Lâ Havle - Lütfî Divânı. Lütfü Şehsuvaroğlu
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Lâ Havle - Lütfî Divânı - Lütfü Şehsuvaroğlu страница 16
Geceler bir nurlu sabahın müjdecisi midir
Ya o sabah nasıl en erken gelmek istemesin ki
Öksüzün Tanrı kulu babası Tanrı katından
Kutlu doğuşun resmini melek yoldaşlarına
Nasıl göstermesin ki
Bir kucaklasa, bir öpse
Anne, öyle ikisini lohusa yatağından
Bir görse
Ecinniler kıskanmaz mı bebeğin gözyaşını
Avuç avuç deniz suyu taşırlar
Gözlerine
İpek böceğinin kozası örülüyor
Kelebek kanadı, kartal kanadı
Tozlarında savrulmuş yaradılış sırları
Alında gizlenmiş gözle görülüyor
Gece
İlikler çekilircesine
Başka bir nefes aldı dünya
Başka bir ses çıkardı çocuk
Biteviye her gün kırkına vardı
Biteviye her gün yeniden doğdu
Bâtılı boğdu, güldü masumun yüzü
Ve yıldızlar oluk oluk
Müthiş bir şelale misali
Hilale aktı
Küçük evin taşları
Putların göz yaşları
İbrahim’den Ahmed’e
Uzanır yolbaşları
Yollar…
Uzanır mı yerden koparak
Âsumana apak
Burak kanatları takarak
BİR SELAM
Bir gün ki eğer yanarsa sular
Alev alev
Âsûmâna bir selamımız bulunsun
Yeter
SU VE HAYAT
SU
Su rüyadaki çocukluğumdur akan zaman gibidir
Akan deli bir ırmak dökülür rüyalarımdan
Çağlayan suya çarpan yüzüm sanki deniz dibidir
Suda gördüm tılsımını işleyen heyûlânın yüzünü
Hangi rüya, hangi zaman, hangi hayal çeker çıkarır seni
Dem hangi demdir, bu an nasıl bir an, özün arar özünü
Kılıcın Orta Çağlardan mı, İlk Çağlardan mı taşın
Yaşadığın bu çağda sözün böyle neden ürkek ve şaşkın
Bu taş taş üstünde duran başlardan hangisi senin başın
Dağlardan mı çağlar, çağlardan mı taşar şiir
Şaire ne gam, her şey zaten mümkündür
İç içebildiğince, kurusun ab-ı hayat, buharlaşıversin şiir
Suya esrar veren ne, senin gölgen olmasın
Su ya esra, suya vuran gölgeler suya versin sırrını
Ey sularda saklı sır, sırrı taşıyan ışık
Rüyayı benden alan yüzünü unutturandır
Çocuk yorgun düşünce hatırlar mı rüyayı
Belki de sonsuzluğa eş yakalanan bir andır
Çocukluğumun rüyaları hep sularda boğuldu
Sudan fışkıran esrar boğazımda düğümdü
Deniz dibinde susamışlığımla şehirleri suladım
Yıkadığım şehirler giderek kirlendiler
Kirlenen yapılara kırdan kil arandılar
Arandılar kirlenmemiş kır bulmak için
Su ne vakit sürükleyecek o büyük dönüşümü
Bir sürekli varoluş sellerden sıyrılıp da
Ne vakit inşa eder o arınmış yapıyı
O beklenen gelmeyen, hangi suyu bekliyor
Suyu yıkayan sular, suya yakaran sular
Yanan sularda hasret o nübüvvet revnakın
(Suyun Bittiğini Kavrayan İnsanoğlunun)
SUSUZLUK SENFONİSİ
Belki benden, belki gökten bir ses var
Baktım yere, baktım göğe zor seçim
Ey Şehsuvar, toprağını kim suvar
Susuzum, susuzum; kurudu içim
Belki benden, belki gökten bir ses var
Gün gelir biter su, bilen biliyor
Şu derin kuyudan kim su çekecek
Titreyen ışığı imdat diliyor
Sarı lamba ha söndü, ha sönecek
Gün gelir biter su, bilen biliyor
Semâ mı delinen, yoksa ruhum mu
Hangi ilmek sökük gök kiliminde
Bozuk olan kök mü, dal mı, tohum mu
Çok toprak taşındı aşk ikliminde
Semâ mı delinen, yoksa ruhum mu
Yağmur gibi yağan nedir enseme
Yüzümü yaysam da derim taşlara
Bu şehir benimle döner serseme
Karışıp gözümden akan yaşlara
Yağmur gibi yağan nedir enseme
Yollara uzanan gövdem hangisi
Mezarlar atılmış şehrin içine
İçlerinden en cüretkâr birisi
Soruyor İran’a, Çin’e, Maçine
Yollara uzanan gövdem hangisi
Afrasyab fırlayıp bomboş mezardan
Atar etrafına garip bir nazar
Rüzgâr Akdeniz’e düşer Hazar’dan
Elinde su kalemi bir cönk yazar
Afrasyab fırlayıp bomboş mezardan
Bulutlar… Bulutlar kefeni midir
Tarihten süzülen kahramanların
Ki hangi kilimin desenleridir
Hangi şehrin, dağın, sahraların
Bulutlar… Bulutlar kefeni midir
Kıtaları birleştiren kristal
Yağmur damlasının içinden bakar
Ey meskenet! Bir