Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt. Ahmet Cevdet Paşa
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa страница 17
Yüz seksen dokuz senesinde yedi şöhretli kıraat âliminden ve nahiv imamlarından İmam-ı Kisaî’nin vefat ettiği gün İmam-ı Azam Hazretleri’nin ikinci talebesi ve Hanefi mezhebinin muharriri olan İmam Muhammed Şeybani Hazretleri de vefat ettiğinde Harun Reşid, “Bir günde fıkıh ile nahiv ilmini defnettik.” demiş olduğu mervidir. Yüz doksan senesinde İmam Hazretleri’nin talebesinden Esed-i Kûfî vefat etti, rahmetullahi aleyhim.
Önceden açıklandığı üzere veziriazam iken Harun Reşid’in hapsetmiş olduğu meşhur Yahya İbni Halid İbni Bermek de bu sene vefat etti, rahmetullahi aleyh. Oğlu Fadl İbni Yahya da aynı şekilde mahpus iken bu yüz doksan üç senesi başlarında, kırk beş yaşında olduğu hâlde vefat etti. Cenazesi meydana çıkarıldığında insanlar ağlayarak ve feryat ederek namazını kıldılar. Dünya güzellikleri içinde benzeri görülmemiş güzel ahlaklı, övülmeye değer sıfatlara sahip bir zat olduğu “Tarih-i Kâmil”de yazılıdır, rahmetullahi aleyh.
Nahiv imamlarının imamı olan Sîbeveyh (r.a.), bir rivayete göre kırk yaşını aşkın olduğu hâlde, yüz doksan üç senesinde vefat etmiştir.
Harun Reşid’in Vefatı
Açıklandığı üzere Harun Reşid, doksan iki senesi içinde kendisine isyan ile Semerkant’ı zapt eden Râfi ile savaşmak üzere Horasan tarafına gittiği zaman hastaydı. Yüz doksan üç senesi başlarında Cürcan’a vardığında hastalığı ağırlaştı. Oğlu Memun’u bazı askerî emirler ile birlikte Rey şehrine gönderdi. Kendisi de Tûs’a gitti ve orada hastalığı şiddetlendi, cemaziyelahirin üçüncü günü, kırk yedi yaşında vefat etti.
Hilafet zamanı olan yirmi üç sene, bu kadar ay zarfında çok altın sarf etmiş ve bol bol bahşişleri vermişken yine de vefatında beytü’l-malda milyonlarca altın vardı. Genç iken tahta geçti ve genç iken dâr-ı bekaya gitti. Zamanı Abbasi Devleti’nin en parlak devriydi. Tatlı ömür geçirdi, çok zevk ve sefa sürdü. Zamanında ulum ve maarif çok ilerledi, bilhassa Arap edebiyatı fevkalade gelişti. Rahmet ve mağfiret üzerine olsun.
Harun’un Oğulları Emin, Memun ve Mutasım’ın Hilafet Devirleri
Daha önce açıklandığı üzere Harun Reşid, Horasan işleri için Rey’e vardığında kadı ve emirleri toplayarak, Memun’un veliahtlığını yenilemiş ve ordudaki mal, hazine, silahlar ve hayvanlar tamamen Memun’un olup, kendisinin onlarla alakası olmadığını ifade ile şahit tutmuştur. Mülkünden vazgeçmiş ve sonra Anadolu’ya gaza için giderek, Memun’u Rakka’da bırakıp bütün devlet işlerini ona devrederek kendisini halifenin kaymakamı yapmıştı. Bu muameleler ise Emin’e ağır gelmiş olduğu hâlde yukarıda olduğu gibi babasının çok hasta olduğunu duyunca, kardeşi Salih’e, babasının veziri olan Fadl İbni Rebia ve diğer gerekli olanlara emirnameler yazıp özel memur ile Tûs’a göndermiştir. Bu emirnameler, gerek Rebia’nın gerek diğer vekil ve emirlerin mevkilerinde kalmalarını bildirir olduğu hâlde babası vefat etmedikçe gizli tutulmasını kesin olarak tembih etmişti. Reşid’in vefatında Emin’in gönderdiği memur önce mektupları meydana çıkardı. Gerek Rebia gerek diğerleri mevkilerinde bırakıldıkları müjdesiyle ve asker de çoluk çocuklarına kavuşma hevesiyle hemen Emin’e biat ile Bağdat’a döndüler. Salih İbni Reşid de Hâtem, Kadîb ve Bürde’yi (Hazreti Peygamber’in yüzüğünü, asasını ve hırkasını) kardeşi Emin’e gönderdi. Verilen söze göre bu ordu Memun’un malı iken onlar Harun Reşid’in ahit ve vasiyetini unuttular. Rey’de bulunan Memun, bundan haberdar olunca onları iade için memurlar gönderdiyse de gelen memurları kovarak süratle Bağdat’a gittiler. Hâlbuki daha önce Bağdat’ta Emin’e biat etmişti. O zaman Seyyide Zübeyde, Rakka’da olup, Harun Reşid’in hazineleri de onun elindeydi. Oğlunun hilafete seçilmiş olunduğunu haber alınca hazineleri yanına alarak Bağdat’a gitti. Emin de vekil ve emirler ile Bağdat’ın ileri gelenleri ve eşrafı, hep beraber olduğu hâlde validesini Enbar’da karşıladı. Zübeyde, o hazineleri oğluna teslim etti. Emin, bu şekilde hilafet tahtına oturdu. Memun da doğu taraflarında bir müstakil hükümdar gibi kaldı ve kardeşine layık olan hediyeler takdim ederek tebrik merasiminin icrasına mecbur oldu.
Çünkü anadan babadan Haşimi olan üç halife gelmiştir ki Hazreti Ali ve oğlu Hazreti Hasan (r.a.) ile Emin İbni Reşid’dir. Bu yönüyle Beni Abbas’ın yanında Emin’in pek fazla şan ve itibarı olduğu hâlde annesi Seyyide Zübeyde’nin yanındaki hazineler onun elinde kaldı. Babası Horasan tarafına gittiğinde ordusunu mülkünden vazgeçmek şeklinde Memun’a mal etmişken, vefatında ordu da Bağdat’a dönünce bütün devlet ve kuvvet onun eline geçti. Bunun üzerine Memun, ona boyun eğdiğini ve razı olduğunu göstermeye mecbur oldu. Fakat ordudaki komutanlara ve vekillere ve bilhassa veziriazam olan Fadl İbni Rebia’ya, babasının söz ve vasiyetini bozmuş olduğundan dolayı çok gücenmişti. Fadl İbni Rebi ise bunu düşünerek Memun’un eline fırsat geçerse kendisine kurtulma yeri bulunamayacağını göz önünde bulundurup düşünerek her nasıl olursa olsun Memun’u veliahtlıktan çıkarma sevdasına düştü. Birkaç sene evvel İslam ile müşerref olan Fadl İbni Sehl ki gerek askerî işlerde gerek mülki işlerde maharet ve iktidarı inkâr edilemeyecek, cin fikirli bir kalem ve kılıç sahibi olduğu hâlde Memun’un sır ortağı ve özel olarak danıştığı bir kimseydi. O da hâkimane, kurnazca oyunlar ile Memun’un hilafet makamına geçmesine çalışıyordu.
Sonuç itibarıyla bu iki Fadl, birbirleriyle hile ve desise oyunları oynuyorlardı. Fakat Fadl İbni Sehl, pek uzak görüşlü olduğu hâlde zarı da uygun gelmekle daima kazanmakta idi. Şöyle ki Emin’in ilim ve fazileti var ise de görüş ve tedbiri zayıftı. Heva ve hevesine tabi olup, faydasız oyunlar ve yiyip içmeyle meşgul olduğundan devlet işlerini düşünmeye vakti yoktu, nasihat de dinlemezdi. Hilafet tahtına oturduğu gibi eğlence yerlerini tanzim ile işe başladı. Her tarafa yazılı emirler gönderip, ne kadar mahir şarkıcı, çalgıcı ve oyuncular var ise getirerek, eğlence âlemlerinde günlerini geçirmeye devam etti, devlet hazinesindeki para ve cevherleri boş yere harcadı. Hatta bir şarkıcıya bir kayık dolusu altın verdiği rivayet edilmiştir. Bu yönüyle günden güne halkın ona karşı nefret ve ümitsizliği çoğalmaktaydı.
Memun ise zaten tedbirli, akil, âlim ve fadıl bir zat olduğu hâlde Fadl İbni Sehl’in halisane ihtarlarına uygun hareket ederek, Hulefa-i Raşidin’i taklit edercesine halkın işlerini görmeye gayret etmekteydi. Bu şekilde kamuoyunu kazandığından Fadl İbni Sehl’in tedbirleri faydalı ve tesirli olmakta ve günden güne ümitleri kuvvet bulmakta idi.
Memun’un ahlakının güzelliği her tarafça malum olunca Maveraünnehir tarafında başkaldıranlar derhâl aman diledi, Memun da onlara aman vererek o bölgenin durumunu düzeltti. Kâbil emiri ve Tibet meliki gibi emir ve hükümdarlar ile güzel ilişkilerini sağlamlaştırarak şark hududunu emniyete aldığı gibi Rey’de güvendiği şahsiyetleri görevlendirerek Irak tarafındaki sınırını da emniyete almıştır. Fakat Emin, onun bu gibi tasarruf ve işlemlerini kabul etmemiştir.
Fadl İbni Rebi ise Memun’u veliahtlıktan çıkararak Emin’in büluğa ermemiş oğlu Musa’yı veliaht yapmak üzere Emin’i kandırmış, Ali İsa İbni Mâhan gibi bazı emirler de onun fikrine itibar edince Emin de buna karar vermek üzere konuyu müzakereye açmıştı. Her ne kadar bazı emirleri, ahit bozmanın uğursuzluğundan ve sonucun tehlikesinden bahisle bu fikrin sakatlığını açıklamışlarsa