum. Nerede o?”

      Aramis üzgünce cevap verdi, “Kendisi hasta, çok hasta.”

      “Çok hasta demek. Ne hastası peki?”

      “Çiçek hastalığı olmasından korkuluyor, efendim.” diye cevap verdi konuşmaya dâhil olmak üzere sırasını alan Porthos. “Kesin olan şey yüzünde izler kalacağı.”

      “Çiçek hastalığı demek! Ne kadar da güzel bir hikâye Porthos. Bu yaşta çiçek hastalığı demek! Hayır, hayır… Kendisi şüphesiz ki yaralandı. Hatta belki öldürüldü. Ah bir bilseydim. Kahretsin! Silahşor beyler! Kötü yerlerde dolanma, sokaklarda kavga, yollarda kılıç oyunu istemiyorum. En önemlisi Kardinal’in cesur, sessiz, hünerli, kendilerini hiçbir zaman tutuklanacak duruma düşürmeyen ve asla tutuklanmalarına izin vermeyen adamlarının size güleceği bir duruma düşmenizi istemiyorum. Eminim ki tutuklanmak ya da geri adım atmak yerine ölmeyi tercih ederdi onlar. Kendini kurtarmak, kaçmak, tüymek… Tam da Kral’ın muhafızlarına göre bir şey doğrusu!”

      Porthos ve Aramis öfkeyle titredi. Eğer böyle konuşmasının sebebinin kendilerine duyduğu büyük sevgi olduğunu bilmeseler Treville’i oracıkta boğabilirlerdi. Ayaklarını halıya vurdular, dudaklarını ısırdılar ve kılıçlarının kabzasını bütün güçleriyle kavradılar. Salondakiler söylenenlere dair hiçbir şey duymadıkları hâlde Athos, Porthos ve Aramis’i çağıran Treville’in ses tonundan bir şeye sinirlendiğini anlamışlardı. Kulağını kapıya yaslayıp Treville’in söylediği her bir kelimeyi dinleyenler öfkeden deliye dönüyordu. Bu arada liderlerinin söyledikleri giriş salonundaki herkese iletiliyordu. Bütün otel bir an içinde çalkalanmaya başladı.

      “Aman aman! Demek Kral’ın silahşorleri Kardinal’in muhafızları tarafından tutuklandılar!” diye devam etti Mösyö de Treville. Askerleri kadar öfke doluydu. Kelimeleri özellikle vurgulayarak söylüyordu. Öyle ki her bir sözcük dinleyicilerinin göğsüne bıçak gibi

Скачать книгу