Gizli Bahçe. Фрэнсис Элиза Ходжсон Бёрнетт

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gizli Bahçe - Фрэнсис Элиза Ходжсон Бёрнетт страница 8

Gizli Bahçe - Фрэнсис Элиза Ходжсон Бёрнетт

Скачать книгу

minik kuş, kızın yüzüne neredeyse gülümseme denilebilecek bir ifade getirmişti. Mary kuş uçup gidene kadar onu dinledi. Hintli kuşlar gibi değildi ve bu hoşuna gitmişti. “Acaba bir daha onu görür müyüm?” diye düşündü. Kim bilir belki de gizemli bahçede yaşıyor ve orayla ilgili her şeyi biliyordu.

      Belki de yapacak başka bir şeyi olmadığı için o terk edilmiş bahçeyi bu kadar çok düşünüyordu. Orayı çok merak ediyor, neye benzediğini görmek istiyordu. “Bay Archibald Craven anahtarı acaba neden gömmüştü? Madem karısını o kadar çok seviyordu peki neden bahçesinden bu kadar nefret ediyordu? Acaba onu hiç görebilecek miyim?” diye düşündü ama onu görse bile ondan hiç hoşlanmayacağını biliyordu, zaten o da kendisinden hoşlanmazdı, o zaman Mary de kendisine hiçbir şey söylemeden durup öylece bakardı, gerçi neden böyle tuhaf bir şey yaptığını sormamak için içi içini yiyebilirdi.

      “İnsanlar beni hiç sevmez, ben de onları sevmem.” diye düşündü. “Asla Crawford çocukları gibi konuşamıyorum. Onlar hep konuşup gülüşürler, gürültü yaparlar.”

      Kızılgerdan kuşunu, kendisine nasıl şarkı söylediğini düşündü ve üzerine tünediği ağaç tepesini hatırlayınca birden yolun ortasında durdu.

      “Eminim o ağaç gizli bahçenin içindedir, kesin öyledir.” dedi. “Bahçenin etrafı duvarlarla çevrili ve kapısı yok.”

      İlk mutfak bahçesine geri yürüdü ve yaşlı adamı toprağı kazarken buldu. Yanına gidip başında dikildi, her zamanki soğuk havasıyla adamı izlemeye başladı. Adam kızı görmezden gelince sonunda kız dayanamayıp konuştu.

      “Diğer bahçelere gittim.” dedi.

      “Seni engelleyen bir şey yoktu zaten.” diye yanıtladı adam sert bir tavırla.

      “Meyve bahçesine gittim.”

      “Kapıda seni ısıracak bir köpek yoktu.” diye yanıtladı.

      “Oradaki diğer bahçenin kapısı yoktu.” dedi Mary.

      “Ne bahçesi?” diye sordu adam sert bir sesle, kazma işini bir anlığına ara vererek.

      “Duvarın diğer tarafındaki bahçe.” diye yanıtladı Küçük Hanım Mary. “Orada ağaçlar var, tepeleri görünüyor. Kırmızı göğüslü bir kuş ağaçlardan birinin tepesine konmuş şakıyordu.”

      Soğuk havanın yıprattığı o yaşlı suratın aksi ifadesi değişince kız şaşırdı. Bahçıvanın yüzüne hafif bir gülümseme yayıldı, şimdi oldukça farklı görünüyordu. Mary, bir gülümseme insanı ne kadar da farklı gösterebiliyor diye düşündü. Bunu daha önce fark etmemişti.

      Adam bahçesinin meyve ağaçlı bölümüne dönüp ıslık çalmaya başladı, yumuşak bir ıslıktı bu. Böyle huysuz bir adamın nasıl böylesi tatlı bir ses çıkarabildiğini anlayamadı.

      Neredeyse anında muhteşem bir şey oldu. Havada hafif hışırtılı bir kanat çırpma sesi duyuldu, kırmızı göğüslü kuş onlara doğru uçtu ve bahçıvanın yanındaki toprak yığınının üstüne kondu.

      “İşte geldi.” diye kıkırdadı yaşlı adam ve sonra bir çocukla konuşur gibi kuşla konuşmaya başladı.

      “Nerelerdeymiş benim arsız küçük çapkınım?” dedi. “Bugün ortalıklarda yoktun. Yoksa bu mevsim çapkınlığa erken mi başladın? Çok hızlısın.”

      Kuş küçük başını bir yana eğip siyah çiğ tanesi gibi görünen yumuşak parlak gözüyle adama baktı. Onu tanıyor gibiydi, ondan hiç korkar bir hâli yoktu. Yerinde sıçrayıp toprağı eşeledi, tohum ve böcek arıyordu. Kuş o kadar tatlı ve neşeliydi ve o kadar çok insana benziyordu ki Mary’nin yüreğinde tuhaf bir his oluştu. Kuşun tombul minik bir gövdesi, zarif bir gagası ve incecik zarif bacakları vardı.

      “Onu her çağırdığında geliyor mu?” diye sordu neredeyse fısıldayarak.

      “Geliyor tabii. Ben onun daha yavru hâlini bilirim. Diğer bahçedeki yuvasından çıkıp duvarı ilk kez aştığında o kadar cılızdı ki geri uçması için birkaç gün dinlenmesi gerekiyordu, biz de böylece arkadaş olduk. Duvarın diğer tarafına uçtuğunda kardeşleri uçup gitmişlerdi ve o da yapayalnız kalınca uçup bana geri geldi.”

      “Bu ne kuşu?” diye sordu Mary.

      “Bilmiyor musun? Kızılgerdan kuşudur ve dünyanın en dost canlısı en meraklı kuşudur. En az köpekler kadar dost canlısıdırlar, tabii onlarla nasıl anlaşacağını bilirsen. Bak şimdi orada eşeleniyor, arada bir bize göz atıyor. Onun hakkında konuştuğumuzun farkında.”

      Bu yaşlı adamla karşılaşmak dünyadaki en tuhaf şeydi. Tombik, küçük, kızıl ceketli kuşa sanki onunla hem gurur duyuyor hem de ona çok düşkünmüş gibi bakıyordu.

      “Çok mağrurdur.” diye kıkırdadı adam. “İnsanların kendisi hakkında konuşmasına bayılır. Bir de meraklıdır ki… İnan bana, onun gibi meraklısı, her işe burnunu sokanı yoktur. Ne ekip dikiyorum diye gelip inceler. Bay Craven’ın öğrenmeye yeltenmediği şeylerin hepsini bu bilir. Buranın başbahçıvanı bu kuştur, gerçekten.”

      Kızılgerdan hoplayıp zıplayıp eşeleniyor, arada bir durup çaktırmadan onlara bakıyordu. Mary onun siyah çiğ tanesi gözlerinin kendisini merakla süzdüğünü düşündü. Sanki kendisi hakkında her şeyi çözüyor gibiydi. Yüreğindeki tuhaf his yükselmeye başladı.

      “Kardeşleri nereye uçtular?” diye sordu.

      “Bilinmez. Büyük kuşlar onlara yuvalarından uçmayı öğretirler ve onlar da ansızın uçup dağılıverirler. Bu açıkgözlüydü, yalnız kalacağını biliyordu.”

      Küçük Hanım Mary, Kızılgerdan’a doğru bir adım atıp ona dikkatlice baktı.

      “Ben çok yalnızım.” dedi.

      Daha önce, onu bu kadar huysuz ve aksi yapan şeylerden birinin bu olduğunun farkında değildi. Kızılgerdan ile birbirlerine bakınca fark etmişti bunu.

      Yaşlı bahçıvan şapkasını kel kafasının üzerinde geri itip kıza bir süre baktı.

      “Sen şu Hindistan’dan gelen kız mısın?” diye sordu.

      Mary başıyla onayladı.

      “O zaman yalnız olduğuna şaşmamak lazım. Burada eskisinden de yalnız olacaksın.” dedi.

      Adam tekrar kazmaya koyuldu, küreğini zengin siyah bahçe toprağına daldırırken Kızılgerdan da çok meşgulmüş gibi hoplayıp zıplıyordu.

      “Senin adın ne?” diye sordu Mary.

      Adam, kıza cevap vermek için doğruldu.

      “Ben Weatherstaff.” diye yanıtladı adam ve huysuz bir gülüşle ekledi. “Ben de yanımda kuş olmadığı zamanlarda yalnızımdır.” ve parmağıyla Kızılgerdan’ı işaret etti. “O benim tek arkadaşım.”

      “Benim

Скачать книгу