İşitilmedik Hikâyeler. Эдгар Аллан По
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу İşitilmedik Hikâyeler - Эдгар Аллан По страница 4
Dedim ki:
“Bu sadece, bizim muhakeme sahibinin kendi şuurunu karşısındakinin şuuruyla mutabakat ettirmesinden ibarettir.”
Dupin “Bundan başka bir şey değil.” dedi. “Ben bu küçük çocuğa muvaffakiyetini temin eden bu ‘şuuru tam bir surette mutabakat ettirme’ye nasıl muvaffak olduğunu sordum, bana şu cevabı verdi: ‘Bir kimsenin ne dereceye kadar ihtiyatlı veya budala yahut da iyi veya fena olduğunu, o anda neler düşündüğünü anlamak istediğim zaman yüzüme mümkün olduğu kadar tıpkı tıpkına onun yüzüne benzer bir şekil veririm. O vakit zihnimde yahut kalbimde hangi hislerin, hangi fikirlerin doğacağını beklerim. Yani yüzümü nasıl onun simasına intibak ettirdimse fikrimi, hissimi de onunkilere intibak ettiririm.’
Mektepli çocuğun bu cevabı, Rochefoucauld, La Bougive, Machiavelli ve Campanella’ya atfedilen derin tasavvuf felsefesini pek geride bırakır.”
“Eğer sözünüzü iyi anlıyorsam muhakeme edenin, kendi idrakini karşısındakinin idrakine intibak ettirmesi demek karşıdakinin idrakini doğru ve kati olarak takdir ve tayin etmesi demektir.”
Dupin cevap verdi:
“Vakıa amelî kıymet itibarıyla bu şarttır. Polis müdürüyle arkadaşlarının birçok defalar aldanmalarının birinci sebebi, bu mutabakatı yapmamalarıdır. İkincisi; boy ölçüştükleri zekâyı yanlış takdir etmeleri, daha doğrusu takdir edememeleridir. Onlar yalnız kendi mahirce fikirlerinden başka bir şeyi göz önünde tutmamışlardır. Gizlenmiş bir şeyi aradıkları zaman ancak kendileri o şeyi nereye saklayacaklarını düşündüler. Alelade halkın kurnazlığı düşünülünce bunda tamamıyla haklı idiler. Lakin kurnazlığı onların kurnazlığından başka bir tarzda olan hususi bir hırsız mevzubahis olunca bunlar tabii aldanırlar.
Hırsızın kurnazlığı bunların kurnazlığından fazla olunca hâl daima böyle olur. Hatta ekseriya bunlar kadar kurnaz olmayan hırsızlar da bunları aldatabilir. Çünkü bunların araştırma tarzı değişmiyor. Münasebetsizin biri fevkalade bir mükâfat ile bunları tahrik ederse mutatları olan taharri usulünü mübalağalı bir surette tatbik ediyor; son hadde getiriyorlar. Lakin esaslarından hiçbir şey değiştirmiyorlar.
Mesela D… meselesinde araştırma usulünü değiştirmek için ne yapılmıştır? Bu delmeler, bu sondajlar, bu karıştırmalar, bu büyüteçle araştırmalar, bu satıhları numaralanmış karelere ayırmalar nedir? Bütün bunlar bir esasın yahut birkaç esasın tatbikinde mübalağa etmek değil midir? Öyle esaslar ki insani desiselere ait aynı düşünceler silsilesine dayanıyor. Polis müdürü bunları uzun vazife senelerinde itiyat etmiş bulunuyor.
Görmüyor musunuz ki o, bir mektup saklamak isteyen her adamın mektubu ya sandalye ayağında burgu ile açılmış bir deliğe yahut hiç olmazsa tamamıyla garip bir kovuğa, bir köşeye koyacağına iki kere iki dört eder gibi hükmediyor. İşte bu fikirle burgu ile açılmış bir delikte mektup aramak için icat etmedikleri bir şey kalmıyor.
Yine görmüyor musunuz ki bu kadar orijinal saklama yerleri ancak alelade fırsatlarda kullanılır ve ancak alelade zekâlar buna müracaat eder. Çünkü böyle harisçe ve zoraki saklama yerlerinin tahmin edilmek imkânı vardır ve tahmin edilir. Hâlbuki keşif hiçbir vakitte anlama çabukluğu ile olmaz. Belki arayanın sabrı, dikkati ve kararıyla olur. Lakin mesele mühim olursa veyahut polisin nazarında mühim telakki edilirse ve mükâfat pek büyükse bütün bu güzel araştırmaların behemehâl muvaffakiyetsizlikle neticelendiği görülür. Şimdi ‘Çalınan mektup polis müdürünün araştırma sahası dâhilinde bulunsaydı veya diğer tabirle polis müdürünün prensipleri içinde, gizlenen yer hakkında ilham almak prensibi de olsaydı muhakkak surette mektubu bulurdu.’ diye söylediğim sözden ne demek istediğimi anladınız mı? Bununla beraber bu memur tamamen aldatılmıştır. Muvaffakiyetsizliğinin birinci ve esas sebebi, nazırın şairlikle şöhret bulması dolayısıyla bir deli olduğunu farz etmesidir. Polis müdürünün görüşüne nazaran her deli şairdir. Bundaki kabahati, yanlış bir tabiri umuma teşmil ederek,3 şairlerin deli olduğu sonucunu çıkarmasıdır.”
Sordum:
“Nazır hakikaten şair midir? Ben biliyorum ki bunlar iki kardeştir. Her ikisi de edebiyat âleminde tanınmıştır. Zannederim ki nazır diferansiyel ve integral hesap hakkında pek makbul bir kitap yazmıştır. O, şair değil matematikçidir.”
“Aldanıyorsunuz. Ben onu pek iyi tanırım. O hem şair hem matematikçidir. Şair ve matematikçi olduğu için iyi muhakeme eder. Sade matematikçi olsaydı hiç muhakemeli olamaz; polis müdürüne mağlup olurdu.”
Dedim ki:
“Böyle bir mülahaza beni hayrete düşürecek bir şeydir. Bütün dünya bunu doğru bulmaz. Birçok asırların olgun bir hâle getirdiği bir fikri tabii hiçe saymak istemiyorsunuz. Riyazi4 muhakemeye çoktan beri en hakiki muhakeme tarzı nazarıyla bakılmaktadır.”
Dupin, Chamfort’un bir sözünü naklederek cevap verdi:
“Bahse girişilecek bir hakikattir ki her umumi fikir, edinilen her umumi kanaat bir budalalıktır. Çünkü bu fikirler, bu kanaatler alelade insanların kanaatleridir. Teslim ederim ki matematikçiler bu söylediğiniz umumi yanlışlığı genelleştirmek için ellerinden geleni yapmışlardır. Her ne kadar bu hatalar bir hakikat gibi ilan edilmişlerse de tamamıyla hatadan başka bir şey değildirler. Mesela: Daha iyi bir davaya layık bir maharetle onlar, bizi cebir muamelelerine ‘tahlil’ tabirini tatbik ettirmeye alıştırmışlardır. Bu ilmî hilekârlıkla en ziyade suçlanan Fransızlardır. Lakin lisanda tabirlerin hakiki bir ehemmiyeti olduğu kabul edilir ve kelimelerin kıymet-i sureti kullanımlarına göre takdir olunursa… Oh, o zaman Latince ‘ambitus’ (ambition) kelimesi, ‘ihtiras’ kelimesini; ‘religio’ (religion) kelimesi ‘din’ kelimesini; ‘homines konesti’ (honorablas) tabiri ‘haysiyetli’ insanlar sınıfını nasıl ifade ederse ‘tahlil’ (analyse) kelimesi de ‘cebir’i öyle ifade eder.”
Dedim ki:
“Görüyorum ki siz Paris’in birçok cebircileriyle mücadele edeceksiniz fakat devam ediniz.”
“Ben, soyut mantıktan başka herhangi hususi bir usul ile yürütülen muhakemenin sıhhatini ve binaenaleyh neticelerini inkâr ederim. Hususiyle riyazi bir usul ile yapılan muhakemeyi kabul etmem. Matematik, şekillerle miktarların ilmidir. Riyazi muhakeme basit mantığın şekle ve miktara tatbikinden başka bir şey değildir. Asıl büyük hata, tamamıyla cebrî hakikat denilen şeyleri umumi ve soyut hakikatler diye farz etmektedir. Bu hata o kadar büyüktür ki bunun umumi bir surette kabul edildiğini gördükçe hayretler içinde kalıyorum. Riyazi mütearifeler5 umumi hakikatleri ifade eden mütearifeler değildir. Miktar ve şekil itibarıyla hakikat olan bir şey mesela ‘ahlak’ta ekseriya fahiş bir hatadır. Bu son ilimde umumiyetle parçaların toplamı bütüne eşittir mütearifesi yanlıştır. Kimyada da bu mütearife hatalıdır. Aynı veçhile muharrik makinelerin takdiri için de yanlıştır. Çünkü muayyen iktidarda iki makine müştereken bir iş için kullanılsa bunların hasıl ettikleri iktidar behemehâl o iki makinenin tek başına haiz oldukları iktidarların toplamına
3
Teşmil etmek: Genelleştirmek. (e.n.)
4
Riyazi: Matematiksel. (e.n.)
5
Mütearife: İspatlanamayan ve ispatına gerek duyulmayan fakat doğruluğu kabul edilmiş önerme. (e.n.)