Erewhon’a İkinci Ziyaret. Samuel Butler
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Erewhon’a İkinci Ziyaret - Samuel Butler страница 8
Panky, “Güneş’in Oğlu’ndan bahsedelim; onu hiç gördün mü?” dedi.
“Hiç görmedim ve umarım asla görmem.”
Ve sonra son kuşlar da yendi
Panky “Ahbap, biraz daha odun getir; ateş neredeyse söndü.”
Ateşin gerçek korucuların dikkatini çekmesinden korkan babam “Daha odun bulamam bayım.” dedi
Hanky “Boş ver, birazdan ay çıkacak.” dedi.
Panky “Peki Hanky, şimdi söyle bakalım pazar günkü vaazında ne söylemeyi düşünüyorsun?” dedi. “Sanırım bu sefer iyi düşünmüşsündür.”
“Hemen hemen. Her zamanki sınırlarda tutacağım. Güneş’in Oğlu’nun bizi kurtardığı cahil şehirden bahsedeceğim ve Müzikal Bankanın hemen harekete geçerek nasıl şimdiki evrensel başarısı aracılığı ile kutsandığını göstereceğim. Güneş’in Oğlu’nun hapishanede kalmasıyla ve Güneşin Oğlu Kanıt Topluluğu’na verilmesiyle Sunchston’a yayılan ölümsüz ihtişam hakkında konuşmalıyım ve tapınağın hizmeti için gereken papazlığa bağışlanacak fonlar hakkında.”
Tapınak! Ne tapınağı?diye söylendi babam içinden.
“Dört siyah-beyaz atla ilgili ne yapacaksın?”
“O konuda ısrarcı olacağım tabii ki altı tane yapana kadar.”
“Neden at olamadıklarını gerçekten görmüyorum.”
“Bence de görmüyorsun.” Sert bir şekilde diğerine döndü: “Ama onlar siyah ve beyaz leyleklerdi ve sen de bunu benim kadar iyi biliyorsun. Yine de ilgi gördüler ve şimdi mihrabın üzerinde duruyorlar, muhteşem bir şekilde hoplayıp zıplıyorlar, bu yüzden onları ileri süreceğim.”
Babam yine Mihrap! Mihrap,diye içinden tekrarladı.
Çok fazla düşünmesine gerek yoktu; mihrap denilen yeri görmeye geldiğinde üzerine yerleştirilen masanın Hristiyan kiliselerindeki mihrapla benzerliği olmadığını gördü. Bu basit bir masaydı, üzerine Müzikal Banka bozuk paralarıyla dolu iki kâse yerleştirilmişti; iki veznedar masanın iki yanına oturup oraya gelenlerin hepsine bunlardan dağıtıyorlardı. Bu arada masanın önünde insanların o bölgeye ait bozuk paraları attıkları bir kutu vardı. İnsanlar istedikleri kadar ya da ne kadarına güçleri yetiyorsa bu kutuya atıyorlardı.
Bağış fikri üzerinde düşünülmemişti. Masanın konumu ise ona verilen isim gibi, Erewhon’luların babamdan isimleri ve uygulamaları kendilerine nasıl mal ettiklerine dair bir örnekti. Bunların ne olduğunu, ne anlama geldiğini anlamamışlardı. Bu yüzden, bir kez daha, Profesör Hanky bağışlardan bahsetti, bağışın ne olduğuna dair en belirsiz fikre o sahipti.
Şunu da ilave edebilirim ki bir delikanlıyken babam İncil’i sürekli okurdu ve asla unutmazdı. Bu yüzden İncil’e ait pasajlar ve saf bilinçsiz düşüncenin etkisi olan ifadeler her zaman dilinde olmuştur. Erewhon’lular bu ifadelerin çoğunu yakalamıştı ama babam onları bazen o kadar bozardı ki zar zor anlaşılırdı.
İlk gelişinde söylendiğini hatırladığı şeyler sürekli olarak ikinci ziyaretinin ilk günlerinde karşısına çıkıyordu. Kendi sözlerinin gülünç taklitleriyle karşılaşmak ya da kendisininkinden daha dinî sözlerle karşılaşmak onu şok ediyordu; üstelik onları düzeltemiyordu da. Bana “Merak ediyorum da hiç kimse bunun cehennemdeki lanetlilerin bir cezası olduğunu anlamadı mı?” dedi.
Çok uzun süredir ihmal ettiğim Profesör Hanky’ye geri döneyim:
“Ve elbette belediye başkanının karısı…” Onu artık Yram olarak düşünmemeliyiz. “Hakkında bir sürü güzel şey söyleyeceğim.” diye devam etti.
Panky “Belediye başkanının karısı çok tehlikeli bir kadın; bak kendisine yeni Erewhon giysileri verilmeden önce Güneş’in Oğlu’nun kendi giysilerini giymesine nasıl karşı çıktı. Ayrıca içten içe şüpheci bir kadın ve o kıymetli oğlu da öyle.” diye cevap verdi.
Hanky “Oldukça haklıydı. Ona hapisanedeyken akşam yemeği götürdüğünde Güneş’in Oğlu’nun üzerinde hâlâ buraya geldiği kıyafetler vardı ve erkekler, bir erkeğin nasıl giyindiğini etmese de kadınlar fark eder. Ayrıca, onun onları giydiğini gören pek çok kişi var.” dedi homurtu ile.
Panky “Belki, ama bu konuda espiriler yapmış olmasaydık, asla kralla konuşamazdık. Yram hırçınlığıyla bizi neredeyse harap etti. Eğer onu korkutmuş olmasaydık ve senin çalışman yanmasaydı…” dedi.
“Yeter Panky, artık ondan bahsetme.”
“Onun kaza olduğundan elbette şüphem yok; yine de senin çalışman kazara yanmış olmasaydı, sana ciddi, özenli, sabırlı bir bilimsel araştırma için kıyafetlerin verildiği ve Yram’ın da yanmaktan kıl payı kurtulduğu akşam, kralla asla konuşmayı başaramazdık. Kıyafetlerin inancı değil fikri simgelemek için giyildiği konusunda kralı ikna edebilmek için neler yapmak zorunda kaldık. Ne yazık ki kıyafetler yanmadan önce kralın terzisi onları yedeklemişti.”
Hanky oldukça içten güldü. “Evet, kıl payı kurtulmuştuk. Ama merak ediyorum da neden kraliçe, kıyafetleri ters giyen bir mankene giydiremedi? Bu manken meclis salonuna getirilir getirilmez kral bir sonuca vardı ve ne kral ne de Yram onu bir milim bile kımıldatamadıklarından mankeni ve Yram’ı kralın huzurundan sepetlemek zorunda kaldık.
Panky de güldü. “Ne yapabilirdik? Halk, Yram’a neredeyse tapıyor; sarışın oğlu, evlendikten yedi ay sonra doğduğu hâlde kocası da öyle. Bu kesimlerdeki insanlar Güneş’in Oğlu’nun kanının ülkede olduğunu düşünmekten hoşlanıyorlar, hatta çocuğun belediye başkanından olduğuna tereddütsüz yemin bile ederler. Berbat! O, hiç kimse değil de Yram tarafından koruculuğa getirilmiş olmasa insanlar buna dayanır mıydı sanıyorsun?” dedi.
Babamın hislerini hayal edebilirsiniz ama bunu anlatarak burada profesörlerin konuşmalarını bölmeyeceğim.
Hanky, “İyi, iyi, dünya döndükçe erkek çalmalı, kadın da çalışmalı. Yapabileceğimin en iyisini yaptım. Ona haklı olduğunu söylemeseydim kral Güneş’in Oğlu öğretisini asla benimsemiş olmazdı; ayrıca ona hak verdiğimize memnun olduğundan halkın ön yargısına uyum sağladı ve sorunun belirsiz kalmasına müsaade etti. Onun kraliyet profesörlerinden biri giysinin bir tarafını diğeri de diğer tarafını giyecekti.” dedi.
“Benim giyiş şeklim en rahatı.”
Hanky heyecanla “Hiç de değil.” dedi. Bunun üzerine profesörler birbirine girdi ve tartışma o kadar büyüdü ki babam diğer korucular duymasın diye onları susturmak için araya girdi. “Biliyorsunuz, yerde bir sürü keklik kemiği var ve bu biraz garip görünebilir.” dedi.
Profesörler birden sustu. Biraz sessizlikten sonra Panky, “Bu arada, şu kardaki ayak izleri de çok tuhaf. Öyle görünüyor ki adam kendisine garip gelen heykellerin etrafında iki üç kez dolaşmış ve