Zalimane Bir İdam Hükmü. Ebubekir Hâzim Tepeyran
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Zalimane Bir İdam Hükmü - Ebubekir Hâzim Tepeyran страница 10
Çünkü her ikisinin sebebi birdir.
Bu da ispat eder ki, memleketi bugünkü feci hâle getiren idare tarzı dokuz sene zarfında iyiliğe doğru zerre kadar ilerlememiştir.
Babıali’nin aynı muamelesine maruz kalan, bu vatana gerçekten bağlı ve ona hizmet etmekten zevk duyan her valinin aynı hâllerde, aynı feryattan dilini, kalemini men edemeyeceğinde şüphe yoktur.
Hadiseye vâkıf olmayanlar bunları Halep’e memuriyet naklimi veya Bursa’dan ayrılmamı tebliğ eden telgrafları alır almaz hiddet sebebiyle yazdığımı sanabilirler. Vaziyet öyle değildir. Bunları yazmaya beni mecbur, daha doğrusu memleketi asırlardan beri zarara sokmaya devam eden uğursuz amiller layıkıyla anlaşılsın diye biraz izahat vermek isterim.”
Soru: “Buyurun.”
Cevap: “İzahata Beyrut’tan başlamak lazım: Bu vilayetin, son senelerde tecrübesiz ellerle döndürülen idare çarkında hasıl olmuş bozuklukları kısa bir müddet içinde ıslah ettim. Malum olduğu üzere Beyrut’ta sakin Müslim, gayrimüslim cemaatler arasında müzmin nefretin mucip olageldiği hadiselerde her iki taraf mücrimlerinin aynı şiddetle takip ve uzaklaştırılmaları hadiselere nihayet verdiği gibi, oraya vardıktan birkaç gün sonra, Şam-Trablus kasabası içinde türeyen bir soyguncu çete; idare mesleğiyle münasebeti bulunmayan mutasarrıfın acemiliğinden, polis ve jandarma memurlarının aciz veya müsamahalarından istifade ederek bir buçuk seneden beri akşamdan sonra kimsenin sokağa çıkmamakta olduğunu gazetelerde gördüm. Derhâl mahalline giderek bir gecede bu on iki kişilik çeteyi yok ederek emniyet ve asayişi iade ettim. Bir müddet sonra Hısnılekrad kazasında Sünni Müslümanlarla Nusayriler arasında zuhur edip büyümeye pek müsait ve memleket için gayet zararlı olan çarpışmaları yine bizzat mahalline gidip men ve mütecavizleri yakalattırdım.”
“İtalyanların Beyrut’u bombardıman ettikleri esnada bir taraftan düşman gülleleri, şarapnelleri askerlerimizden ve ahaliden birçok masumları yaralayarak şehit ederken, bir yandan da şehir içinde zuhur eden kargaşalıklar binlerce nüfusun hayatını tehdit eden vahim bir şekil almış olduğu hâlde cidden canını feda edercesine tedbir ve teşebbüslerle bu tehlikeleri ortadan kaldırışım, hakkımda Beyrut ve mülhakatı ahalisinin büyük bir hürmet ve muhabbetini mucip oldu. Hatta limanın münasip bir yerinde heykelimi yaptırmak üzere Kahire, İskenderiye, Şam ve Beyrut’ta para toplamaya başladılar. ‘Bizde heykel yapmak âdet olmamıştır.’ diyerek razı olmadım. Bu paralarla limanda bir çeşme yaptırılarak asker ve ahaliden şehit olanların isimlerinin yazdırılmasını tavsiye etmiştim. Bu bombardıman esnasında çalıştırdığım memurlarla, eşraf ve ahaliden iyi hizmetlerini gördüğüm altmış kişiyi nişan ve madalyalarla taltif ettirdim.”
“Bana da murassa imtiyaz nişanı verilmesi kararlaştırılmış olduğu hâlde Dâhiliye Nazırı Talat Bey’in, ‘Hâzim Bey’in Osmani ve Mecidi murassa nişanları vardır.’ diyerek karşı çıkmasıyla verilmemiştir. Bu hâl yerli, yabancı bütün vilayet sakinlerini hayrete düşürmüş ve vilayetin merkez ve mülhakatında yayınlanan otuz kadar gazete Babıali’nin bu hareketini şiddetle kınadıkları gibi Fransa Hükûmeti’nin Beyrut’ta yayınlattırdığı Le Reveil adlı Fransızca gazete bile bu hâli pek çirkin bulmuştu.”15
“Beyrut’ta, Beyrut Kulüp namında bir mahfil vardır. Vali buranın fahri reisi olduğu gibi, idare meclisi reisliğine de İngiliz Konsolosu seçilmişti. Şehrin Müslim ve gayrimüslim bütün ileri gelenleri bu kulübün azası idiler. İttihat ve Terakki Hükûmeti’nin düşmesinden beş, on gün evvel bu kulübe gitmiştim. O güne kadar orada bugünkü gibi bir kalabalık görmemiştim. Mütalaa salonuna girdim. İngiliz Konsolosu Mösyö Kombarbaç orada idi. Kulüpte bulunan kişilerden Mehmet Beyüm ve Yusuf Sürsuk Efendilerle diğer birkaç zat yanıma geldiler. Türkçeyi nispeten biraz iyi bilen Mehmet Beyüm Efendi şu sözleri söyledi:
‘Bizim pek haklı ve kanuni bir teşebbüsümüz var. Tesadüfen buraya geldiniz. Bu teşebbüsün şeklinde zatıaliniz için zararlı olacak bir cihet varsa onu düzeltmek üzere bir kere fikrinizi sormaya karar verdiler.
Öteden beri Babıali buraya lazım olan vasıfları haiz vali göndermiyor. Nadiren iyi bir vali gelirse onu da burada bir iş görene kadar bırakmayıp başka bir yere kaldırıyor. Biz zatıalinizi, istediğimizden çok iyi bir vali bulduk; fakat İstanbul sizi acaba bugün mü, yarın mı başka bir vilayete kaldıracak diye her an içimiz titriyor. Bugün Beyrut’un bütün ileri gelenleri burada toplandık; uzun müzakerelerden sonra şuna karar verdik:
Şimdilik beş sene müddetle sizi buradan kaldıramayacaklarına dair bize resmen teminat vermeleri için telgrafla Babıali’ye müracaat edeceğiz işte telgrafımızı da yazdık ve cümlemiz imza ettik. Şimdi telgrafhaneye gidip acele olarak çektireceğiz.
Müslim, gayrimüslim ahaliye de haber verdiğimizden biz telgrafhanede iken onlar da hükûmet konağının önünde ve etrafında toplanarak bekleyecekler. Ricamızı Babıali yerine getirmezse o zaman ister istemez ve maalesef başka vasıtalara müracaat edeceğiz.’ ”
“Hakkımda şu suretle gösterdiğiniz iyi niyet ve teveccüh belirtilerine teşekkür ederim. Fakat bu teşebbüs memleket için zararlıdır. Memlekete ait zararlarda cümlenizin payı vardır.
Çünkü yanı başımızda mutasarrıfı beş sene müddetli bir Cebel-i Lübnan var, ben Beyrut’un Lübnan’a değil, Lübnan’ın Beyrut’a benzetilmesini arzu ederim. Zira orada askerlik mükellefiyetinden müstesna ve vergilerin biraz daha hafif olmalarından başka Beyrutlular için gıpta edilecek bir şey yoktur. Az çok ıslaha ihtiyaçlarıyla beraber idari, adli ve baskı altına alıcı teşkilatça Beyrut’un Lübnan’a tercih edilir olduğu inkâr edilemez. Mamafih mademki hakkımda bu derece teveccüh gösteriyorsunuz. Ben buradan kendi rızamla başka bir vilayete gitmem; hatta terfian İstanbul’a davet edilsem de icabet etmeyeceğime sizi namusumla temin ederim. Ben bilerek azli gerektirecek bir harekette bulunmayacağım için Babıali de kaldırmaz; bilmeyerek bir kusurum vaki olursa, bunu Babıali de siz de müsamahaya layık görürsünüz.”
Muhataplarım büyük salona girip arkadaşlarıyla konuştuktan sonra tekrar yanıma gelerek:
“Bu teşebbüsü şimdilik tehire karar verdik, lüzum görürsek çektirmesi kolaydır.” diyerek telgrafı oradaki kasaya koydular ve bu kararı da ahaliye haber vermek için her biri bir semte gitti.
Bundan on beş gün kadar sonra İttihat ve Terakki Kabinesi düştü. Gazi Ahmet Muhtar Paşa Kabinesi geldi.
Adı geçenin ilk işlerinden biri bana şu telgrafı şifre olarak çekmek oldu:
“Zat-ı vâlâlarının Selanik vilayetine tayinleri Vekiller Meclisince uygun bulunduğundan yüksek rızalarının cevabı bugün beklenmektedir.”
Beyrut’tan kendi arzu ve muvafakatimle bir yere gitmeyeceğimi namusum üzerine temin ettiğim için aynı günde yazdığım cevapta: “Hakkımda gösterilen itimada şükranlarımı arz etmekle beraber şu sırada bazı sebeplerle ehemmiyeti artan Beyrut’ta, Selanik’ten ziyade hizmet edeceğim zannında bulunduğum için Selanik’ten affımı istirham ederim.” dedim.
Beyrutluları zararlı bir teşebbüsten menettiğimden bu telgrafta bahsedilebilirdi. Fakat
15
Bu gazetenin 5 Mart 1914 tarihli nüshasında ve “Muhik Mükâfat” başlığı altında şöyle deniliyordu:
“24 Şubat (İtalyan bombardımanı esnasında) berri ve bahri zabitan ve efratla jandarma, polis vesaireden vazifelerini cesurane ve alicenapça ifa edenlerin hepsi için Vali Bey, ait oldukları makamlardan mükâfat istemiştir. Bundan daha doğru ve haklı bir şey olamaz. Hâzim Bey kendisini unutmuştur; lakin beyefendi hazretlerinin 24 Şubat’ta gerek vatanına ve gerek insaniyete ifa ettiği hizmetleri ebediyen kimse unutmayacaktır. Mamafih âli bir ruh için en iyi, en güzel mükâfat vazifesini ifa etmiş olmaktan hasıl olan vicdani hazdır.”