.

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу - страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
 -

Скачать книгу

yapacaksın? Eh, George, kötü bir şey yapma. Eğer Tanrı’ya inanıyorsan doğru şeyi yap, o sana yardım eder.”

      “Ben senin gibi Hristiyan değilim Eliza, kalbim acılarla dolu; Tanrı’ya güvenemiyorum. Neden bunlara izin veriyor?”

      “Eh, George, inancımız olmalı. Hanımım diyor ki her şey kötü gittiğinde bile, Tanrı’nın en iyisini yaptığına inanmalıymışız.”

      “Kanepelerine kurulan ve arabalarında gezen insanlara bunu söylemesi kolay ama benim yerimde olsalar biraz zor derlerdi. İyi olmayı ben de isterdim ama kalbim yanıyor ve hiçbir şekilde uzlaşacak gibi değilim. Benim yerimde olsan yapamazdın, şimdi de yapamazsın, söylemek istediğim her şeyi söylesem. Her şeyi henüz bilmiyorsun.”

      “Daha neler olabilir ki?”

      “Eh, son zamanlarda efendi diyor ki evlenip gitmeme izin verdiği için aptalca davranmış, Bay Shelby ve ailesinden nefret ediyormuş çünkü gururlularmış, başlarını ondan yukarıda tutuyorlarmış, sizden gururlu olmayı öğrenmişim, buraya gelmeye artık izin vermeyeceğini, bir kadın almamı ve onun oraya yerleşmemi söylüyor. Baştan sadece azarlayıp bu şeyleri geveledi ama dün karım olarak Mina’yı almamı ve onunla bir kulübeye yerleşmemi söyledi, yoksa beni nehrin aşağısında satacakmış.”

      “Neden ama sen benimle evlisin, dinî nikâhla, sanki bir beyaz adam gibi!” dedi Eliza sadelikle.

      “Bir kölenin evlenemeyeceğini bilmiyor musun? Bu ülkede bunun için yasa yok; bizi ayırmaya karar verirse seni karım olarak tutamam. Bu yüzden seni hiç görmemeyi istedim, -keşke hiç doğmasaydım dedim, ikimiz için de en iyisi olurdu- bu zavallı çocuk için doğmaması en iyisi olurdu. Ona da aynısı olabilir!”

      “Eh ama efendi çok nazik!”

      “Evet ama kim bilir? O ölebilir ve çocuk kimsenin tanımadığı birine satılabilir. Yakışıklı, akıllı ve yetenekli olmasının ne yararı var? Sana diyorum Eliza, çocuğunun onun olan ya da sahip olduğu her iyi ve hoş şey için bir kılıç ruhunu delip geçecek; bunlar onu senin alıkoyamayacağın kadar değerli kılacak.”

      Sözcükler Eliza’nın kalbine tüm ağırlığıyla çarptı; tüccarın görüntüsü gözlerinin önüne geldi ve sanki biri ölümcül bir darbe indirmiş gibi beti benzi attı ve soluğu tıkandı. Endişeli bakışlarla verandaya baktı, ciddi konuşmalardan sıkılan oğlan Bay Shelby’nin bastonunu at yapmış bir aşağı bir yukarı zafer kazanmışcasına koşuyordu. Korkularını kocasına anlatmalıydı ama kendini tuttu.

      “Hayır, hayır, zavallı adamın derdi başından aşkın!” diye düşündü. “Hayır, ona söylemeyeceğim, zaten doğru değil. Hanımım bizi aldatmaz.”

      “Evet, Eliza, kızcağızım.” dedi kocası acı dolu bir sesle. “Dayan şimdi ve güle güle zira ben gidiyorum.”

      “Gitmek, George! Nereye gitmek?”

      “Kanada’ya, dedi, kendini toparlamaya çalışarak. “Ve oraya varınca sizi satın alacağım; tüm umudum bu kadar. Nazik bir efendin var, seni satmayı reddetmez. Seni ve oğlanı alacağım. Tanrı’nın yardımıyla bunu yapacağım!”

      “Ne korkunç! Ya yakalanırsan?”

      “Yakalanmayacağım, Eliza. Önce ölürüm! Ya özgür olacağım ya da öleceğim!”

      “Kendini öldürme!”

      “Buna gerek yok. Ondan önce beni öldürürler, asla nehri canlı geçmeme izin vermezler!”

      “Ah, George, benim hatırım için dikkatli ol! Kötü bir şey yapma; ne kendinin ne de başkasının aleyhine bir şey yap! Çok kafaya takmışsın, çok fazla -eğer zorunluysan git- ama dikkatli ol, ihtiyatlı ol; sana yardım etmesi için Tanrı’ya dua et.”

      “Eh, o zaman Eliza, planımı dinle. Efendi aklına esip birkaç kilometre geride yaşayan Bay Symmes’e bir notla beni buraya gönderdi. Düşündüklerimi sana anlatacağımı bekliyor olmalı. Onun adlandırdığı gibi Shelby’ninkileri çileden çıkaracağını düşünmek onu memnun edecek. Sanki hepsi bitmiş gibi oldukça uysal eve gidiyorum, anlıyorsun. Yapacak bazı hazırlıklarım var ve bana yardım edecekler var; bir iki haftaya kadar kayıplara karışırım. Bana dua et, Eliza; belki yüce Tanrı seni duyar.”

      “Eh, sen de kendine dua et, George ve ona inan; o zaman kötü bir şey yapmazsın.”

      “Eh, şimdilik hoşça kal.” dedi George, Eliza’nın ellerini tutarken ve kıpırdamadan gözlerinin içine baktı. Suskun durdular; sonra son sözler, hıçkırıklar, acı dolu ağlayışlar -bunların ayrılışı örümcek ağına takılanların karşılaşma umutlarına benziyordu- ve karı koca ayrıldılar.

      IV

      Tom Amca’nın Kulübesinde Bir Akşam

      Tom Amca’nın kulübesi zencilerin deyişiyle tipinin en kusursuz örneği olan efendisinin “ev”in bitişiğinde küçük kütüklerden yapılma bir kulübeydi. Önünde her yaz çileklerin, ahududuların, çeşitli meyve ve sebzelerin özenli bakımla fışkırdığı temiz bir bahçe parçası vardı. Ön tarafın tamamı geniş kızıl begonyalar ve yerli çok çiçekli güllerle çevrilmişti, bunlar örgü gibi örülüp birbirine geçerek kaba saba kütüklerin görünmesini engelliyordu. Burada aynı zamanda yazları kadife çiçekleri, petunyalar, akşam sefaları gibi birçok çeşit, her yıl açan çiçekler görkemini gösterecek, onları şımartan köşeler bulmuştu ve bunlar Chloe Teyze’nin yüreğinin hazzı ve gururuydu.

      Haydi içeri girelim. Evde akşam yemeği bitmiş ve baş aşçı olarak hazırlıkları yöneten Chloe Teyze temizlik ve bulaşıkları yıkama işlerini mutfakta astlarına bırakmıştı. İhtiyarın akşam yemeğini hazırlamak için kendi kuytu yerine geçmişti; bu sebeple ateşin çevresinde cazırdayan bir şeyleri istekli bir şekilde yöneten ve çok geçmeden içinde şüphesiz “iyi bir şeyler” olduğu izlenimi veren, buharlar gelen tencerenin kapağını ciddiyetle kaldıran kişi odur. Yuvarlak, ışıldayan yüzü öylesine parlaktı ki sanki yüzünü kendi çay peksimetleri gibi yumurta akları ile yıkadığı aklınıza gelebilirdi. Tüm bu dolgun çehresi güzelce kolalanmış başörtüsü altında tatmin ve memnuniyetle parlıyordu ancak itiraf edelim ki çevredeki en iyi aşçı olmasından gelen bir nebze kendini bilmeyle de bunun bir ilgisi vardı ki Chloe Teyze’nin ünü dünyaca biliniyor ve onaylanmıştı.

      Kendisi iliğine ve tırnağına kadar gerçekten iyi bir aşçıydı. Bahçede onun geldiğini görüp de üzgün olmayan bir piliç, hindi veya ördek yoktu, belli ki sonları gelmişti. Kümes hayvanları arasında dehşet yaratacak derecede sıkıca bağlasa mı, içini doldursa mı ve kızartsa mı diye meditasyon yaptığı kesindi. Mısır ekmeği, her türden çapa keki, oval kek, yuvarlak kek ve sayılamayacak kadar çeşitli türler daha az bilen aşçılar için tam anlamıyla bir sırdı; kendi düzeyine erişmek isteyen akranlarının faydasız çabalarını anlatırken şişman kalçalarını haklı bir gurur ve keyifle sallardı.

      Eve misafir çağrılması, ikindi ve akşam yemeklerinin “usulünce” hazırlanması ruhundaki tüm enerjiyi açığa çıkarır; verandada yığılı seyahat sandıkları kadar hiçbir görüntü

Скачать книгу