Erewhon’a İkinci Ziyaret. Samuel Butler

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Erewhon’a İkinci Ziyaret - Samuel Butler страница 11

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Erewhon’a İkinci Ziyaret - Samuel Butler

Скачать книгу

açık renk saçlı oğlunun şimdi başkorucu olduğunu bilmek çok ilginçti. Ya o oğlan? Daha yirmi yaşında! Evlilikten yedi ay sonra doğmuş!

      Demek ki belediye başkanı da açık renk saçlıydı; ama neden o alçak herifler Yram’ın hangi ay evlendiğini söylemişlerdi? Eğer o ayrıldıktan hemen sonra evlendiyse ona hiç mektup yazmamış ya da göndermemiş olması bundan olabilirdi. Dua edelim de öyle olsundu.

      Dedikodulara gelince eğer çocuğun iyi bir babası varsa kimin oğlu olduğunun ne önemi vardı?Ama yolda onunla karşılaşmadığım için mutluyum. Başka biri tarafından öldürülmeyi tercih ederim,diye düşündü babam.

      Hanky ve Panky’ye gelince Bridgeford’un mantıksızlık okullarının en fazla sayıda bulunduğu kasaba olduğunu hatırladı; orayı ziyaret etmişti ama oraya “İnsanları şüphe altında olan şehir.” denildiğini unutmuştu. Besbelli onun profesörleri pazar günü toplanacaklardı; eğer bu iki profesör onu soysaydı bile onlardan aldığı bu kadar bilgiyle başını sokacak bir yer bulmuş olduğu için onları affedebilirdi.

      Ayrıca, kendisine adanan tapınağı gördükten hemen sonra geri dönmeye karar verdiğinde ihtiyacı olacak kadar Erewhon parası da bulmuştu. Korulara izinsiz dönmenin ne kadar tehlikeli olduğunu biliyordu ama merakı üstün geldi ve bu tehlikeyi göze almaya karar verdi.

      Heykelleri geçtikten hemen sonra bayır aşağı inmeye başladı, sabah oluyordu, yerler engebeli olduğundan atlaya sıçraya gitti. Eski kamp yerine beşten sonra ulaştı; bu, en azından, yokluğunda durduğunu fark edince ayarladığı saatine göre böyleydi.

      Şimdi onu yanına almaması için hiçbir sebep yoktu, bu yüzden cebine koydu. Papağanlar onun heybesine, eyerine ve yularına saldırmıştı, bunu yapacakları kesindi ama çantaların içine girmemişlerdi. İngiliz giysilerini çıkardı ve giydi. Altın dolu çantalarını bölmelere yerleştirdi ama Erewhon parasını en yakın yere koydu.

      Erewhon giysisini antika olarak saklama niyetiyle heybelere geri koydu; aynı zamanda saçındaki, yüzündeki ve ellerindeki boyayı tazeledi. Kendisine bir ateş yaktı, çay yaptı ve zaman kaybetmemek için yürürken yolduğu iki çift bıldırcını pişirip yedi. Sonra da uykusunu almak için yere uzandı.

      Uyandığında bir saat değil iki saat uyumuş olduğunu gördü ki bu da iyiydi. Saat sekiz gibi geçidi tekrar tırmanmaya başladı. Bir an bile mola vermeden akşam gibi heykellere ulaştı. Bu sefer çetin bir rüzgâr vardı ve şiddetle uğulduyordu.

      Onları da hızla geçti ve bıldırcınları yakaladığı yere geldiğinde önce korucu olduğunu tahmin ettiği bir adam gördü ama sonra kıyafetin yeterince ilginç şekilde ters olmadığını görünce onun kralın elemanlarından biri olduğunu anladı.

      Babamın kalbi hızla attı, iznini çıkardı ve gülen bir yüzle karşısında duran korucuya doğru gitti.

      Adamın hâlâ güler yüzlü ve açık renk saçlı olduğunu görünce babam “Sanırım siz başkorucusunuz, ben Profesör Panky ve bu da iznim.” dedi. “Kardeş profesörümün gelmesi engellendiği için gördüğünüz gibi yalnızım.”

      Hanky’nin daha popüler olanı olduğunu anlayınca babam Panky’nin ismini kullanmayı tercih etmişti.

      Genç adam izin belgesini şüpheyle incelerken babam da onu inceledi ve kendi geçmişini onda görerek onun kendi oğlu olduğundan şüphelendi. Delikanlı gerçekten her babanın gurur duyabileceği gibi biri olduğundan babam hislerini gizlerken çok zorlandı.

      Onu kucaklayıp kim olduğunu haykırmak istedi ama çok iyi biliyordu ki bu olamazdı. Ondan sonra kendisiyle verdiği mücadeleyi anlatırken gözlerinden tekrar yaşlar boşaldı.

      Bana “Kıskanma benim canım oğlum, seni de en az onu sevdiğim kadar içten seviyorum, hatta daha çok ama onu tanımam çok ani olmuştu ve beni sevimli, gençlik, sağlık ve dürüstlük dolu güler yüzüyle kendisine hayran etti.” dedi. “Senin zavallı annen hakkında çok konuşman hariç sana inanılmaz benzediğinden onu gördüğümde kalbimi heyecan sardı.”

      Kıskanmamıştım; aksine bu delikanlıyı görmek ve onda her zaman sahip olmayı arzuladığım böyle bir kardeşi bulmayı istedim. Ama şimdi babamın hikâyesine döneyim.

      Genç adam izin belgesini inceledikten sonra belgenin form şeklinde olması gerektiğini belirtti ve babama geri verirken ona nazik bir hoşnutsuzlukla baktı.

      “Sanırım siz de Bridgeford’dan ve ülkenin her yerinden gelenler gibi pazar günkü adamaya geldiniz.” dedi.

      Babam “Evet. Vay canına, burası amma rüzgârlı! İnsanın gözünü nasıl da sulandırıyor.” dedi ama boğazında öyle bir gıcıklamayala konuştu ki hiçbir rüzgâr esintisi bunu yapamazdı.

      Delikanlı “Burasıyla heykeller arasında hiç şüpheli birileriyle karşılaştınız mı?” diye sordu. “Ben aşağıdaki ateşin küllerinin ordan geliyorum; bir ara orada üç adam oturmuş ve hepsi de bıldırcın yemiş. İşte burada onların tüyleri ve kemikleri var, bunları saklayacağım.” dedi. “Küller hâlâ sıcak olduğuna göre onlar gideli iki saatten fazla olmuş olamaz; gitgide daha cesur olmaya başladılar ateş yakmaya cüret edeceklerini kim düşünürdü ki? Sanırım siz kimseyle karşılaşmadınız; ama bir kişi bile görseniz haberim olsun.”

      Babam kimseyle karşılaşmadığını söyledi. Sonra gülerek delikanlının durumu en az onun kadar nasıl fark edebildiğini sordu.

      “Üç tane dikkat çekici işaret ve küllerin arasında üç ayrı çift bıldırcın kemiği vardı. Ayıklama işini bir adam yapmış. Bu tuhaf ama eminim sonra çözeceğim.”

      Biraz daha konuştuktan sonra korucu şimdi Sunchston’a gitmekte olduğunu söyledi ve kabaca babamla birlikte yürümelerini önerdi.

      Babam “Elbette.” diye cevapladı.

      Daha birkaç yüz metre gitmeden “Benimle biraz sol tarafa doğru gelirseniz size mavi havuzu gösterebilirim.” dedi.

      Akıntının düştüğü sert zeminden kaçınmak için sağa doğru sapmışlardı ve burada daha düz bir iniş buldular. Akıntıya geri dönüyordu ve akıntı ileride daralmaya başlıyordu. Sonra kendilerini kayalık bir havzada buldular; burası çok büyük değildi ama masmaviydi ve açıkçası derindi.

      Korucu “Burası bize verilen emre göre diğer taraftan gelen yabancı şeytanları atmamız gereken yer. Sadece dokuz aydır başkorucuyum ama bu korkunç görevle henüz karşılaşmadım…” dedi ve gülümseyerek ekledi. “Ama sizi yakaladığımda bir başlangıç yapacağımı sandım. İzniniz olduğunu görünce de çok memnun oldum.”

      “Bu havuzun dibinde kaç iskelet yatıyordur sizce?”

      “Topu topu yedi sekiz taneden fazla değildir bence. On sekiz yıl önce üç dört tane ve sonraki yıllarda da aynı sayıda vardı; ben görevlendirilmeden üç ay kadar önce bir adam yakalandı. Ofisimde, tarihleriyle birlikte tam liste var ama korucular Sunchston’daki insanların yakalananların ne zaman mavi havuza atıldığını bilmesine asla izin vermezdi; çünkü bu, insanların huzurunu kaçırırdı ve bazıları cesette bir şey bulabilirler mi diye havuzu aramak için gece buraya gelirlerdi.”

      Babam

Скачать книгу