Üç Silahşörler. Александр Дюма
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Üç Silahşörler - Александр Дюма страница 9
“Elimde bir mektup vardı efendim. Tanrı’ya şükür tam da istediğim gibiydi hem de!” diye haykırdı Dartanyan. “Fakat kalleşçe çaldılar onu benden.”
Daha sonra Meung’da başından geçenleri anlattı, orada tanıdığı beyefendiyi en ufak ayrıntısına kadar, Treville’i memnun eden bir sıcaklık ve dürüstlükle tarif etti.
“Bu çok tuhaf.” dedi Mösyö de Treville bir dakika kadar düşündükten sonra. “Demek adımı yüksek sesle söyledin.”
“Evet, efendim. Bu akılsızlığı yaptım. Ama neden yapmayayım ki? Sizinki gibi bir isim bana yolculuğumda kalkan olur. Bu korumayı istiyor olmamı anlayabilirsiniz.”
Bu sözler Treville’in hoşuna gitmişti. Pohpohlanmayı o da Kral, hatta Kardinal kadar severdi. Memnuniyetini ortaya koyan tebessümü saklayamadı bile. Ne var ki bu tebessüm kısa süre sonra yok oldu. Ve konu Meung’da yaşananlara geldi.
“Söyleyin bana.” diye devam etti. “Bu adamın yanağında hafif bir yara izi var mıydı?”
“Evet.”
“Yakışıklı mıydı?”
“Evet.”
“İri yarıydı?”
“Evet.”
“Açık tenli ve kumraldı?”
“Evet, evet. Bu o! Peki bu adamı nereden tanıyorsunuz efendim? Eğer onu bir kez daha bulacak olursam ki bulacağım. Yemin ederim onu bulacağım, cehennemde olsa bile.”
“Bir kadını mı bekliyordu?” diye devam etti Treville.
“Beklediği kişiyle bir dakika kadar konuştuktan sonra derhâl oradan ayrıldı.”
“Konuşmanın konusunu biliyor musun?”
“Ona bir kutu verdi ve Londra’ya ulaşmadan açmamasını söyledi.”
“Kadın İngiliz miydi?”
“Ona ‘Milady’ diyordu.”
“O zaman bu o. Bu o olmalı!” diye homurdandı Treville. “Ben onun hâlâ Brüksel’de olduğunu zannediyordum.”
“Efendim, eğer bu adamın kim olduğunu biliyorsanız. Lütfen bana söyleyin. Nerede olduğunu da söyleyin. Sizden olan bütün ricalarımdan vazgeçerim. Hatta silahşor olma istediğimden bile vazgeçerim. Her şeyden önce intikam almak istiyorum çünkü.”
“Dikkatli ol genç adam!” diye haykırdı Treville. “Eğer yolda onun karşıdan geldiğini görürsen yolunu değiştir. Kendini böyle bir kayanın üzerine atma. Seni cam misali kırar.”
“Bu bana engel olamaz.” diye cevap verdi Dartanyan. “Eğer onu bulursam…”
“Bu arada…” dedi Treville. “Onu arama derim. Eğer sana nasihatte bulunma hakkım varsa.”
Kumandan ani bir şüpheye kapılmışçasına durakladı. Bu delikanlının adama karşı ilan ettiği – çok da muhtemel olmayan – nefret, babasının verdiği mektubu çalmış olması. Acaba bu nefretin altında yatan bir kalleşlik mi vardı. Yoksa bu genç adam Kardinal hazretlerinin mi adamıydı? Kendisine tuzak kurma amacı mı vardı acaba? Bu sözde Dartanyan, Kardinal’in evine soktuğu bir casus muydu? Acaba güvenini kazanıp kendisini mahvetmek miydi amacı? Dartanyan’ı daha bir dikkatli incelemeye koyuldu. Zeki yüzü ve sahte alçak gönüllülüğü ona pek de güven vermedi. “Gasconlu olduğunu biliyorum.” diye düşündü. “Yine de Kardinal’in adamı olması mümkün. Onu bir sınayayım hele.”
“Dostum!” dedi yavaşça. “Mektubu kaybettiğine inanıyorum ve eski bir arkadaşımın oğlu olarak seni kabul etmemdeki soğukluğu telafi etmek istiyorum. Bu yüzden sana siyasi sırlarımızdan bahsedeceğim. Kral ve Kardinal birbirlerinin en iyi dostudurlar. Görünen anlaşmazlıkları sadece aptalları kandırmak içindir. Senin gibi bir hem-şehrimin, yakışıklı bir süvarinin, cesur bir delikanlının, istikbali parlak bir adamın, birçoklarının düştüğü yanılgıya düşüp aldanmasını istemem. Emin ol ki ben bu güçlü efendilere sadık biriyim. Bütün samimi çabalarım Kral’a ve Kardinal’e hizmet etmek için. O Kardinal ki Fransa’nın gelmiş geçmiş en büyük dehalarından biridir.”
“Şimdi genç adam, kendini buna göre ayarla. Eğer ailende, akrabalarında ya da sen de Kardinal’e karşı bir düşmanlık varsa bana veda et ve yolumuza gidelim. Sana birçok konuda yardımcı olurum ama seninle bağ kurmadan. En azından samimiyetimin seni benim dostum yapacağına inanıyorum. Çünkü bugüne kadar hiçbir genç adamla seninle konuştuğum gibi konuşmadım.”
Treville kendi kendine şöyle düşündü, “Eğer ki Kardinal bu genç tilkiyi üzerime saldıysa bana yaklaşmanın tek yolunun kendisine saldırmaktan geçtiğini mutlaka söylemiştir. Kendisinden ne kadar iğrendiğimi biliyor çünkü. Bu sebepten eğer şüphelendiğim gibiyse kurnaz dedikoducum Kardinal hazretleriyle ilgili kötü şeyler söyleyecektir.”
Durum tam aksiydi, Dartanyan büyük bir sadelikle cevap verdi. “Ben de Paris’e bu niyetlerle geldim. Babam bana Kral’ın, Kardinal’in ve sizin dışında hiç kimsenin önünde eğilmememi söyledi. Bu üç kişi ona göre Fransa’nın en önemli insanlarıdır.”
Dartanyan diğer ikisine Treville’i da eklemekte sakınca bulmadı.
“Kardinal’e derin bir saygım var.” diye devam etti. “En çok da yaptığı işlere saygı duyuyorum. Bu sebepten eğer iddia ettiğiniz gibi sözlerinizde samimiyseniz bana da aynı samimiyetle konuşma şerefini vermişsiniz demektir. Lakin eğer haklı olarak azıcık da olsa şüpheye kapıldıysanız doğruları söyleyerek kendime zarar verdiğimi düşünüyorum. Yine de bana saygınızın azalmadığına inanıyorum. Her şeyden önce benim için önemli olan bu.”
Mösyö de Treville, fazlasıyla şaşırmıştı. Böylesi bir zekâ ve samimiyete hayran olmamak mümkün değildi. Yine de şüpheleri tamamen sona ermemişti. Bu adamın diğerlerinden daha üstün olması kendisini kandırması tehlikesini devam ettiriyordu. Yine de Dartanyan’ın elini sıktı ve şöyle dedi: “Sen dürüst bir delikanlısın. Fakat şu an senin için yapabileceklerim az önce teklif ettiğim şeyle sınırlı. Otelim her zaman sana açık. Bundan sonra istediğin her vakit görüşme talebinde bulunabilir, her türlü imkândan yararlanabilirsin. Muhtemelen istediğine ulaşacaksın.”
“O zaman…” dedi Dartanyan. “Size kendimi kanıtlayacağım zamana kadar bekleyeceksiniz. Şuna emin olun ki…” diye ekledi Gasconluların bilinen samimiyetiyle, “Çok fazla beklemeyeceksiniz.” Daha sonra eğilerek oradan ayrıldı. Geleceğinin kendisine bağlı olduğunu biliyor gibiydi.
“Dur bir dakika.” dedi Treville. “Sana Kraliyet Akademisi müdürüne verilmek üzere bir mektup yazacağıma söz vermiştim. Bu mektubu kabul edemeyecek kadar mağrur musunuz genç delikanlı?”
“Hayır efendim. Üstelik mektubu o kadar iyi koruyacağım ki adresine muhakkak ulaşacak. Onu benden almaya teşebbüs edecek olana yazıklar olsun.”
Mösyö